İletişim zekası… - Haber 1Haber 1

İletişim zekası…

01 Aralık 2017 - 17:25

ABONE OL

Tarihimizde iletişim zekasına çok önemli bir örnek var. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümsüz eseri Nutuk, gerek anlattığı olayların akıcılığı gerek ve gerekse de eseri ithaf ettiği kesim olan gençliğin seçilmesi açısından iletişim zekasına tarihi bir örnek olarak verilebilir.

Ekim ayında, Turkcell Diyalog Müzesi’ni ziyaret ettim. 2016 yılından beri ziyaretçilerini ağırladığını öğrendiğim müzede halihazırda Karanlıkta Diyalog ile Sessizlikte Diyalog deneyimsel sergileri gezilebiliyor. İlerleyen dönemlerde Zamanda Diyalog deneyimsel sergisinin de yer alacağı belirtiliyor.

Müzenin internet sitesini inceledim. Çok farklı bir deneyim imkânı sunan müzenin, sosyal bir laboratuvar işlevi de görerek, engelli bireyler için teknolojik ve inovatif araştırmaların yapıldığı ayrıca bu araştırmalara destek veren ve destek üreten bir kuluçka merkezine de dönüşeceği ifade ediliyor.

KARANLIKTA DİYALOG

Müzenin bölümlerinden biri olan Karanlıkta Diyalog’da, görme engelli bir rehber eşliğinde, İstanbul’u geziyorsunuz. Bu deneyimde, sergi boyunca hiçbir şey göremiyorsunuz. Tamamen karanlık… İstanbul’da yaşayan görme engelli bir bireyin yaşadıklarını tecrübe ediyorsunuz. İstanbul’u, ona özgü o sesleri, kokuları, dokunarak, koklayarak ve duyarak hissediyorsunuz. Ancak göremiyorsunuz.

Bu deneyimde, görme engelli bir bireyin bastonuyla, deyim yerindeyse yapay bir organıyla dış dünyayla olan iletişimini sağlamaya çalışıyorsunuz. Gündelik yaşamlarında görme engelli bireylerin bu yolla sahip olamadığı bir organından kaynaklanan engeli nasıl aştığını, bu yoklukla nasıl baş ettiğini anlıyorsunuz.

SESSİZLİKTE DİYALOG

İkinci sergi olan Sessizlikte Diyalog’da ise bu sefer işitme engelli bir rehberle birlikte, tamamen sessiz bir ortamda sözsüz iletişimi deneyimliyorsunuz. Yüz ifadelerinizi ve vücut dilinizi nasıl etkin kullanabileceğinizi, işitme yetinizin olmaması durumunda iletişimi nasıl kurabileceğiniz anlıyorsunuz. Gündelik yaşamda, çevremde gördüğüm işitme engelli kişilerin kendini ifade etmek, iletişim kurabilme için nasıl zorlandıklarını ve bu arada vücut dili kullanmak noktasında bir tiyatro sanatçısı yetkinliği kazandıklarını düşününce bu iletişimin gücünü takdir ediyorum.

Bu sıra dışı iki deneyimden sonra, görme ve işitme (ve işitmeye bağlı olarak konuşma) gibi temel yaşamsal engeli olan kişilerin, diğer organlarını ve farklı iletişim yetilerini nasıl daha etkin kullanarak bu zorlukları fırsata dönüştürdüklerini anlama imkanım oldu. Ayrıca engelli bireyleri daha iyi anlayarak, onlara karşı güçlü bir empati kurabilmenin önemini de kavradım.

Herkesin kişisel olarak bu ve benzer duyguları tatmasını tavsiye edeceğim bu sergiler, İstanbul’da Gayrettepe metro istasyonunda yer alıyor.

