Lenin dedemiz değil... - Haber 1Haber 1

Lenin dedemiz değil…

30 Haziran 2011 - 13:42

ABONE OL

“Hakimiyeti kazanmak cehti toplum Için politik mücadeleni ortaya koymuş. Platon diyordu: “Politik mücadele o zaman ortaya koyulmuş ki insan tercih etmediyi vede kendinden seviyece aşağı gördüyü kişinin bağımlılığında yaşamak istemiyor”. Böylece hakimiyete karşı çıkmayan belki kendini değerlendiremiyor, belki kendisi şerefsiz biri”…

Bu fikirler şimdi sizlere sunacağım politikacının “Totalitarizmin metamorfozası” isimli kitabından örnek olarak götürülmüş fikirler. Türkçülüyü değerlendiren, Türk milletinin büyüklüyüne inanan politikacı, Azerbaycan Demokrat Partisinin başkanı Serdar Celaloğluyla söhbetimizi Sövet Dönemleri üzerinde kuruyoruz. Önce politikacının özkeçmişine bakalım.

serdar.jpgÖZGEÇMİŞ: Serdar Celaloğlu 1954’de doğdu. Azerbaycan Devlet Tıp Universitesinde eğitim görmüş. Azerbaycanda halk harekatının liderlerinden biri, aynı zamanda Azerbaycan Demokrat Partisinin başkanıdır. Politik bakış açısından defalarca hapse mahkum olunmuş, baskılara maruz kalmış. Azerbaycanda halk tababetin tıp-etnografik incelemesine ait “TÜRKEÇARE” kirabı, “Azatlığa mahkumuz” isimli ilmi-politik makaleler, “Mahiyyet” isimli felsefi traktat, “Adamlar ve insanlar” isimli aforizmler vede genel olarak basında yayınlanmış yüzlerce makaleler yazmış. Küresel felsefesine ait “İlahi politika-terakkinin felsefesi” isimli 3 bölümlü ve “Felsefenin felsefesi” isimli felsefi traktatı yayına hazırlanmıştır.


Azerbaycanda başlanan Halk Harekatının liderlerinden biri olarak önce hayat ve faaliyetiniz üzerine bir konuşma yapmayı öneriyorum. Ne dersiniz?

Yazar siz, röportajı nasıl görüyorsunuz o türlü başlamakta sizin hakkınız, o yüzden saygı duyarım.

* Teşekkür ediyorum.

* Rica ederim. Benim mesleğim doktor. Çocuk yaşlarından milletci kuvvetlerin etkisinde olmuşum. Orta okul öğretmenim Mehdi Ağalarovun milletci düşünceleri biz öğrencileri çok etkilemiş. Doğulduğum Hahçıvan Muhtar Cümhuriyeti, bilyorsunuz ki İran ve Türkiye sınırında. Bu açıdan Azerbaycanın diğer bölgelerinden farklı olarak bizler kardeş ülkeler olan İran ve Türkiyeyle bağlı daha çok bilgiye sahibtik. Tabi ki tüm bunlar bizleri çok etkilemişti. Orta okulu bitirince meslek olarak doktorluğu seçdim vede 10-15 yıl kadar kendi mesleğimde çalıştım. Hatırlamışken, talebe yıllarında da yasak olunmuş kitabları okuduk, gizli-saklı faaliyet gösteren dernekler yaratarak faaliyet gösterdik.

sere_2.jpg

* Yasak olunmuş kirablar derken?

