Türk modeli başkanlık! - Haber 1Haber 1

Türk modeli başkanlık!

07 Mart 2016 - 15:17

ABONE OL

Türk modeli başkanlık olur mu? Olur. Neden? Nedeni basit: hangi modeli alırsak alalım sonuçta bu topraklarda hayat bulduğu anda o “Türk modeli” olur. Aynı ekilen bir tohum gibi modelin tutup tutmayacağı yeşereceği toprağa bağlıdır.

Bir örnek: dünya demokrasilerinde bir çok kişinin yere göğe sığdıramadıkları parlamenter sistem bazı topraklarda çok verimli bir netice vermektedir. İngiltere’ de olduğu gibi. Ama aynı sistem başka topraklarda bir canavar olarak dünyaya gelmekte ve çevresine büyük zararlar verebilmektedir. Bir örnek mi ? 1946’dan beri Türkiye.

TÜRKİYE’DE PARLAMENTER SİSTEM NASIL ÇALIŞTI?

Parlamenter çoğulcu demokrasi Türkiye’de fiili olarak 1946 yılında başladı .

Neticeye bakalım : ekonomi inanılmaz tökezledi. Türkiye fakir kaldı . Halk fukaralık , dilencilik düzeyine indi.

Çağdışı üniversitelerde öğrenciler birbirlerini öldürmeyi öğrendiler . On binlerce öğrenci öldürüldü , yaralandı , sakat kaldı .

Ülke on ”cent”e muhtaç duruma geldi . Türkiye dış politikada zengin ülkelerin taşeronu oldu . Şehirler döküntü görüntülerle yüreğimizi sızlattı . Her şeyi dışarıdan alır olduk . Daha doğrusu alamaz olduk . Şeker , kahve , benzin , mazot piyasada ne varsa yoklara karıştı . Geceleri sokaklar çıkılmaz oldu . Yurtdışına çıkış fiili olarak yasaklandı : iki senede bir sembolik bir dolarla izne bağlandı. Evlerde sular akmıyor , kaloriferler yanmıyordu .

Politikacıların bazıları zenginleşti ama fatura onlara da kesildi . Sağcısıyla solcusuyla hapishane tatmamış lider kalmadı . Solcu Ecevit ve Baykal, sağcı Demirel , Erbakan , Türkeş hapsedildiler . Rekor ceza Demokrat Parti’ye kesildi . Başta Cumhurbaşkanı , Başbakan ve tüm Bakanlar ve partinin tüm milletvekilleri hapsedildiler. Birçoğu ölüme mahkum edildiler.

”Adalet mülkün temelidir” diyen ve yüksek kürsülerinden Cumhurbaşkanı ,Başbakan ve Bakanlara bağıran ve hakaret eden yargıçlar ”Türk Milleti ”namına onları cellada yolladılar. İçişleri Bakanı ”intihar ”etti . Dışişleri ve Maliye Bakanları asıldı . Asılmak istemeyen Başbakan Menderes intihar etti .Canlandırdılar ve öyle astılar .

Fabrikalar işgal edildi . Provoke edilmiş genç nesiller sağcı solcu diye birbirlerine kırdırıldı . Çiçeği burnunda Türk Sanayii boğulmak istendi . İşçilere fabrikaları işgal ettirdiler , ve patronlara ”siz de gelin , sizi fabrikanızın içinde yakacağız ” diye bağırttılar. Türkiye’nin en ünlü bir Holdinginin patronlarından birini militan gençlere öldürttüler.

Türkiye’de bir cennet gibi gösterilmek istenen bir cehennem: parlamenter sistem. Şimdi muhalefet partileri kendi liderlerini hapse attıran , öldüren bu sistemi bir ideal gibi anlatmaya çalışıyorlar . Kimse inanmıyor.

1946 – 2002 yılları Türkiye’si: 1960 Askeri darbesi ve arkasından gelen 1980’e uzanan Askeri darbe ve muhtıralar.

Bizim çok gerilerimizden gelen Güney Kore Türkiye’yi hızla solladı ve dünya çapında gıptayla bakılan dev markalara kavuştu.

NEDEN BÖYLE OLDU?

