Dünyanın 1 numarasının başına bir çılgın mı geliyor? - Haber 1Haber 1

Dünyanın 1 numarasının başına bir çılgın mı geliyor?

01 Eylül 2016 - 12:23

ABONE OL

Trump seçilecek mi? Dünyanın 1 numarasının başına bir çılgın mı geliyor? Dünyanın en büyük ordusunun Başkomutanı Trump mı olacak? Üçüncü Dünya Savaşı mı çıkacak? Uluslararası siyaset bilimci, Haber1 yazarı Prof. Dr. Bener Karakartal, Obama sonrasındaki ABD’yi kaleme aldı…

TRUMP: OBAMA’DAN BİR HEDİYE!

Trump şu anda kamuoyu araştırmalarında Clinton’la neredeyse başa baş gidiyor. Seçime az bir zaman kaldı. Dünya soruyor: nasıl oldu da Trump gibi sağı solu belli olmayan, tepkileriyle uç kararlar verebilecek bir kişi ABD’de neredeyse Başkan seçilebilecek bir konuma geldi. Bu sorunun cevabı siyaset biliminin analizinde saklı.

obama ve trump ile ilgili görsel sonucu

TRUMP’IN ADAYLIĞININ BAŞ SORUMLUSU BİZZAT OBAMA’DIR.

Açıklayalım. Milletler iyi yönetilmek ister. Güçlü liderler tarafından yönetilmek ister. Milletler kararsız, zayıf, çevrelerine tutsak yöneticilerden nefret eder.

Bu gerçek tarih boyunca da hep böyle oldu. Bu gerçek tüm ülkeler içinde hep aynı oldu.

de gaulle ile ilgili görsel sonucu

BÜYÜK DEVLET ADAMLIĞI ÜRETMEDE FRANSA ÖRNEK GÖSTERİLİR.

Avrupa Birliği’ni savaş kahramanı bir Fransız general kurdu. Politikadan, politikacılardan tiksinen bir lider. Demokrasi konusunda şüpheci olan bir lider. Diktatörlükle suçlanan bir lider. Ama kendisini dünyada demokrasinin kalesi olarak gören Fransa böyle bir Generali baş tacı etti. Paris’in en önemli meydanı, Etoile onun adını taşır: “Charles De Gaulle meydanı”. Ünlü Champs Elysees Avenüsü dahil on iki süper Avenü bir yıldız gibi Charles De Gaulle meydanından Paris’e yayılır.

De Gaulle Fransa’da bir siyasetçi olarak hatırlanmaz. “Fransa” olarak hatırlanır. Paris’in ünlü Roissy Havaalanı da onun adını taşır: “Roissy – Charles De Gaulle Havaalanı”.

Büyük insan üretmede dünyada model olarak kabul edilen Fransa’dan bir başka örnek: “Pantheon Kilisesi”. Fransa’nın büyük insanları burada gömülüdürler. Paris’in merkezindeki bu kilisenin kapısının üstündeki yazı: “Büyük Adamlara Vatandan Şükranlarla “.

Napoleon ile ilgili görsel sonucu

Ya Fransa’nın en büyüğü? Dünya siyaset bilimi konuşmalarında adı en çok geçen kişi: Napoleon. O da bir General. Fransız devriminin canına okuyan bir General. Fransız devrimini gömen bir General. Avrupa’yı kana bulayan, Moskova dahil Avrupa’yı işgal eden, Mısır’da Osmanlı ordusuyla savaşan, Avrupa’da işgal edilmemiş bir tek İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğunu bırakan, 19. Yüzyılda Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da ve Balkanlar’da sınır komşumuz olan Napoleon. Demokrasiyi Fransa’da rafa kaldıran, tüm kardeşlerini ve çocuğunu Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin başına kral ve prens olarak getiren ve hatta bir Generalini İsveç Kralı yapan Napoleon. (İsveç’te bu Hanedan bugünde iktidardadır.) Bu General bugün Fransa’nın gururudur. Taptığı liderdir. Öylesine ki mezarına para verilip girildiği gibi (unutmayalım Fransa kapitalist bir ülkedir) Napoleon’un mezarını görmek içinde onun önünde eğilmek şarttır. Çünkü Napoleon Fransızların tabiriyle hala “İmparator” dur. İnsanlar bugün bile “İmparator” un önünde nasıl eğilmeye mecbur edilecek? Fransızlar bunun basit bir cevabını bulmuşlardır. Paris’in merkezinde Napoleon’un altın kubbeli bir mezarı vardır: “les İnvalides”. Bu kilisede altın kubbenin tam altında bir çukurda Napoleon’un kabri vardır. Kabri görebilmenin tek yolu eğilmektir.