* Tabii ki söhbet Sövyetler Döneminden gittiyi için o devri kendinde gösteren devrin yanlışlıklarını kabartan, er-gec böyle bir birliğin mahv olacağından bahs eden kitabları kast ediyorum. Mesela Başkırdıstan Cümhuriyetinin lideri Veledi Tuğananın “Hatırına” kitabında Sovyetler ülkesinin nasıl kurulması, mevcut olan noksanlar, onun Vladimir İliç Leninle konuşması, Rusyanın geleceyi, Sovyetlerin geleceğiyle bağlı geniş fikirler vardı. Veledi Tuğana Sovyetlerin 70 yıl yaşayacağını kendi kitabında yazmıştı vede nedenini de gösteriyordu. Aynı fikirleri M.E.Resulzade de söylemişti. Sovyetler ülkesinde islahatların olacağı vede milli duyguların uyanması, yeni yaşam tarzı söz konusu olacak. Veledi Toğana yazıyordu: “Ruslarla savaşmaya gerek yok, çünkü onlar çok, zaten böyle devlet kuruluşunu 70 yıla kadar kendiliyinden mahva doğru gidecek”. Şu tahminler hala 1970. yıllarda yasak olunmuş kitablardan okumuştuk. Yıllar sonra şu liderlerin yıllar önce söyledikleri fikirlerin nasıl gerçek olmasının tanığı olmuşuz. Yani Sovyetler döneminde devrin yanlış politikasına karşı fikirler vardı vede denilirdi. O devrde bizler farklı gayri-politik adımlar atıyorduz. Mesela ben 1980’de Nahçıvan ilim merkezinde bir kaç milletçi arkadaşla halkın milli kültürünün farklı elementlerini öğrenmeye çalıştık. O devrde Azerbaycanda yas, düğün ve başka törenlere yasak koyulmuştu. Bu yüzden aynı törenleri öğrenmeye ve yaşatmaya çaba gösterdik. İlimler Akademisinde ben ve arkadaşlarım farklı konuları tercih ederek onu araştırmaya başlatık, bu yüzden Nahçıvanın tüm köylerine giderek hala da yaşayan, hafızalarda kalan törenleri bilenlerle konuşmalar yaptık. Köylerde tanıştığımız aydınlar çok aktifdi. Artık 1980. yılların ilk aylarında Nahçıvanın tüm aydınlarıyla tanışmış olduk.

* Aslında 1980. yıllarda Sovyetler Birliğinin mahva doğru gitmesi artık dikkatte durmuştu…

* Tabii ki, gıda maddeleri probleminin yaranması vede ekonomi açıdan olan zorlukların başlanması, daha sonra politik-diplomatik ve başka problemler, özellikle dünyada baş veren olaylar, nihayet M.S.Gorbaçovun yenidenkurma başlatması artık olacaklardan haber veriyordu. Ama biz artık yenidenkurmaya kadar gizli-saklı dernekler yaratmıştık. Dernekte neler yaptığımızı da az önce söyledim. Aynı zamanda Güney Azerbaycanla ilişkiler kurmaya çaba gösteriyorduk. Güney Azerbaycanın yazarlarına ait bilgiler öğrenmeye çalışıyorduk. 1964.yılda ben artık Şehriyarın bir kaç şiirini biliyordum.

* Yani yasak bir devletde tüm bunları bilmek ne demek, hatta bilmeye çaba göstermek bile korkunctu…

* Gizli-saklı faaliyet gösteren dernekler vardı ya, bu yüzden korku falan bile hiss etmiyorduk. Daha sonra kayd ettiyim gibi yenidenkurma başlandı vede Ermenistanda yaşayan azeri türkleri baskılara maruz kaldı. Böyle bir zor durumda Ermenistanda yaşayan soydaşlarımızla iş birliği yaparak onları daha zor günler için hazırlamaya başlatık. Yani kendilerini savunmak için gerektiyi zaman silahlansınlar. 1980.yıllarda ben Moskovada kursta oldum. Kursta olunca aynı zamanda Rusyada yaşayan gayri legallarla tanıştık. Onlardan biri-yahudi bir kişi tüm Sovyetler Birliğinde yayınlanan gayri-legal metbuat vasıtalarını bana ulaştıracağını söz verdi. Rusyada gayri-yasal yayınlanan metbuat vasıtaları Sovyetler Birliğiyine ait, Sovyetlere yönetmenlik yapanlara ait, aynı zamanda insanları yıllardır uykuya aparan Sovyet tefekküründen uyandırma gücünde olan fikirler yayınlanmaktaydı. Demek istediyim şu, Gorbaçovun yenidenkurmasına kadar biz fazlasıyla hazırlanmış bir durumdaydık.

* Hatta bildiyim kadarıla ilk defa olarak sizler Nahçivanda halk Cebhesini yaratmışsınız….

