Sinema klasik anlayış... - Haber 1Haber 1

Sinema klasik anlayış…

20 Nisan 2011 - 0:45

ABONE OL

Meslekler farklı, ama bazıları biri birine benziyor. Ressamlıkla operatör sanatının benzer tarafları olduğu gibi. Ama ne olur olsun her iki meslekte de çok dikkatli olmak gerekir. Hatta ressam işinden farklı olarak operatörlükte canlı görüntüleri yaratarak seyircilerin dikkatini çekmek çok zor. Ama ne demişler: Profesyonel varsa, zafer mutlaka var. Şimdi sizinle tanıştıracağım operatör profesyonel biri. Onu aradığım zaman hep setde bulurum, zamanı çok az oluyor. Azerbaycanda yaratılan önemli filmlerin hepsinin yaratıcısı operatör Kenan Memmedov. Onunla Azerbaycan sinemasında olan problemlerden bahsettik ve seyrciyi önemli bir konuda düşünmeye davet ettik. Sohbeti size taktim edeceğim, ama önce Kenan Memmedovun özgeçmişine hep beraber bakalım.

kenan_1.jpgÖzgeçmiş: Kenan Memmedov 1946’da Baküde doğdu. 1954-1965 yıllarında orta okulda, 1971 yılında Politehnik Enstitüsünde, 1971-1976 yıllarında Moskova Devlet Sinematografiya Enstitüsünün sinema operatörü fakültesinde eğitim görmüş. “Azerbaycanfilm” stüdyosunda yaratılan filmlerde operatör gibi faaliyete başlamış, aynı zamanda televizyonda esas operatör gibi çalışmış. Kenan Memmedov Avrupa Sinema Akademisine üyedir. Onlarca film yaratmıştır.

– Hocam sizi türk okurlarıyla buluşturmak istiyorum. Ne dersiniz?
– Kardeşlerimizle buluşturuyorsunuz desenize…

– Yoğun çalıştığınız malum, o yüzden sizi belki bir yıl oldu aramıyorum. Ama vallahi özlettiniz kendinizi…Sizinle tüm söhbetlerimiz ilginc oluyor. Röportaj yaptığım kişiler içinde belki bir tek sizinle sohbetimiz çok daha ilginç. Sizinle gurur duyuyorum hocam. İyi ki, Azerbaycanda sizin gibi operatörler var.
– Teşekkür ediyorum…Haklısınız, yoğun çalışıyorum, ama buna rağmen basınla hep bağlantılarım oluyor. Gerektiği zaman röportajlar yaparak sinema problemlerinden bahsediyoruz.

– Yani size verilen sorulara hep cevabınızın olduğunu biliyorum. Aslında bunu demeye gerek yok. Çünkü yıllardır sizin yarattığınız filmleri araştırdım, hatta yaratıcılığınızı sürekli takip ediyorum.
– Aslında sizin gibi yazarların sinemaya olan dikkati çok önemli. Çünkü yazarlar sinemayı inceliyor, okurlara gerçek anlamda fikrini söylüyor. Hatta çoğu zaman yazar filmin yaratıcılarıyla seyircileri arasında bir rol oynar. Yani belki seyirci yeni baktığı filmi tam olarak anlamayabilir, ama sinemadan iyi anlayan yazar filmi inceleyerek seyrciye anlamadıklarını anlatmasını bilir. Bu çok önemli.

– Bu yüzden düşünüyorum ki, bu defa da röportaj için konu olarak sinemayı seçelim. Ama siz de iyi bilirsiniz ki sinema konusuna farklı bakış açısı var. Ama ne olur olsun bu konuya yaklaşma zamanı bile problemleri açığa çıkarmak için oldukça önemli…
– Haklısınız da, ama herkesin, yani her yazarın yapamadığı bir şey, problemden bahsetmek, hatta problemlerin çözülmesi için çaba göstermek.

– Aslında problemden bahsetmekle İŞ BİTMEZ Kİ, YAZAR ORTAYA ÇIKAN PROBLEMLERİ MUTLAKA TAKİP ETMELİ, ÇÖZÜLDÜĞÜNDEN EMİN OLDUKTAN SONRA ARTIK İŞİNİN BİTTİĞİNİ DÜŞÜNMELİ.
– Aynen katılıyorum….