BÜYÜK ADAMLAR BÜTÜN DÜNYADA HEP BÖYLE: TÜRKİYE’DE DE, AMERİKA’DA DA.

Türkiye’de de durum böyle değil mi? Türk tarihinin en büyükleri kim? Roma İmparatorluğunu dize getiren Alparslan mı? Roma İmparatorluğunu tarihten silen ve Avrupa’nın en büyük şehrini fetheden Fatih Sultan Mehmet mi? Avrupa’nın yarısını ele geçiren ve zamanın bilinen dünyasında bir numara olup fırtına gibi esen Kanuni Sultan Süleyman mı? Yoksa Birinci Dünya Savaşını kazanan en büyük iki devletin İngiltere ve Fransa’nın ordularını işgal ettikleri İstanbul’dan kovan Gazi Mustafa Kemal Atatürk mü? Bu nedenle Atatürk’ün kabri Ankara’nın kalbindedir: Bugünde resmi törenlerin vazgeçilmez mekanı ve halkın aşkla koşarak gittiği yer Anıtkabir’dir.

atatürk ile ilgili görsel sonucu

AMERİKA’NIN EN BÜYÜKLERİ HANGİSİ?

Amerika bugün dünyada number one olduysa bunun nedeni Amerikalı büyük dahi devlet adamlarıdır. Damgalarını tarihe ABD kurulduğu andan itibaren vurmuşlardır. ABD “büyük” olsun istemişlerdir. Bugünde ABD büyüktür. Bir okyanustan bir diğerine, Atlantik’ten Pasifik’e uzanır. Ama Amerika’nın en büyük devlet adamı hangisidir? Hiç şüphesiz Roosevelt’dir. Roosevelt hastaydı. Çocuk felci onu tekerlekli sandalyeye mahkum etmişti. Bu durumda ABD’de Başkan seçildi. Kucağında 1929 mega krizini buldu. Bu krizi mega projelerle yendi. Hemen arkasından İkinci Dünya Savaşı. Japonya Amerikan donanmasını Pearl Harbor’da sulara gömdü. Roosevelt savaşa girme kararını verdi. Japonya’yı bombalayın dedi. Generalleri “imkansız” dediler. Roosevelt’in bu söz üzerine ki tepkisi tarih kitaplarına geçmiştir. Felçli bacaklar üzerinde ayağa kalkarak hiddetle Generallerine bağırmıştır: “benim yanımda kimse imkansız kelimesini kullanmasın.”

roosevelt hitler ile ilgili görsel sonucu

Roosevelt Hitler’i yenmiştir. Amerika fiili olarak İkinci Dünya Savaşını kazanmış ve dünya lideri olmuştur. Ama savaşı bitirmek Başkan Truman’a nasip olmuştur: Roosevelt vefat ettiğinden onun hazırlattığı atom bombalarının Japonya’ya atılma emrini Başkan Truman vermiştir. Japonya teslim olmuş Amerika İkinci Dünya Savaşını kazanmıştır.

OBAMA ABD’NİN BAŞKANI: AMA NE BAŞKAN?

2008 yılında Obama büyük ümitlerle ABD Başkanlığı görevine geldi. Başkanlığa geliş törenleri hala akıllarda. Karizmasına tavan yaptırmak için bu törenleri Firavunlarınkine benzetmiştir. Kusursuz bir Hollywood mizanseniyle iktidar koltuğuna oturmuştur. Sekiz yıl sonunda dünyada genel kanı: büyük bir hayal kırıklığı.

Obama iktidara dünyada barış ve mutsuz kesimlere refah getirmek vaadiyle geldi. Amerikan askerini Irak’tan çekmek vaadiyle geldi. Bir “anti-Bush” olarak geldi.