Parlamenter sistem İngiltere’de bir cennet: kimse rejimi tartışmıyor. İktidarda bir hanedan. Daha Cumhuriyete bile geçmemişler. Ya anayasaları? Yazılı bir anayasaları bile yok. İngiltere’de askeri darbeler yok. Ya ekonomik ve siyasi açıdan: 19. Yüzyılda İngiltere dünyada bir numara olmuş ve ona “Güneşin batmadığı imparatorluk” sıfatını vermişler. Yani İngiliz egemenliği beş kıtaya yayılmış. 20.yüzyılda mı? İngiltere hem Birinci Dünya Savaşı hem İkinci Dünya Savaşında kazananlar tarafında. Bugün Türkiye’den az nüfusuyla dünyanın beş büyüklerinden. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinden biri. Parası sterlin bir dünya parası. Başkenti Londra dünya finans merkezi. Bu nasıl olmuş? Parlamenter sistem sayesinde.

Türkiye’de ise parlamenter sistem neden bir canavar doğurmuş. Onu Türkiye’ye getirenleri darağacına götürmüş. İstisnalar dışında tüm yöneticilerini , başbakanlarını , parti başkanlarını hapishanelerle tanıştırmış.

Sebep: insan malzemesi. Türk siyasileri parlamenter sistemde acaba aşırı kavgacılar mı? Siyasi kavgalarda dozu kaçırıyorlar mı? Kıskançlıklar yıkıcılık çizgisine mi ulaşıyor? Netice: kavga tüm tarafların hapishanede buluşmalarına yol açıyor. Siyaset arenası üniformalılara kalıyor.

Birde buna Türkiye’de “kaos bir fırsattır” diyen ayrı kategorileri ekleyin. İçerdeki “fırsatçıları”, “küçük olsun benim olsun” diyenlere ekleyin. Birde buna dışardaki düşmanları, ” Türkiye küçük olsun”, “küçük olsun piyon olsun” diyenleri ekleyin. Bu tablo Türkiye’de parlamenter sistemin neden çok büyük bir hayal kırıklığı oluşturduğunu açıklıyor.

TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK SİSTEMİ YÜRÜR MÜ? “TÜRK TİPİ BAŞKANLIK” OLUR MU?

Cevap tarih içinde. Parlamenter sistemin sağlıklı çalışmasına izin vermeyen bu topraklar farklı bir siyasi yapı içinde dünya lideri bir ülkenin doğuşunu sağlamış.

TÜRKLER DÜNYAYA SİYASAL MODEL İHRACATÇISI AMA FARKINDA DEĞİLLER

Ülkelerin tarih içindeki performansları var. Önce tarih içinde lider olanlar. Bunlar dönemlerinde dünyada bir numara olmayı başarmış olanlar. Bunların sayıları bir elin parmaklarını geçmiyor.

Örneğin günümüzde bir numara olan ülke ABD. Ruslar tarihlerinin en güçlü olduğu Sovyetler Birliği döneminde bile Amerika’nın arkasında sadece iki numara olabilmişlerdi. Bugün Amerika dünyada bir numara. Dünün bir numarası ise “güneşin batmadığı imparatorluk” İngiltere idi.

Türkler bir numara olmayı on altıncı yüzyılda başardılar. İki yüz yıl boyunca dünya onlardan soruldu. Bunlar tesadüfen olan şeyler değil. Demek ki müthiş bir siyasal sistemimiz varmış. İki yüz yıl boyunca bizi dünyada bir numara yapmış. Dünya bunun farkına varmış. Osmanlı Sultanına “Büyük Türk”, “Muhteşem Türk” sıfatını vermişler. Bizi dünyada bir numara yapan sistemin özelliği neydi?

PROFESÖR DUVERGER İLE SOHBET

Türkiye’de neredeyse tüm kitapları tercüme edilmiş bir Siyaset Bilimci Maurice Duverger’i dinliyorum. Paris Siyasal Bilgilerde Duverger hocam oldu. Sorbonne Üniversitesi daha sonraki yıllarda ortak bir kitabımızı yayınladı. (Mort des dictatures? Maurice Duverger – Bener Karakartal)

Dünya siyaset bilimine yön vermiş bir Profesör olan Maurice Duverger bana Paris’te çok şaşırtan bir açıklamada bulundu. “Biliyor musunuz sayın Karakartal ben iktidarın sırrını İstanbul’da Topkapı Sarayında keşfettim” dedi. Sonra açıkladı: “Topkapı Sarayının etrafında üç sıra sur var. Neden? Moskova’dan gelen Rus’lara karşı değil. İstanbul’dan gelen halk için. İşte iktidar böyle bir şey. Kendini savunmazsa yıkılır.”

Duverger’in bu analizi üzerine hep düşündüm. Nasıl oluyordu da Anadolu’daki ufak bir beylik bir dünya imparatorluğu haline dönüşmüştü. Dünyada zamanında number one olmak çok az millete nasip olmuştu. İskender İmparatorluğu İskender’in ölümü ile sona ermişti. Uzun süreli number one olmak çok az millete nasip olmuştu. Tarihte bunların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu.

