Başkanlık mı, Parlamenter sistem mi? - Haber 1Haber 1

Başkanlık mı, Parlamenter sistem mi?

06 Mart 2016 - 15:18

ABONE OL

Sistem arayışına giden bütün ülkelerde siyasi tartışmalar objektif kriterlerden uzaklaşıyor. İdeolojik tutumlar olarak ortaya çıkıyor.

Parlamenter sistem konusunda da durum böyle. Tartışmanın sağlıklı bir zemine oturabilmesi için siyaset biliminin objektif kriterlerine dönmek gerekiyor.

Parlamenter sistem bir cennet mi? Cehennem mi? Bazı örneklerde bir cennet, bazılarında da bir cehennem.

PARLAMENTER SİSTEMİN EN MÜKEMMEL ÖRNEĞİNİ İNGİLİZ DEMOKRASİSİNDE GÖRÜYORUZ.

Parlamenter sistem İngiltere’de çalışıyor. Parlamenter sistemin kalesi İngiltere.

İngiltere’de rejim monarşi. İngiltere kraliçesi ülkede seviliyor ve sayılıyor. Hanedanın fanatik düzeyde hayranları ve taraftarları var. Hanedanın tasfiye edilmesi için ciddi bir muhalefet yok.

İngiltere’de dünyanın bir çok ülkesinde var olan ideolojik partiler yok. Komünist, Sosyalist, Faşist, Nasyonal Sosyalist eğilimler büyük partiler düzeyinde yok. Bu nedenle bu ismi taşıyan partilerde yok. İngiltere’de partilerin sınıfsal kökenleri var. Ama bu sınıfsal kökenler sosyolojik ve çıkarlar açısından var. İdeolojik açıdan değil. İngiltere’de aristokrasi, burjuvazi ve işçi sınıfı var. Bunların partilerinin isimleri de sınıfsal kökenlerine atıfta bulunuyor: Muhafazakar parti, Liberal parti, İşçi partisi. Aralarındaki mücadele seçim kazanma mücadelesi. Sistemi değiştirmek değil. Hiçbir parti İngiltere’de rejimi değiştirmek istemiyor. Rejim ve hanedan sürüyor.

İngiltere’de parti veya partiler seçimle iş başına gelip seçimle gidiyorlar. Ülkede Cumhuriyet yok, programına Cumhuriyeti alan partide yok. İngiltere’de yazılı anayasa da yok. Bu yüzden İngiltere’de yeni anayasa arayışları da yok. Ama İngiltere’de kurallar konusunda tam bir konsensüs var. Demokrasi tıkır tıkır çalışıyor.

Dünyadaki en yaşlı demokrasi İngiltere’de. Dünyadaki en istikrarlı demokraside İngiltere’de.

Sisteme yakından bakınca bir ana hat göze çarpıyor: tarihi bir süreçte Parlamento iktidardaki hanedanın yetkilerini kırpmış ve onu yarı sembolik bir hale getirmiş. Sonuç: Hanedan hala sürüyor ama yetkileri artık yok. Rejim bir parlamenter demokrasi. Seçimi kazanan partinin lideri Başbakan oluyor. Parlamentoda oyu yeterli ise tek başına, yeterli değilse koalisyon halinde. İngiltere’de patron parlamentodur ve onun bünyesinde yer alan Başbakandır.

Parlamenter sistem İngiltere’de düzgün çalışıyor. Siyasetçiler, muhalefet partileri, yargıçlar kurallar çerçevesinde düzgün çalışıyorlar. Parlamenter sistemin dünyadaki en parlak örneği İngiltere’dir.

İngiltere’de siyaset malzemesi farklı. İnsanlar bir “konsensüs” kültürü içinde yaşıyorlar. İdeolojik kamplara ayrılmıyorlar. İngiltere’de yazılı Anayasa yok. Daha Cumhuriyet gelmemiş rejimleri hala monarşi. Kimsede rejimi tartışmıyor. Başında pahalı mücevherlerle bezenmiş tacı, gösterişli elbiseleriyle parlamentoya gelen Kraliçe elindeki metni büyük bir ciddiyetle okuyor: “biz İşçi Partililer “. Başka bir sefer ”biz Muhafazakarlar ”. Aradaki fark: seçimler yapılmış. Bir kez İşçi Partisi kazanmış, bir diğer kez de Muhafazakar Parti. İngiltere’de askeri darbe yok. İngiliz halkı adına konuştuğunu iddia eden ve ülkenin en ünlü şairlerini, bilim adamlarını, profesörlerini, siyasetçi ve devlet adamlarını cellada, hapishanelere, ölüme gönderen yargıçlar yok. Kılı kırk yaran gerçek yargıçlar var. “Paralel yargı yok”. Demokrasi bu. Parlamenter sistem bu.