Sekiz yıl sonra Ortadoğu’da durum : genel bir cehennem manzarası. Suriye yanıyor. Irak ateş içinde ve bölünmüş. Şehirler yerle bir. Altı yüz bin ölü, milyonla yaralı. On milyon insan aç susuz yollarda, çocuklar denizde boğuluyor, yollarda ölüyor. İkinci Dünya Savaşını hatırlatan yıkım ve felaket manzaraları.

obama ile ilgili görsel sonucu

OBAMA : “ANGAJMAN KORKUSU”

Obama bir siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı. Dünya analizi teorik olarak doğruydu. Ona göre 21. Yüzyıl İslam’ın önem kazandığı bir yüzyıldı. Seçildiği zaman ilk resmi devlet seyahatini Türkiye’ye yaptı. İkinci seçildiğinde de Mısır’a.

Analiz doğruydu ama uygulama çok zayıf kaldı. Obama 21. yüzyıl gerçeklerini hafife mi aldı? Cevap: korkuyordu. Obama angaje olmaktan en üst düzeyde kaçıyordu. Obama iktidarında dramatik aşamalar var. Birincisi “Libya” , ikincisi Amerikalı bir gazetecinin kafasının Daeş tarafından kesilmesi.

Sarkozy ile ilgili görsel sonucu

SARKOZY’NİN “LİBYA TUZAĞI”

Obama’nın dış politikasını birinci aşamada Libya ve ona tuzak kuran Sarkozy belirledi. Sarkozy bir siyasetçi olarak Obama’dan gece ile gündüz kadar farklı. Sarkozy sert tepkilerle karar veren , nefret duygularıyla hareket eden , bir uçtan bir uca anında geçebilen aşırı sinir dolu bir kişiliğe sahip bir lider.

Sarkozy’nin Libya lideri Kaddafi ile ilişkisinde fazlasıyla şahsi bir husumetin izlerini bulmak mümkün. Başlangıçta ilişkiler bahar havasındaydı. Sarkozy eşini Libya’ya göndermiş ve onun ricasıyla Libya’da tutuklu Bulgar hemşireler serbest bırakılmıştı. Daha sonra Kaddafi Paris’e gelmiş , çöl çadırını Fransa Başkanlık Sarayının bahçesine kurdurmuş, içeceği deve sütünü Libya’dan getirtmişti. Keyfi bir şekilde Paris’te dolaşmış ve bu keyfilik sonucu Paris trafiği alt üst olmuştu. Ama daha sonra ilişkiler tersine döndü. Kaddafi’nin çocuklarının “Sarkozy’nin seçim kampanyasını biz finanse ettik” demeleri bardağı taşıran damla oldu.

sarkozy kadhafi ile ilgili görsel sonucu

Sarkozy’nin Kaddafi’yi yok etme planı uluslararası ilişkilerde çok başarılı bir “tilkilik” örneğidir. Fransa bir süre önce İngiltere ile askeri harcamalarda ortaklık anlaşması yapmıştı. Sarkozy bu çerçevede Libya operasyonu için İngiltere Başbakanı Cameron’u yanına çekti. Sıcak dostluk ilişkileri içinde olduğu Merkel’i de ikna etti. Nato’nun Avrupa kanadında mutabakat sağlanmıştı. Amerikan Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton’ın Avrupa ve Paris sevgisi sonucu Sarkozy’nin Libya operasyonuna ABD’nin de katılmasına sağlandı. Obama yalnız kalmıştı. Çoğunluğun baskısına uyarak onayını verdi. Ama daha sonra Obama Libya olayının Başkanlığının en vahim hatası olduğunu ifade etti. Adeta tuzağa düşürüldüğünü ima etti. Cameron ve Sarkozy’yi ve özellikle kendi Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton’ı affetmedi. Libya’da bütün yükü Amerikan ordusuna çektirdiler dedi. Hillary Clinton ile yolları Libya operasyonu sonucu ayrıldı.

OBAMA’NIN SURİYE POLİTİKASI BİR “ANTİ-LİBYA” VERSİYONUDUR

Obama Suriye olayları patlak verince olayın dışında kalmayı kararlaştırdı. “Esat gitsin” görüşündeydi. Sadece bu kadar. Ama Irak’tan apar topar Amerikan askerini çekmesi sonucu Irak bir cehenneme dönüşmüştü. Daeş aşiretlerle ve Saddam’ın eski subaylarıyla iş birliği yaparak sahada varlığını güçlendirdi. Suriye’nin dağılması Daeş’in ürkütücü boyutlarda yayılmasına yol açtı. Obama bütün bunları umursamadı. Ta ki Amerikan gazetecilerin boyunlarının canlı yayında kesilmesine kadar. Amerikan iç politikasında bu olay öyle bir infial yarattı ki Obama köşeye sıkıştı. Suriye’de bir şeyler yapmak mecburiyetinde hissetti.