Osmanlılar ise altı yüz yıl ayakta kalmışlar ve iki yüz yıl boyunca da dünyada bir numara olmuşlardı. Bunun sırrını da Duverger İstanbul’da Topkapı Sarayının çevresinde dolaşırken keşfetmişti.

Duverger’in Topkapı Sarayı’nın surlarına bakarak keşfettiği sır neydi?

İktidarın kendisini savunması. Osmanlı iç içe daireler haline gelen tehditlerin hep baskısı altında kalmıştı. İç isyanlar, Yeniçeri isyanları gibi. Sarayın etrafındaki surlar Aksaray’daki kışlalarından gelen Yeniçerilere karşıydı. Eğer iç isyanlar, Yeniçeri isyanları Osmanlı Hanedanlarını devirseydi tarihte bir Osmanlı sayfası olmayacaktı.

Ama Osmanlıyı sürekli kılan esas “görünmeye sur” “Sadrazamlık” kurumuydu. Padişah hiçbir zaman doğrudan gayri memnunlarla, isyancılarla karşı karşıya gelmiyordu. Sorunlar tavan yapınca Sadrazam değiştiriliyordu. Yani iktidar kilometreyi sıfırlayıp yola yeni baştan çıkıyordu. Osmanlıyı dünya devleti yapan “sır” işte buydu. Eğer bu yapı olmasaydı Osmanlı bir dünya devleti olamayacaktı. Siyaset bilimi teorisine Osmanlıların katkısı bu oldu. Müthiş! Padişah hiçbir zaman vesayet altına girmiyordu. Yerel isyanları Yeniçeriler bastırıyordu. Vesayet taslayan Sadrazamlar tasfiye ediliyordu. Padişah’ın gözbebeği Yeniçeriler Padişahların canına kastedince kendileri tasfiye oluyordu. Yeniçeri ocağı topa tutuluyor ve Yeniçeriler yok ediliyordu.

Eğer bunlar yapılmamış olsaydı tarihte bir Osmanlı sayfası olamayacaktı. Yerel isyanlarda Osmanlı İmparatorluğu parçalanacaktı. Osmanlı “Balkanlaşacak”, kurda kuşa yem olacaktı. Eğer Sadrazamlar Padişahı devirselerdi yeni hanedanlıklar ortaya çıkacak ve hanedanlıklar savaşı İmparatorluğu bitirecekti. Eğer Yeniçeriler Padişahlığı devirseydi Osmanlı sayfası tarihten silinecekti. Eğer din kurumları, yargı Padişah üzerinde vesayet kursalardı Padişahlık zayıflayacak ve Osmanlı sayfası gene var olmayacaktı.

Dünyanın en ünlü siyaset bilimcilerinden Profesör Duverger’in Topkapı Sarayında keşfettiği bir büyük sır: dünyada nasıl number one olunur? Yerel isyanlara karşı Yeniçeriler, Yeniçeri isyanlarına karşı sarayın etrafında üç sıra sur ve icraatların zayıflığına ve Sadrazamların ihtiraslarına karşı değiştirilebilir Sadrazamlık kurumu.

Özetle Osmanlı’nın büyük keşfi istikrarın sürdürülebilirliğiydi. Buda olunca vizyon sahibi büyük Padişahlar Türkleri tarihin şeref sayfasına taşıyıp Osmanlı İmparatorluğunu dünyada bir numara yapmayı başardılar.

Biz tarihimizin kıymetini bilemedik ama başkaları “bu sırrımızdan” faydalandılar. Fransa 1958’de yürürlüğe giren 5. Cumhuriyette istikrarı böyle yakaladı.

Fransa hangi açıdan Osmanlı çizgisinden faydalandı? ” Padişah ve onun icraatla sorumlu kıldığı Sadrazam” modelini Fransız siyaset bilimciler doğru değerlendirdi. “Padişahın kararı ile Sadrazam olan ve gene Padişahın kararıyla görevine son verilen Sadrazam.”

Fransa ile Osmanlı arasında tabii büyük bir fark var: “çağ” farkı. Osmanlı orta çağ sonunda kurulmuş bir “otokratik hanedandı”. Hanedan vardı ama demokrasi yoktu.

Fransa 5. Cumhuriyetinde ise seçilmiş bir Cumhurbaşkanı var. Rejim demokrasi.

De Gaulle Fransa’ya Başkanlık sistemini getirdi. İktidarda kaldığı süre içinde sol ve aşırı sol Başkanlık sistemini acımasızca eleştirdi. De Gaulle’e “seçilmiş kral” dendi.