PARLAMENTER SİSTEMİN KAOS VE CEHENNEME DÖNÜŞTÜĞÜ KARŞI ÖRNEK: FRANSA 1789-1958

Tarih boyunca Fransa iç çatışmalardan çok derin yaralar aldı. Parlamenter sistem Fransa’da acı, göz yaşı, şiddet ve kaos doğurdu.

Fransa’da 1789’da büyük İhtilal oldu. Fransa Meclis’li Parlamenter Cumhuriyete geçti. Ama ortaya çıkan fırtına yüz binlerce insanın canına mal oldu.

1789’da başlayan İhtilal neredeyse 1958’e kadar sürdü.

Fransız İhtilalinden sonra Kralın, Kraliçenin kafaları kesildi. Sonra sıra Aristokratlara geldi. Daha sonra devrimciler birbirlerini öldürmeye başladılar. Radikaller ılımlıları, ılımlılar da daha ılımlıları öldürdüler.

Fransa’da siyasi kaos içinde o kadar çok insanın öldürülmesi gerekti ki ihtilalciler yeni bir öldürme aletini ihale yoluyla aradılar.

Fransız İhtilal Meclisinde Doktor Guillotin ve Cerrah Antoine Louis’in aleti ”giyotin” birinci seçildi. 50 adet giyotin sipariş edildi ve ilki Paris’in en ünlü meydanı şimdiki adıyla Concorde Meydanına yerleştirildi. Yeni alet süratli çalıştığından kısa zamanda yirmi bin kişinin kafası kesildi.

Fransa’da 1789’dan 1958’e kadar Cumhuriyetler, darbeler ihtilaller peş peşe geldi. Napolyon iki defa, yeğeni 3. Napolyon bir defa askeri darbe yaptı.

Fransız ”parlamenter ”sistemi de fevkalade istikrarsızdı. 1958’e kadar Fransa’da 4 Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyetlerin taşıdıkları numaralar resmidir. Anayasaların kapaklarında vardır. Ama bu ciddiyet Cumhuriyetlerin siyasi var oluşlarına yansımamıştır. Ortada tam siyasi kaotik durum vardır. Hükümetler o kadar sık aralıklarla devriliyorlardı ki gün geliyor kendisine Bakanlık sırası gelmemiş Milletvekili kalmıyordu. Bakan olamayanlarda bir an önce hükümeti devirip Bakanlık sırasının kendisine gelmesini bekliyordu. Nede olsa aileye, eşe dosta Bakanlık kartvizitini dağıtmanın ayrı bir fiyakası vardı.

1945’ten 1958’e kadar süren son Fransız Parlamenter demokrasisi, resmi adıyla 4. Cumhuriyette bir hükümetin ortalama ömrü 7 aydı.

1958 yılında Fransa yeni bir iç savaşın eşiğine geldi. Durum o kadar dramatik bir hale dönüştü ki görevde olan Cumhurbaşkanı Rene Coty, emekli bir askere, General De Gaulle’e, iktidara gelmesini ve Devlet Başkanı olmasını teklif etti. Teklifi De Gaulle şartlı olarak kabul etti. Bu şart neydi? Parlamenter sistemden vazgeçmek ve güçlü bir Başkanlık sistemine geçmek.

Bu gerçekleşti. Resmi adıyla 1958’de Fransa 5. Cumhuriyete geçti. Yıl 2016. Parlamenter demokrasiden güçlü Başkanlık sistemine geçen Fransa’da istikrar devam ediyor. Kimsenin kafası siyasi nedenlerle kesilmiyor. Fransa’da demokrasinin var olmadığını da deliler dışında kimse iddia edemiyor.

De Gaulle Fransa’ya Başkanlık sistemini getirdi. İktidarda kaldığı süre içinde sol ve aşırı sol Başkanlık sistemini acımasızca eleştirdi. De Gaulle’e “seçilmiş kral” dendi.

Ya sonra? 1981 yılında Fransa’da Sosyalistler Komünistlerle birleşerek iktidarı ele geçirdiler. Sosyalist François Mitterrand Cumhurbaşkanı oldu. Fransa tarihinin iktidarda en uzun kalan Cumhurbaşkanı oldu. Anayasanın izin verdiği kadar: iki defa yedi yıl. Toplamda 14 yıl. Fransızlar Mitterrand’ı çok sevdiler. Ona “Tanrı” lakabını taktılar. Bugün de Fransa’da Mitterrand’ın yardımcılarından biri Sosyalist François Hollande Cumhurbaşkanı. Fransa solu “Başkanlık sistemini” çok sevmiş gözüküyor.