IŞİD ile ilgili görsel sonucu

OBAMA SURİYE’Yİ TAŞERONLARA HAVALE ETTİ

Suriye müdahalesini Amerikan askerleri ölmeden halletmek: Obama’nın çözümü meseleyi üç taşerona havale etmek oldu. Birinci taşeron Rusya: Orta Doğu’da eski gücünü kaybeden Rusya Obama’nın göz kırpmasıyla bir altın tepsi üzerinde Suriye’ye geri dönüş yaptı. İkinci taşeron: geçmişte Amerika’nın kanlı bıçaklı olduğu İran gene Amerika’nın mutlak bir şekilde elini tutmasıyla gene bir altın tepsi üzerinde Dünya Politikasına bir geri dönüş yaptı. Üçüncü taşeron: PYD gene Obama’nın doğrudan yardımıyla Ortadoğu coğrafyasında sağlam bir yer almaya başladı.

Ama Obama bunu yaparken eski dostlarını çok üzdü. Daeş’i taşeronlarına, Rusya’ya , İran’a , PYD’ye havale ederken eski dostlarını umursamadan kırdı. Kimdi bu eski dostlar? Türkiye , Suudi Arabistan ve İsrail.

BİR OBAMA ANALİZİ

Obama’nın Başkanlığı siyaset bilimi literatürüne “aşırı zayıf başkan” olarak girecek türden. İbret verici. Analiz edelim. Bu analiz sonucunda Amerikan kamuoyunun neden bir Trump türü çılgının peşine takıldığını anlamak mümkün olacak. Obama çok zayıf bir başkan oldu. Neden? Nasıl? Obama’nın çalışma üslubu bu durumu açıklıyor.

SOSYAL PSİKOLOJİ VE GRUP TEORİSİ

Amerikan kökenli bir bilim dalı sosyal psikoloji. Avrupa kökenli sosyoloji ile Amerikan kökenli psikoloji bilim dalının kesiştiği noktada. Demokratik kararların oluşumu ve demokratik davranışları incelemeye yönelik bir bilim dalı.

Gençlik yıllarımda Sorbonne Üniversitesi’nde okurken çok modaydı. 1960’larda sosyal-psikolojinin öncüleriyle çalıştım. İşlerini çok ciddiye alıyorlardı. Araştırmalar ve uygulamalar derslerde birlikte yürütülüyordu. Sorbonne’de okurken ikinci lisansımı Paris Siyasal Bilgilerde yapıyordum. Tüm Fransız Cumhurbaşkanlarının mezun olduğu Fransa Devletinin özünü oluşturan çok minik ama dev öneme sahip bir kurum. Paris Siyasal’da Sorbonne’nin grup teorisiyle dalga geçiliyordu. Büyük liderler kararları danışırlar ama kendileri alırlardı. Kararların gruplara havale edilmesinin alaycı bir adı bile vardı: “komisyona havale” yani Türkçesi “ipe un sermek”. Bir işin olmasını istemiyorsanız konuyu “komisyona havale” edersiniz.

Obama işte böyle çalışıyordu. Tüm kararlar grup içinde “durum odasında” alınıyordu. Yani: “şöyle bir durum var ne yapalım , şöyle yaparsak ne olur? , sonuçları ne olur? Vesaire…”

Gruplar nasıl çalışır? Grupta “yapalım edelim” diyenler azınlıktadır. Sonuç kötü olursa “kabak bizim başımıza patlar”. İyisi mi “iyi düşünelim efendim” “daha araştıralım efendim” diyenler daha makbuldür. Sonuçta “ipe un serilir”.

Büyük liderler böyle çalışmıyordu. Amerika’da da , dünyanın her yerinde de. Hatırlatalım: Japonya Amerikan donanmasını Pearl Harbor’da sulara gömdü. Roosevelt savaşa girme kararını verdi. Japonya’yı bombalayın dedi. Generalleri “imkansız” dediler. Roosevelt’in bu söz üzerine ki tepkisi tarih kitaplarına geçmiştir. Felçli bacaklar üzerinde ayağa kalkarak hiddetle Generallerine bağırmıştır: “benim yanımda kimse imkansız kelimesini kullanmasın”

Roosevelt böyle bir lider olduğu için Amerikan tarihine en büyük lider olarak geçmiştir.