– Kaç yıldır operatör olarak çalışıyorsunuz?
– Sinematoqrafiya Enstitünü bitirince-1976 senesinden itibaren operatör olarak çalışıyorum. Çalıştığım 45 yılda belgesel, televizyon filmleriyle beraber filmler de çektim. Gerçi sinemaya gelişimde belgesel filmler yaptım, ama sonra esas, hatta daha önemli işim değerli filmler yapmak oldu.

– Çoğu zaman belgesel filmleri basit, sıradan olanönemsiz filmler olarak kabul ediyoruz. Bu doğru mu?
– Düşünüyorum da, böyle bir yaklaşma doğru değil. Çünkü belgesel filmler çekmeden, yani tecrübe kazanmadan, sinemanın küçük ayrıntılarını bilmeden büyük sinemaya gelmek imkansız. Aynı zamanda unutmamalıyız ki, önemli bir konuda belgesel film çekerek az sözle bir çok fikirleri anlatmak o kadar da kolay değil. Hatta çoğu zaman 10 dakikalık belgesel film 50 bölüm, hatta daha fazla olan dizilerden fazlasıyla çok söz diyor. Belgesel film yaratmak çok önemli. Bu açıdan ben operatör olarak belgesel sinematografa sadece tecrübe kazanmak gibi bakmadım.
– Sovyetler Döneminde Moskva eğitimi çok güclüydü. Siz de Moskovada eğitim gördünüz, Sinematografiyanın sırlarına Moskovada sahip oldunuz. Sovyetler Birliği dağılsa bile şüanda yine Moskovada eğitim gören öğrencilerimiz var, hatta dünyanın her ülkesinden Moskovaya eğitim görmek için gelen öğrenciler bile var. Nasıl düşünüyorsunuz aceba, Moskova eğitim sistemi önceki güce sahip mi?
– O devrde Moskova Sinematografiya Enstitütü elitar eğitim sistemi olarak dikkatte duruyordu. Aynı zamanda orda eğitim görmek o kadar da kolay değildi, çok zordu. Hatta bahs ettiğim eğitim sistemi Avrupa eğitim sistemleriyle aynı düzeyliydi. Uluslararası eğitim sistemi yani. Bu yüzden Moskovada sinema sırlarını iyi öğrendim. Hatta sadece teorik açıdan değil, aynı zamanda pratik açıdan da sinema sırlarını benimsedim. Hatırlamışken, bir kaç ay önce Moskvada oldum, tabii ki eğitim gördüyüm okula da gittim, değişikliklerle ilgilendim. Bir çok değişiklik olmuş, sanki yeniden kurulmuş, yeni aletler takımı donanmış.
– Bence “Azerbaycanfilm” stüdyosunun şimdiki durumu, belki de 1930-1940. yılların aletler takımıyla yaratılan filmlər, onların kalitesi ve b. makamlarla Moskova Sinematografiyasının şimdiki durumunu kıyaslamak lazım. Ne diyorsunuz?
– Neden olmasın? Önce hatırlatmak istiyorum ben 6 sene sanat Universitesinde öğretmen olarak çalışmışım. Hatta ilk operatör kursunu ben yarattım. Öğrencilerim şüanda televizyon kanallarında çalışıyor. Hatta hepsi ünlü operatör olmuş bile. Ama…
– Amasız geçinmek olmuyor hocam…
– Maalesef…maalesef öğrencilerim stüdyoda değil, televizyon kanallarında çalışıyor. Bilyormusunuz, sinema operatörü klasik anlayış. Örnek göstercem. Ben bantla çalışıyorum, aynı zamanda videoda çalışmakta benim problem değil. Ama benim öğrendiyim klasik sinema operatörü sanatı. Demek istiyorum ki klasik sinema operatörü sanatını öğrenmek için mutlaka tedrisat stüdyosu olmalı. Aynı stüdyoda öğrenciler bantla çalışmalı, hergün bantla çalışmalı ki, onun ne demek olduğunu bilmeli. Ne yazık ki, şüanda Sanat Universitesinde tedrisat stüdyosu yok. Ama öğretmen olduğum yıllarda öğrencilerim haftada 2-3 defa olmak üzere şimdi sizinle söhbet ettiyimiz odada(stüdyoda olan çalışma odasını kastediyor) ders geçiyor, stüdyonun laboratuvarında çalışır, yani operatör için gereken tüm denemeler yapılırdı. Gerçi, öğrenciler için gereken ortamı yaratırdık, ama yine az gözükürdü. Ama şüanda her şey sanki farklı. Sanat Universitesinin yönetmeni belki öğrencilerin dersten kaçmaması için, belki herhangi bir tehlikeden korunmak için onların stüdyoya gelmesini engelliyor. Bu açıdan öğrenciler şimdi gördüyü eğitimden dolayı sadece televizyon kanallarında operatör gibi çalışa bilir.
