Siyasetten utanmak - Haber 1Haber 1

Siyasetten utanmak

29 Mart 2013 - 17:31

ABONE OL

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün bir gazeteye verdiği röportajda önemli bir ayrıntı vardı.
Bu ayrıntı, Türkiye’de egemen güçlerin geçmişte siyasete nasıl şaşı baktığını gözler önüne seriyor.
O yıllarda CHP Şişli Gençlik Kolları Başkanı olan Mustafa Sarıgül 12 Eylül darbesinden hemen sonra gözaltına alınan isimler arasında. Onun gözaltı emrini veren General Akansel de Sarıgül gibi Erzincanlı. Mustafa Sarıgül gözaltına alınmış bir siyasetçi. Kuyruğu dik tutmak yerine sırf Erzincanlı diye darbecilerin komutanı karşısında esas duruşa geçiyor ve kendi deyimiyle “topuk selamı” veriyor. General Akansel, CHP Şişli Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Sarıgül’e şöyle çıkışıyor: “Utanmıyor musun böyle şeylerle uğraşmaya ?”

Türkiye’de bir askerin siyasete bakışı işte bu.

Yani siyaset “utanılacak” bir uğraş. Uzak durulması gereken bir arena. “Normal insanların” yani devletin makbul vatandaşlarının küçümsemesi gereken yüz kızartıcı bir eylem. Belki de cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana devletin hakim bakışı, vesayetin ve egemen güçlerin siyasete ve siyasetçilere bakışı hep böyle olagelmiştir. Devleti oluşturan kurum, kişi ve makamlar siyasetçiyi “güvenilemez” şahsiyetler olarak görmüş ve devleti onlara vermekten sakınmışlardır. Menderes ve arkadaşlarının idamında bile işte bu anlayış vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri 1950’den beri hiçbir hükümete, iktidara ve siyasetçiye güvenmemiştir. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Salim Dervişoğlu, 16 Mart 2009’da Yeni Şafak’ta Mehmet Gündem’e verdiği röportajda bu durumu açıkça dile getirmiştir. “Askerin siyasetçiye karşı bir itimatsızlığının olduğunu” söylemiştir. Öteden beri…

Böyle olduğu içindir ki Türkiye’nin tarihi darbelerle, andıçlarla, darbe planlarıyla ve benzer eylemlerle doludur. Türkiye’de vesayet altında bulunan, birilerinin tahakkümü altında tutulan demokrasisi siyasete şans veremediği içindir ki Türkiye liberal ekonomiye geçmekte, parlamentosuna asıl sözü vermekte hep geç kalmıştır. Türkiye’nin zincirlenmiş demokrasisi Kürt sorununu işte bu nedenle çözmekte hep geç kalmıştır. Yakın zamanlara kadar aynı hakim güçler “aman Kürt sorununu siyasallaştırmayalım” diye yeri göğü inlettiler. Komutanlar daha düne kadar benim de tanık olduğum her demeçlerinde “PKK’nın siyasallaşmasının” tehlikesinden söz ettiler.
Çünkü siyaset onlar için hep bir tehlikeydi. Siyaset ve siyasetçi Türkiye için tehlikeydi.

Türkiye, yeryüzünde sadece Türkiye’de görülen bir karma ekonomik ve siyasi sistemle yönetilmeliydi. İçinde siyasetin çok az olduğu, sadece devletin hakim ideolojisinin pompalandığı bir ucube yönetim sistemi… Siyaset diyalog demektir. Siyaset konuşmak demektir. Karşındakine yaklaşmak, onunla empati kurmak, müzakere etmek demektir. Siyasetin olduğu yerde şiddet olmaz. Silahlar susar. Oysa Türkiye’de yıllardır hep siyaset küçümsendi. TBMM tahkir edildi, kapatıldı. Milletvekilleri aşağılandı. Valiler, askerler ve Büyükelçiler milletvekillerini ve hatta hükümetin bakanlarını “kültürsüz”, “cahil” ve “üçkağıtçı” olarak yaftaladı. Siyasetin karıştığı her şeyin devletin aleyhine olacağına o kadar inanılmıştı ki PKK sorunu bile sadece topla-tüfekle çözülmek istendi. Siyasete sırt dönüldü. 30 yıldır siyasetsiz Kürt sorununu çözemedik. PKK’yı onu destekleyenlerden ayırmaya çalışarak büyük hata yaptık. Kürt vatandaşlarımızı asimile etmeye, onları “Türk olmaya
inandırmakla” uğraştık. Kürtçe konuşan kardeşlerimizi aşağıladık. Küçük gördük. Onlarla konuşmayı denemedik bile. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kürtlerle konuşmayı değil, onlarla savaşmayı seçmişti.

Siyasete değil, silahlara aşık olmuştu. Her medeni ülkenin yaptığı gibi konuşmayı, müzakereyi, diyaloğu yani siyaseti kullanmak yerine, G-3’leri ve F-16’ları kullandı. Sonuç? Hala çözemedik.
İnşallah bu sefer siyaset, 30 yıldır patlayan silahların gölgesinden sıyrılarak kendine bir güvenli alan bulur ve konuşmanın alternatifsiz gücünü bir kez daha tüm uygar dünyaya gösterir. 2013 inşallah barışın ve barışmanın yılı olur.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.