Obama ise hep gruplarına danışmış ve grupların fikirleri doğrultusunda karar almıştır. Gruplar hele liderlerinin çekingen , korkak ve ürkek olduklarını hissederlerse daha da lidere yağcılık düzeyine inerler ve “aman efendim” “yapmayalım efendim” “sonuç ne olur efendim” derler.

Eğer Başkan Roosevelt böyle düşünseydi ABD İkinci Dünya Savaşını kazanamazdı. Kazanan Hitler Almanya’sı ve Emperyal Japonya olurdu.

obama ile ilgili görsel sonucu

OBAMA’NIN SURİYE POLİTİKASI NASIL OLUŞTU?

Benzer biçimde. Durum odasında tartışıldı. Suriye’ye müdahale edelim mi? Amerika doğrudan Suriye ile savaşa girsin mi? Kararlar: aman efendim. Sonra ne olur efendim. Bakın Avrupalılarla Libya’ya müdahale ettik. Ahlaksız Avrupalılar bütün askeri yükü bize yıktılar. Kaddafi öldürüldü. Sonra ne oldu? Libya tam bir cehennem. Bırakalım Esad iktidarda kalsın. En azından asgari bir düzen sağlıyor.”

Amerika’nın Suriye’de kararları böyle oldu. Altı yüz bin kişi öldü. Amerika umursamadı. Ta ki Daeş militanları bir Amerikalı gazetecinin kafasını neredeyse canlı bir televizyon programında kesinceye kadar. Amerikan kamuoyu şoka girdi. Obama’ya karşı dev bir infial uyandı. Obama köşeye sıkıştı. Çareyi işi taşeronlara havale etmede buldu. Rusya altın tepsi üzerinde Orta Doğuya geri çağırıldı. İran altın tepsi üzerinde Dünya politikasına ve Dünya ekonomisine davet edildi. iki ülkede memnuniyetle bu daveti kabul ettiler. Ama Obama’yı bir hüsran bekliyordu: Rusya’nın amacı Esad’ı ayakta tutmak ve Suriye üzerindeki kontrolünü genişletmekti. Daeş’e değil Esad karşıtı muhalifleri bombalamaya başladılar. İran’da aynı yolu tuttu. Amerika’nın dört elle sarıldığı PYD’nin tek amacı ise Suriye’yi parçalamak ve Kuzey Suriye’de bir Kürt Devleti kurmaktı. Obama’nın çekingen ve korkak tutumunun neticesi ortaya çıkan bu korkunç Kaos oldu. Nasıl çıkılacaktı. Çözüm Türkiye’de miydi?

15 Temmuz darbe ile ilgili görsel sonucu

AMERİKA DARBEYİ BİLİYOR MUYDU?

Dünyanın en büyük istihbarat örgütüne sahip bir ülkenin darbeden haberinin olmamasına inanmak saflık olur. Darbeyi Amerikan medyası sevinçle karşıladı. Darbe gecesi ABD televizyonları yanlı yayın yaptı. “Darbe sürüyor”: başlık buydu.

Obama darbenin içinde olabilir miydi? Hiç sanmıyorum. Yukarıdaki Obama analizi ne gösteriyor? Çekingen ürkek bir lider. Amerikan kamuoyundan çekinen bir lider. Libya’daki müdahaleden pişmanlık duyan bir lider. Obama’nın “Türkiye’de darbe yapılsın” talimatını verdiğini düşünmek saçmalık olur. Ama darbe başarılı olsaydı Obama’nın işine gelir miydi? Hem de çok. Nasıl mı? Amerikalı Generallerin darbe bastırıldıktan sonra söyledikleri sonra yan çizdikleri bir cümle: “iş birliği yaptığımız bizim çocuklar içerde”. Bu çok derin bir gerçeği ifade ediyor. Eğer darbe başarılı olsaydı Türk Ordusu Suriye’ye yine girecekti ama darbeci Generaller bu kez Amerika’nın desteklediği PYD ve PKK ile birlikte. Türkiye’nin bölünmesi pahasına Daeş’e karşı daha geniş bir harekat gerçekleştirilecekti. Obama’nın iktidardan ayrılacağı son haftalarda bir Daeş’e karşı zafer kesinlikle Obama’nın işine gelirdi.