AMPUTE MİLLİ FUTBOL TAKIMI’NIN BAŞARISI

Bu sergiyi gezdiğim günlerde, daha önceden de takip ettiğim Ampute Milli Futbol Takımımız Avrupa Ampute Futbol Federasyonu’nun Avrupa Şampiyonası’nda finale kaldı. Bu başarı ile bir anda ilgiyi üstüne çekerek gündeme gelen bu sporcularımız daha sonra final maçında İngiltere’yi 2-1 yenerek, Avrupa şampiyonu oldu.

Bilindiği üzere Ampute futbolu, 2. Dünya Savaşı sonrasında, yaralanan gazileri rehabilite etmek amacıyla başlamış bir spor dalı. Bu spor daha sonra yaygınlaştı. Günümüzde genellikle her ülkenin resmi ampute takımları bulunuyor. Normal futboldan farklı ölçekteki futbol statlarında, farklı kurallara bağlı olarak ve 7’şer kişilik takımlarla oynanan futbolda oynamak için oyuncuların bir bacağının ampute olması, yani bir kısmının veya tümünün alınmış olması, kalecinin de bir kolunun ampute olma şartı aranıyor.

HAYAT DERSLERİ…

Hem Turkcell Diyalog Müzesi hem de Ampute Futbol Takımı’nın başarısı, engellerin aşılarak, gayret ve azimle farklı yaşamsal alternatif becerilerin nasıl geliştirilebileceğini öğretmesi açısından önemli hayat dersleri taşıyor.

Ampute Futbol Takımı sahip olduğu beden zekasıyla bir organ eksikliğinden kaynaklanan engeli, görme ve işitme engelliler de geliştirdikleri iletişim zekalarıyla hayati duyularından birinin eksikliğinden kaynaklanan zorlukların üstesinden gelebiliyor.

KOLUMUZ, KANADIMIZ KIRILIRSA…

Çalışma masamda oturup, profesyonel yaşamımı değerlendirdiğimde, fiziki, bir engel olacak bir eksikliğimiz olmamasına rağmen, çözebileceğimiz bazı sorunlar karşısında, bir engelimiz varmış gibi bocalayabildiğimizi, kolumuzun kanadımızın kırıldığı durumlar olabileceğini düşündüm.

Karşımıza çıkan zorlukları kabul ederek pes mi ediyoruz yoksa önceki satırlarımda yer alan örneklerde olduğu gibi onları aşmak için farklı yetkinlikler mi geliştiriyoruz?

Örneğin, iletişim eksikliğinden ve yanlışlığından dolayı yaşadığımız bir “anlaşılamama” engelini her zaman aşabiliyor muyuz? Görme engelli bir birey, elindeki bastonu ve diğer duyularını daha fazla kullanarak engelini aşabiliyor. Bu sorunları aşacak yetkinlikte bir iletişim zekasına sahip oluyor. Peki, bizler aynı iletişim zekasını sahip olduğumuzu gösterebilecek bir bastona sahip miyiz?

Veya işitme engelli bireyleri düşünelim. Çevremizde, işitme engellilerin iletişim kurmak için beden dilini nasıl usta bir tiyatro sanatçısı gibi kullandığını, normal günlük yaşamında, performansını sahneleyen bir pandomim sanatçısı ustalığında beden dilini kullandığına mutlaka şahit olmuşsunuz.

Filozof Konfüçyus, “İnsanları geçimsiz yapan sevgisizliktir. / Birbirine düşman eden iletişimsizliktir. / Güzellikten yana ne varsa yok eden ilgisizliktir” diyor. İletişimin önündeki en büyük engeli kendimizde, sevgisizliğimizde, ilgisizliğimizde görüyor.

ENGELLERİ AŞMAK İÇİN…

Peki, bizler her gün, farklı ortamda ve ölçeklerde, iletişim engellerini aşmak için hangi yetkinliklerimizi geliştirmeyi başarıyoruz? Anlaşılamama, sesini duyuramama, iletişim kuramama sorunlarıyla karşılaşan bizler, bu “engelleri” aşmak için gerekli iletişim zekasına sahip miyiz?