TÜRKİYE’DE PARLAMENTER SİSTEM: BİR BAŞKA SİYASİ KAOS ÖRNEĞİ.

Çoğulcu demokrasiye fiili olarak 1946’da geçtik. Ama yanlış mı başladık?

1946’dan itibaren adapte olamadığımız bir parlamenter sisteme yöneldik. Bu sistemin uygulanması Türkiye’de bir facia oldu.

1946 – 2002 yılları: 1960 Askeri darbesi ve arkasından gelen 1980’e uzanan Askeri darbe ve muhtıralar.

Muhalefet partileri ve işveren çevreleri bugün Türkiye için en iyi sistemin parlamenter sistem olduğunu ısrarla savunuyorlar. Gerçekte Türkiye’de parlamenter sistem bir kaos, cehennem rejimi olarak çalıştı.

Önce ekonomi cephesi: 1946 – 2002 yıları arasında Türkiye fakir kaldı. Halk fukaralık, dilencilik düzeyine indi. Bizim çok gerilerimizden gelen Güney Kore Türkiye’yi hızla solladı ve dünya çapında gıptayla bakılan dev markalara kavuştu.

Siyasi planda: çağdışı üniversitelerde öğrenciler birbirlerini öldürmeyi öğrendiler. On binlerce öğrenci öldürüldü, yaralandı, sakat kaldı, mahkum oldu, asıldı.

Ülke on ”cent”e muhtaç duruma geldi. Türkiye dış politikada zengin ülkelerin taşeronu oldu. Şehirler döküntü görüntülerle yüreğimizi sızlattı. Her şeyi dışarıdan alır olduk. Daha doğrusu alamaz olduk. Şeker, kahve, benzin, mazot piyasada ne varsa yoklara karıştı. Geceleri sokaklar çıkılmaz oldu. Yurtdışına çıkış fiili olarak yasaklandı: iki senede bir sembolik bir dolarla izne bağlandı. Evlerde sular akmıyor, kaloriferler yanmıyordu.

Politikacıların bazıları zenginleşti ama fatura onlara da kesildi. Sağcısıyla solcusuyla hapishane tatmamış lider kalmadı. Solcu Ecevit ve Baykal, sağcı Demirel, Erbakan, Türkeş hapsedildiler. Rekor ceza Demokrat Parti’ye kesildi. Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve tüm Bakanlar ve partinin tüm milletvekilleri hapsedildiler. Birçoğu ölüme mahkum edildiler.

”Adalet mülkün temelidir” diyen ve yüksek kürsülerinden Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlara bağıran ve hakaret eden yargıçlar ”Türk Milleti” namına onları cellada yolladılar. İçişleri Bakanı ”intihar” etti. Dışişleri ve Maliye Bakanları asıldı. Asılmak istemeyen Başbakan Menderes intihar etti. Canlandırdılar ve öyle astılar.

Fabrikalar işgal edildi. Provoke edilmiş genç nesiller sağcı solcu diye birbirlerine kırdırıldı. Çiçeği burnunda Türk Sanayii boğulmak istendi. İşçilere fabrikaları işgal ettirdiler ve patronlara ”siz de gelin, sizi fabrikanızın içinde yakacağız ” diye bağırttılar. Türkiye’nin en ünlü bir Holdinginin patronlarından birini militan gençlere öldürttüler.

Türkiye’de bir cennet gibi gösterilmek istenen bir cehennem: parlamenter sistem. Şimdi muhalefet partileri kendi liderlerini hapse attıran, öldüren bu sistemi bir ideal gibi anlatmaya çalışıyorlar. Kimse inanmıyor.

Birde Türkiye’de “kaos bir fırsattır” diyen ayrı kategoriler var. İçerdeki “fırsatçılar”: “küçük olsun benim olsun” diyenler. Dışardaki düşmanlar: Türkiye küçük olsun, “küçük olsun piyon olsun” diyenler.

ÖZET: PARLAMENTER SİSTEM MÜKEMMEL BİR DEMOKRASİ OLARAK BUGÜN İNGİLTERE’DE VAR OLMAYA DEVAM EDİYOR.

1789 – 1958 FRANSIZ PARLAMENTER DEMOKRASİSİNDE YÜZ BİNLER BU DEMOKRASİ YÜZÜNDEN CANLARINDAN OLDULAR. FATURA ONLARA KESİLDİ.

1946’DA BAŞLAYAN TÜRK PARLAMENTER SİSTEMİNDE HAPSE GİRMEYEN CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, PARTİ BAŞKANI İSTİSNALAR DIŞINDA KALMADI. TÜRK EKONOMİSİ GERİ KALDI.

PROF. DR. BENER KARAKARTAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.