Darbe ezildi. Amerika B planına geçti. Bu plan PYD’siz bir müdahale planıydı. Türkiye Suriye’ye müdahale edecek ama Terorist olarak tanımladığı PYD’ye karşı aynı Daeş’e yaptığı gibi savaş açacaktı. ABD’nin önceliği Daeş olduğundan bu durumda Amerika’nın işine geliyordu. Bu çerçevede Joe Biden Türkiye’ye geldi. Obama G-20 toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluştu.

ABD’DEKİ “ÜST AKIL” İLE OBAMA YÖNETİMİNİ DOĞRUDAN İLİŞKİLENDİRMEMEK GEREK

Amerika’daki “üst akıl” ile 15 Temmuz ilişkisi hangi düzeyde? Herhalde en üst düzeyde. Bu ilişki yumağı içinde hem Fetö var hem de daha derin ve büyük güçler. Fetö’nün tek başına gücü olan biteni açıklayamaz.

Örnekler mi? Uzun vadeli bir şeytani plan devreye sokuluyor. Ordu düzeyinde “Ergenekon” davalarıyla ordunun içi boşaltılıyor. Yerinden atılan subayların yerine Fetö’cü subaylar yerleştiriyor. Hem de binlercesi. Daha vahimi: “Türk Milleti” adına karar veren yargının içine binlerle hakim ve savcı yerleştiriliyor. Bunlar o kadar kalabalık ve güçlü ki artık alenen faaliyete geçiyorlar. Uyduruk delillerle , saçma sapan celselerle iftira ve yalanla binlerce insanı “Türk Milleti” adına yargılıyor ve “gerekçeli kararlarla” fiili olarak ölüm demek olan uzun hapis cezalarına çarptırıyor. Fetö’cüler yargının en üst kademesinin önemli bölümünü ele geçiriyor ve yargının en üst kurumlarının yönetiminde söz sahibi olabilmek için aynı bir siyasi parti gibi bu kurumların seçimlerinde gövde gösterisinde bulunuyor. 17-25 Aralık yargı ayaklı darbe teşebbüsü: Bakanları, Başbakan Erdoğan’ı ve ailesini mahkeme önüne getirmek. Belki kafes içinde. Kahire’de yapıldığı gibi.

Bu örgüt öylesine güçlü ki 15 Temmuz öncesine kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan yargıdan Fetö’cüler temizlensin talimatı veriyor. Fetö artık “Kırmızı Kitap”a girmesine rağmen hiç birşey yapılmıyor. Gizli bir el adeta Cumhurbaşkanının talimatlarını adeta sıfırlıyor. 15 Temmuz öncesi yargıda gerçekleştirilen Fetö’ye karşı uygulamalara bakın, denizde bir kum bile değil. Cumhurbaşkanın talimatları hasır altı ediliyor. İpe un seriliyor. Bu açıkça bir sabotaj.

FETÖ ile ilgili görsel sonucu

Bu örgüt öylesine güçlü ki dev bir darbe hazırlanıyor. Başlıyor. Birinci safhasında askerler var. İkinci safhasında yargı olacaktı. Tanklar sokağa ininceye kadar, uçaklar helikopterler uçuşa geçinceye kadar herkesin haberi oluyor. Ama Cumhurbaşkanı ve Başbakanın haber alması engelleniyor. Cumhurbaşkanının haber kanalları kesiliyor. Gizli bir el tekrar faaliyette. Cumhurbaşkanının hayatına kastediyor.

Bu kadar büyük güç Fetö’yü aşar. Burada kesinlikle “üst akıl” var. Dünyanın en güçlü istihbarat örgütü var.

Darbe tehlikesi geçti mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan inanmıyor. Bende kesinlikle aynı fikirdeyim . Silahlı Kuvvetler konusunda önemli gelişmeler oluyor. Ama ya yargıda? Fetö’cü temizlik tamamlandı mı? Bu konuda görsel ve yazılı medyada müthiş bir savaş var. “Gizli el” “büyük güç” yargıda ki temizliği gene durdurdu mu? Argümanlar çok sayıda. Kimileri “devlet tahrip oluyor” , “cadı avı durmalı” , “kurunun yanında yaşta yanmasın” diye Cumhurbaşkanının talimatlarını zayıflatıyor. Aynı 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi. Oysa yazılı ve görsel medyada Fetö teşkilatının kısmi bir darbe almış olmasına rağmen ayakta kaldığı ifade ediliyor. Bende aynı fikirdeyim. Özellikle yargıda temizlik tam yapılmalı. İzmir,Diyarbakır,İstanbul, Anadolu çizgisinde son yıllarda yapılan tayinler , Fetö’cü yargıçların tüm “gerekçeli kararları” dikkatle incelenmeli. Giden A takımı mı? B Takımı mı? Açıklığa kavuşturulmalı. Bizzat resmi kurumlar YARSAV’ a Fetö’cünün sızdığını ifade ediyor. Fetö’cü elemanların ünlü bir internet sitesinde açık açık faaliyetlerine 15 Temmuz’a kadar sürdürdükleri iddia ediliyor. Şimdi bir bukalemun gibi deliklerine girip sustuklarını ama bir kısmının da zeytin yağı gibi suyun üzerine çıkıp sözde Fetö düşmanı kesildikleri iddia ediliyor. Bütün bunlar araştırılıyor mu?