Konuşmada kullandığımız sözcüklerin seçimi, bunu ifade ederken ki vücut dilimiz, karşımızda gördüğümüz tepki karşısındaki duruşumuz, davranışlarımız, empati yeteneğimiz hepsi iletişim zekamızın yansımaları. Filozof Konfüçyus, “İnsanları geçimsiz yapan sevgisizliktir. / Birbirine düşman eden iletişimsizliktir. / Güzellikten yana ne varsa yok eden ilgisizliktir” diyor. İletişimin önündeki en büyük engeli kendimizde, sevgisizliğimizde, ilgisizliğimizde görüyor.

Yazının başında verdiğim örnekte, birkaç saatliğine engelli bir birey olarak deneyimlerimden ve bu deneyimin beni ne kadar etkilediğinden bahsettim. Fark etmeden yanından geçip gittiğimiz, nobran davranışlarımız karşısında ne hissettiklerini önemsemediğimiz engellilerin dünyasında birkaç saat geçirmek bana hayatımın en önemli derslerinden birini verdi.

Engelli dünyasına sevgisizliğimizi ve ilgisizliğimizi fark etmekti önce beni düşündüren. Sonra iş dünyasının acımasız rekabet koşullarını da ekleyince kocaman iletişim ağı içinde olan bizlerin aslında ne kadar iletişimsizlik içinde olduğumuzu birbirimizi anlamaktan, empati kurmaktan ne kadar çok kaçtığımızı, aslında engelin kendimiz olduğu düşüncesiyle buldum kendimi.

ENGELSİZ MİSİNİZ, YOKSA ENGEL SİZ MİSİNİZ?

Teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanan bir nesil yetişiyor. Yeni çıkan her teknolojik gelişme karşısında ilgisiz durmak pek mümkün değil. Bugün, yabancı dil bilmeme gibi somut bir nedenden kaynaklanan iletişim engellerini de gelecekte google translate gibi uygulama ve inovasyonlar ortadan kaldıracak. Ampute futbolcuların kanedyenlerii, işitme engellilerin vücut dilleri, görme engellilerin Braille alfabesi ve beyaz bastonları iletişim engellerini ortadan kaldırıyor. Peki, hem profesyonel hayatta hem de kişisel özel yaşamlarımızdaki iletişim engellerini nasıl aşacağız?

İletişim konusundaki en büyük engel kendimizsek, biz kendimizi nasıl aşacağız? Tabii ki, sevgiyle ve ilgiyle aşacağız. Empatiyle aşacağız. Dinlemek kadar karşımızdakini anlayacağız da… Saygı duyup güven de vereceğiz. O güveni de iletişim zekamızı kullanarak kazanacağız.

DEĞERLERİMİZ, ORTAKLAŞMAMIZI SAĞLIYOR

İletişim zekası, sadece bedensel bir engelin aşılması noktasında karşımıza çıkmıyor. Millet olarak tarihimizde bu konuda birçok örnek bulabiliriz. Örneğin, Cumhuriyetimizin Kurucucu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümsüz eseri Nutuk, gerek anlattığı olayların akıcılığı gerek konu olan dönemin seçimi gerek verdiği mesajlar gerekse de eseri ithaf ettiği kesim olan gençliğin seçilmesi açısından iletişim zekasına tarihi bir örnek olarak verilebilir.

Yine Atatürk’ün özel isteği ile 1935 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasını Türk diline verdiği önemin bir göstergesi olarak da görmeliyiz. Bu fakülte, Ankara Üniversitesi’nin fakülte olarak kurulan ilk akademik birimi olma özelliği taşıyor. Yine benzer bir yaklaşımla Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932’de kuruluyor.

TÜRKİYE’NİN ORTAK DEĞERLERİ

Gerek Nutuk gerek Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve Türk Dil Kurumu’nun kuruluşu, tarihimizde, iletişim zekasının siyasi ve toplumsal alanda kullanımını gösteren örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Sadece birey ilişkilerinde iletişim zorlukları yaşamıyoruz. Bireyin toplumla, bireyin kurumlarla, kurumların kurumlarla yaşadığı iletişim sorunlarından bahsetmek mümkün.