– Aslında haklısınız, deneme yapmadan çalışmak zor …
– Tabii ki, deneme mutlaka lazım. Bilyormusunuz, öğrencinin ilgisi olmalı. Öğretmen olarak çalıştığım son yıllarda öğrencilerin sanata olan dikkatsizliğini gördüm, bigane davranışını hissettim. Eğer öğrencinin meslek olarak seçtiyi sanata ilgisi yoksa, o zaman aynı öğrenciyle çalışmak zor oluyor. Aynı öğrenci eğitimi bitirince herhangi bir televizyon kanalında çalışacak, kameranın bir düğmesine dokunmakla istediyi görüntünü betimleye bilir. Ama bundan başka bir şey bildiyi yok. Bu açıdan operatör sanatının kolay olduğunu düşünenler çok, yani öğrenmeye ne gerek var ki, diyenler de çok.
– Bence yanlış düşünüyorlar…
– Tabii ki, yanlış düşünce. Böyle düşünenler unutuyorlar, kameraya sadece dokunmakla görüntünü betimlemeğin operatör sanatıyla bir bağlılığı yok. Ben hep diyorum, operatör sanatı büyük bir ilim, büyük bir iş. Operatör sanatını meslek olarak seçenler sanatı tüm canıyla, kanıyla öğrenmesini bilmeli.
– Ne yazık ki, operatör sanatının kolay olduğunu düşünenlerin televizyon kanallarında yaptığı görüntüler çok zaaf. Bu görüntüler zevksiz olarak seyrcilere takdim edilir.
– Ama hala gec değil, Sanat Universitesinin öğrencileri istediyi zaman stüdyoya gelerek operatör sanatının sırlarını benden, aynı zamanda diğer operatör arkadaşlardan öğrene bilir, stüdyoda deneme yapa bilirler. Bir kaç yıl stüdyoda çalışmak, film setlerine katılmak gerekir ki, sonradan özgür olarak bir şeyler yarata bilesin, bu işin profesyoneli ola bilesin. Maalesef stüdyoda çalıştığım 35 senede, hatta son 15 yılda herhangi bir öğrencinin bu açıdan bize müracaat ettiyini görmedim, duymadım. Galiba yardıma ihtiyacı olan öğrenci yok…
– Belki bu yüzden Azerbaycan sinemasında gelişme zaaf. Gerçi 10 yıl önceyle kıyaslarken gelişmeinin tanığı oluyoruz, ama komşu ülkelerin sinemasını takib edince görüyoruz ki, biz hala çok az iş görmüşüz…
– Tabii ki kıyaslarken farklılığı görmemek imkansız. Kim diyorsa stüdyoda iş bitmiş, bu yanlış bir fikir. Azerbaycan sineması her zaman çalışıyor, yeni filmler yaranır, gelişme var, yani bührana son. Biz yılda devletin desteyiyle 3-4 film yaratıyoruz. Yeni filmlerimiz dünya ülkelerinde geçirilen festivallare katılıyor, iyi puan alıyor ve b.
– Ama bu hala her şey demek değil…
– Doğru, bizim belamız başka. Bilyormusunuz film yaratmak bir iş, film üzerinde çalışmak, filmi seyrcilere takdim etmek ve b. makamların gecikmesi, tam olarak gelişememesi başka bir iş. Ne yazık ki, şüanda Azerbaycanda sinema sadece sanat olarak faaliyet gösterir, ama iş gibi değil. Oysa sinema iş. Batı şunu biliyor, hatta eskiden biliyor. Hala Sovyetler Döneminde sinema ideoloji faktör gibi kabulleniyordu. Hatta o devrde sistem öyle kurulmuş ki kira vardı. Zaaf film bile harcanan paradan fazlasını kazandırırdı. Tüm bunlara rağmen sinema, dediyim gibi ideoloji faktör gibi kabullenirdi. Ama batı eskiden sinemaya iş gibi bakmış. Film iyi yaratılmalı ki, satışa çıkarılınca iyi para kazandırmasını bilsin. Düşünüyorum ki, “Titanik” filmini örnek göstere bilirim. “Titanik” filmi tahminen 200 milyon dolara yaratılmış. Bir yıl geçmez film tüm dünyaya ses salarak 4 milyar para kazandırmış. Aynı zamanda “Avatar” filmi. Her iki film yüksek bütçəli filmler. Hatta düşük fiyatlarla yaratılan filmler, mesela 20-25 milyon, belki 6-8 milyon dolara yaratılan filmler bile harcanan paranı kazandırmasını bilir.