Türkiye’deki Fetö tehlikesi aynen devam ediyor. Bu müthiş bir örgüt. Dünyanın en büyük istihbarat kuruluşlarının işin içinde oldukları kesin. “Gizli el” çalışmaya devam ediyor. Ama fatura Başkan Obama’ya çıkarılamaz. Çünkü onun yönetim psikolojisi çok farklı. Darbe başarılı olsaydı darbecilerin PKK ve PYD ile kol kola Daeş’e karşı mücadele etmeleri onun işine kesinlikle gelirdi ama Obama’nın darbe senaryosu içinde yer aldığı kocaman bir saçmalık olurdu. Bu onun yönetim biçimine ters düşerdi.

OBAMA “SÖNMÜŞ VOLKANLARIN PRENSİ” Mİ?

Obama kolay başarılar arıyor. Ateşi sönmüş, burnu sürtmüş bir Küba’ya eşi ve çocuklarıyla bir ziyaret. Kırk yıl önce Amerika’nın askeri darbe yaptırttığı Arjantin’e ziyaret ve orada güzel bir tango dansı. 35 yıl önce savaş ortamına sürüklendiği İran’ın tekrar büyük dost ilan edilmesi , 70 yıl önce Atom bombasıyla yakılan Hiroşima’ya ziyaret. Sönmüş volkanlarda kolay başarı. Ama ya bugünkü volkanlar. Yüzbinleri canından eden , on milyonları evinden barkından eden , milyonları mülteci durumuna getiren bugünkü Suriye , Irak.

Obama tarihe güçsüz bir Başkan olarak geçiyor. Övündüğü tek olay: Bin Ladin’in öldürülmesi. Koca bir Amerika için ucuz maliyetli küçük bir operasyon. İki helikopter dolusu Amerikan komandosu izinsiz bir şekilde Pakistan’a gidiyor. Bin Ladin’i öldürüyor. Cesedini bir Amerikan uçak gemisinden denize atıyor.

Obama’nın operasyon bittikten sonra övünmesine bakmayın: operasyon oluncaya kadar bile müthiş tereddütler gösterdiği biliniyor. “Gerçekten o evdeki Bin Ladin mi? ya değilse” “emin misiniz?”

CIA operasyonu bağlamış ama en zoru Obama’nın tereddütlerini aşmak oluyor. Özellikle Daeş fiyaskosu sonucu Obama Amerikan tarihinin en zayıf Başkanları arasında yer alıyor.

trump ile ilgili görsel sonucu

UFUKTA TRUMP MI VAR?

Putin “Trump seçilecek ve çok büyük bir Başkan olacak” diyor. Trump’ta “Putin çok büyük bir Başkan. Seçilirsem onunla iş birliği yapıp Daeş’i bitireceğim” diyor. Trump bir anti-Obama: NATO, Avrupa Birliği, Uluslararası Ticaret, Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin Dünyada kullanımı konusunda görüşleri Obama’nınkiyle taban tabana zıt. Seçilirse Amerika’da Başkomutan olacak. Nükleer Silahları çekinmeden kullanabilir diyorlar. Bu Üçüncü Dünya Savaşı demek. Amerika’yı tekrar büyük yapacağım diye yola çıkıyor. Amerikan Kamuoyunda her gün güçleniyor.

Başkan Obama bu kadar güçsüz olmasaydı Amerikan halkı bu çılgınca güç arayışına girer miydi? Siyaset Biliminin şimdiki büyük sorusu bu.

Prof. Dr. Bener Karakartal

karakartal@haber1.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.