Doğan Holding’in öncülüğünde başlatılan “Türkiye’nin Ortak Değerleri-Müştereklerimizi Keşfedelim, Geleceğe Birlikte Yürüyelim” projesi, toplumsal olarak görme, işitme veya başka bir organ kaybı olmadan aşamadığımız iletişim sorunlarını gündeme getiren önemli bir çalışma oldu.

Bireysel veya grupsal farklılıklarımızı koruyarak, müşterek ortak değerlerimiz etrafında kenetlenmeyi, farklılıklarımızı değil, ortak değerlerimizi ön planda tutmamızı öneren bu projenin iletişim zekasının başka bir örneği olduğunu düşünüyorum.

Bir birey olarak, hepimizin diğer bireylerden farklı bakış açıları var. Bu farklı bakış açıları, hem bireyler arasında hem de bireyler ile kurumlar veya toplumlar arasında ayrışmalara neden olabiliyor. Bu farklılıklar yanında bizleri bir arada tutan değerlerimiz de bulunuyor. Bireysel farklılıklarımız ayrışmamızı, değerlerimiz ortaklaşmamızı sağlıyor.

O halde hem kurumlarımızda hem özel yaşamlarımızda hem de toplumda farklı kişisel özelliklerimizi koruyarak müşterek ortak değerlerimizi ortaya çıkarmamız, onların etrafında bir araya gelmemiz, iletişim engellerini ortadan kaldıran önemli bir iletişim stratejisi olacak.

FARKLI KİMLİKLER, ÇEŞİTLİ İLİŞKİLER

Netice itibariyle, farklı kimliklerle kurduğumuz, çeşitli ilişki ağlarımız bulunuyor. Bazen bir şirketin kurucu babası veya sadece bir çalışanı, bazen bir hayat arkadaşı, bazen iyi bir dost, bazen sabahları selamlaştığımız komşu, bazen de sadece vergisini ödeyen bir vatandaş rolümüz var. Bir birey olarak, bu farklı rollere uyum sağlamamız, bizim gibi iletişim kurduğumuz diğer kişilerle farklılıklarımızı koruyarak anlaşma yollarını bulmamız gerekiyor. Bunları yapmamızda iletişimin hayati rolü olduğunuzu düşünüyorum. Bu ilişkileri hedeflerimiz doğrultusunda kurarken, sahip olduğumuz ortak değerlerin ortaya çıkarılması kurduğumuz iletişimi olumlu etkileyecek.

Bireysel olarak kuracağımız bu ilişkiler, kanaat önderleri, kurucu babalar, liderler gibi stratejileri oluşturup onları geliştiren kişiler tarafından sahiplenilerek bir kültür halini almalı. Örneğin bir aile şirketinin kurucu babası, şirketin ayakta kalması için gerekli iletişim zekasının yeni kuşağa geçmesini sağlayabilmeli. Aynı şekilde bir sivil toplum kurumunun kanaat önderi, kurum etrafında kenetlenen kişilerin kurumun hedefleri doğrultusunda, uyum için çalışmasını sağlayacak stratejileri oluşturarak, onları diğer gönüllülere aktarabilmeli.

İnanıyorum ki, ailelerden şirketlere, sivil toplum kurumlarından kamu kurumlarına toplumdaki bütün yapılarda, bireysel farklılıkların zenginliğini koruyarak değerlerin ortaklaştırılması, ortak hedefler etrafında bir araya gelinmesi, daha mutlu bireylerin, güçlü kurumların ve gelişmiş toplumların oluşmasını sağlayacak. Bu kültürün oluşmasının olmazsa olmazlarından biri de etkin bir iletişim zekasına sahip olmaktan geçiyor.

Ali Kamil UZUN

Türkiye İç Denetim Enstitüsü Kurucu Başkanı

Deloitte Türkiye Yönetim Kurulu Danışmanı

uzun@turcomoney.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.