Ya sonra? 1981 yılında Fransa’da Sosyalistler Komünistlerle birleşerek iktidarı ele geçirdiler. Sosyalist François Mitterrand Cumhurbaşkanı oldu. Fransa tarihinin iktidarda en uzun kalan Cumhurbaşkanı oldu. Anayasanın izin verdiği kadar: iki defa yedi yıl. Toplamda 14 yıl. Fransızlar Mitterrand’ı çok sevdiler. Ona “Tanrı” lakabını taktılar. Bugün de Fransa’da Mitterrand’ın yardımcılarından biri Sosyalist François Hollande Cumhurbaşkanı. Fransa solu “Başkanlık sistemini” çok sevmiş gözüküyor.

TÜRK TİPİ BAŞKANLIK NASIL OLACAK?

Eğer tarihimizden esinlenmek istiyorsak geçmişte bizi dünyada bir numara yapan siyasi yapının özelliklerini siyaset bilimi ışığında analiz etmek zorundayız.

Tarihi Türk modelinin en büyük özelliği neydi? İktidarın merkezinde bir güçlü lider ve uygulamalarla görevlendirdiği bir sağ kol, bir icraat adamı. Ama göreve getirilebilen ve görevden alınabilen bir icraat adamı.

Çağdaş demokrasilerde bunun tercümesi şu: doğrudan halk oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı. Onun göreve getirdiği ve görevden alabildiği bir Başbakan.

Demokrasinin özelliği: seçimlerdir. Cumhurbaşkanının doğrudan halk oyuyla seçilmesi bu sistemde en büyük meşruluk kaynağıdır. Neticede Cumhurbaşkanı seçilebilmek için, ister birinci turda seçilsin , ister ikinci turda , yüzde elliyi aşan bir oran gerekmektedir. Mecliste Milletvekili seçilebilmek için kim olursa olsun gereken oy Cumhurbaşkanın aldığı oydan yüzlerce kez daha azdır.

Bu kadar güçlü bir Cumhurbaşkanın anayasal açıdan bir Milletvekilini Başbakan olarak göreve getirmesi ve daha sonra görevden alabilmesi yukardaki oranlar hatırlandığında hiçbir tartışmaya yer bırakmaz.

Cumhurbaşkanını doğrudan milli irade seçtiği için Meclise hiçbir borcu yoktur. Bugün yürürlükte olan Anayasamızın 104. Maddesine göre Cumhurbaşkanı Başbakanı görevden alabildiği gibi Meclisi feshetme yetkisine de sahiptir. Cumhurbaşkanı önemli kararları doğrudan halkoyuna sunabilir.

Anayasamızın 104. Maddesi siyaset bilimi ışığında geleneksel Türk modelini çağdaş demokrasilerin normlarıyla mükemmel bir şekilde birleştirmektedir.

Türkiye’de tarihi geleneklerimize uygun bu sistemin kurulmasına muhalefet partileri şiddetle karşı çıkıyorlar.

Bu durumu normal karşılamak gerekir. Fransa’da da sol baştan itibaren yeni Anayasaya karşı çıkmıştı. Ama bu anayasa sayesinde Fransız solu tarihinin en güçlü liderini Mitterrand’ı on dört yıl Cumhurbaşkanı yapabildi.

Bu model güçlü politikacılara güçlü iktidarın kapısını açmaktadır. Modelin sağla solla ilişkisi yok. Önemli olan: geçimsiz siyasetçilerin at koşturduğu istikrarsız parlamenter sistemin yerine icraatı mümkün kılan istikrarlı ve güçlü bir sistemi getirmek.

Muhalefet partileri ne derse desin Türk halkı bu yeni modeli benimsemiş gözüküyor . Çünkü Türkiye’de halk istikrar , zenginleşmek ve güçlü Türkiye’yi arzuluyor. Yüksek profilli Cumhurbaşkanı bu nedenlerle isteniyor.

Kılıçdaroğlu güçlü Cumhurbaşkanına karşı çıkarken hata yapıyor. Kendisinin Fransız demokrasisinde Fransız solunun nasıl Sosyalist lider Mitterrand sayesinde bu anayasa sayesinde toparlanıp iktidar olduğunu incelemesinde fayda var.

MHP için de benzer gözlemlerde bulunabiliriz . MHP’nin güçlü devlet ve güçlü Türkiye hayali ancak güçlü bir Cumhurbaşkanı ile mümkün olabilecektir. Tabi bir gün seçimleri kazanması şartı ile.

PROF.DR.BENER KARAKARTAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.