– Genellikle Holivud filmleri yüksek para kazandıran filmler. Belki de sinemaya iş gibi yaklaştıkları için böyle. Her yeni film tüm dünyanın dikkatine ulaştırılır vede parasını fazlasıyla kazandırır…
– Aslında Holivudun tüm filmleri değil, bazı filmleri yüksek para kazandırır. Kayd etdiyim gibi bu da iş sisteminin doğru kurulmasıyla ilgili bir şey. Maalesef Azerbaycan sinemasında kira işi berbat, hatta her şey mahv edilmiş. Kim yapmış, neden yapmış, bununla ilgili bir bilgim yok. Ama bildiyim şu ki şüanda bölgelerde sinema yok.
– Siz bölgeleri diyorsunuz, ama başkentin durumu daha çok dikkatte. Baküde sinema yok, faaliyet gösterenler bile yararsız…
– Benden önce söylediniz. Evet, haklısınız…Şüanda başkent Baküde sadece 2-3 sinema çalışıyor. Çalışanlar bile sadece Holivud filmlerini tebliğ ediyor.
– Belki de mahsus yapıyorlar… Ama belamız şu ki, kiranın mahv edilmesinden dolayı Azerbaycan seyrcileri sinemadan uzak durdu. Bilyorsunuz ki ben hep setdeyim. Son üç senede bir kaç filmler yarattım, hatta şüanda bile yeni bir filmin- M.F.Ahundovun 200 senelik yaşı için film yaratıyoruz. Yarattığımız filmler, mesela “Gala” isimli film dünya ülkelerinde geçirilen festivallare katıldı. Ya biz ne yapıyoruz? Filmin izlendiyi ilk gün belki yüzlerce seyrci izlenime katılır, ama bir kaç gün sonra sinemada seyrci görmek imkansız.
– Aslında haklı sayılırsınız. Sadece bir tek gün seyrcilere törene katılırmış gibi kucak dolu çiçeklerle sinemada görmek mümkün.
– Bilyormusunuz, insanlarımızın sinemaya olan sevgisini ki, vahşice mahv etmişler. Tebliğat, reklam yok…Sinemaya olan akını, sevgini berpa etmek için zamana ihtiyac var. Vallahi seyrci yabancı filmlerden bıkmış. Defalarca duyuyorum, şikayet ediyorlar, diyorlar ki, biz kendi filmlerimizi istiyoruz, eskideki gibi sinemaya gitmek istiyoruz.
– Bu şikayetlere yanıtınız olur mu hocam?
– Çoğuzaman ne diyeceyimi bilmiyorum, ama mutlaka yanıt vermek gerekir. Ama ümidsiz de deyiliz. Şüanda “Nizami” sinemasında berpa işleri gediyor, yakın zamanda faaliyet göstereceyi deyilmiş. Ama bir sinema çok az. Eskide başkentin hala bölgelerinde bile bir kaç sinema çalışıyordu. Epey zamandır, Moskovada yaşayan arkadaşımız, sizin de iyi tanıdığınız ünlü yönetmen Yuli Gusman Baküye geldiyi günlerin birinde komik şekilde dedi: “Azerbaycanda-Baküde 600 yeni bina yapılmış. Bu iyi bir şey, ne yazık ki, 600 bina içinde bir sinema bile yok, çünkü yapılmamış. Eskiden olan sinemalar mahv edilmiş. Bu çok kötü bir durum. Mutlaka sinemaları berpa etmek gerekir”.
– Aslında Yuli Gusman haklı…Ama ne yazık ki, sinemaları eskide olduğu gibi berpa etmek çok zor…
– Bilyormusunuz, yaratmak bir iş, dikmek kolay. Ama mahv edib yeniden berpa etmek çok zor. Bu açıdan Azerbaycan sineması şu durumda. Ama mutlaka problemler çözülmeli, Azerbaycan sinemasının tebliğiyle bağlı işler görülmeli…

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.