* Evet biz yarattık ve bizden 9 ay sonra Baküde yarandı. Hatta Halk Cebhesinin idealarını Baltık Cümhuriyetleriyle olan ilişkiler hesapına yarattık. Yani halk Cebhesinin ilk nizamnamesini Baltık Cümhuriyetlerinden aldık ve onun esasında Nahçıvan Halk Cebhesi yarattık. Daha sonra olaylar hızla gelişmeye başladı. Azerbaycanın Bağımsızlık kazanması ve hangi formada kendini göstermesi bir kaç soru ortaya çıkardı. Bazıları İranda olduğu gibi İslam cümhuriyeti kurmayı öneriyordu, bazıları milletçilik esasında bir devlet kurmayı öneriyordu ve başka öneriler vardı. O zaman biz anladık ki Azerbaycanda liberal demokrasini tebliğ eden, demokratik deyerleri savunan politik bir kuvvete ihtiyac var. Halkın, devletin tek çıkış yolu demokrasiyle ilerlemek. 1989. yılda biz Azerbaycan Demokrat Partisini yaratılması için teşebbüs ekibi yarattık, daha sonra belgeler hazırlanmaya başladı. 1990. yıllarda Azerbaycanda sınırların dağıtılmasından dolayı ciddi sorunlar yaşandı. Sovyetler Birliğini yönetenler konuşmalardan dolayı buraya gelince bizler de onlarla konuşmalar yaptık, itirazlarımızı onlara ulaştırdık. 18 Ocakta artık Ermenistan taraftan Nahçıvana karşı güclü baskılar vardı. Baskıların karşısını almak için benim kendi imzamla Nahçıvan Ali Sovetinde bir araya gelerek Nahçıvanı Sovyetlerin terkibinden ayırmayı kararlaştırdık. Şunu da kayd edim ki, Bu Sovyetlerin mahvı yolunda atılmış ilk adımdı. Hatta bu adıma ait Finlandyada yayınlanan bir gazetede makale de yazılmıştı. Makalenin ismini hala da unutmuyorum- “İmperiya kafesinden kanatlanan ilk kuş”.

* İlginc bir başlık zaten, yani sadece yazının başlığını okuyan okurlar bir çok fikirleri kendi için aça bilir.

* Haklısınız. Hatta Avrupanın bir çok gazeteleri olayla bağlı tahlil yaparak yazmıştı: Eğer Nahçıvan gibi küçük bir cümhuriyet Sovyetlerin terkibinden çıkıyorsa o zaman artık belli ki Sovyetler Birliği dağılmaya mahkum. Yani artık başka bir yol bile yok. Bizden bir yıl sonra Baltık Cümhuriyetleri kendi bağımsızlığını ilan etti.

* Tüm olanlar sizi başka bir hayata hazırlıyordu. Mesleğinize, doğma toprağınıza veda ederek başkende gelmeniz vede politik yolla daha da hızla ilerlemeniz hiç de dikkatten kenar kalmadı..

* Ben mesleğyimi de, toprağımı da çok seviyorum vede onlara veda etmek adlı bir fikrim yok zaten. Ama politik hayat tarzı beni olayların koynuna alarak başkente doğru sürükledi. Ben burda lazımdım vede politik faaliyetimi daha da güclendirmeliyidm.

* Sovyetler Birliğiyle bağlı bir soru daha. Size göre o devrin olumlu vede olumsuz tarafları hangisi?

* Olumsuz ceheti-Sovyetler Birliğinde fakirlik devlet politikası seviyesinde duruyordu. Yani insanların fakir hayat tarzı devletin politikası olarak hayata geçirilirdi. Hatta Nikita Hruşovun devrinde köylü bir inek ve 3 koyundan artık hayvan saklayamazdı. Kim artık hayvan saklıyordusa o zaman hükumet tarafından haciz yapılıyor vede ciddi ceza alırdı. Lenin devrinde daha ciddi cezalar mevcuttu. Aslında bu çok kötü bir politikaydı. Çünkü Sovyetler işçi-köyle birliği olarak yaranmıştı. Bu yüzden de tüm meraklar insanların sadece işçi-köylü seviyesinde kalmasına hizmet gösteriyordu. Bu açıdan Sovyetler dağıldığı son yıllara kadar tüm Sovyetler Birliğinin fabrikalarında el emeyi tetbik edilirdi. Nedeni, dediyim gibi işçi kuvvetlerinin daha da çok olmasıydı. Bu bir olumsuz tarafı. İkincisi, o devrde Komünist Partisi sadece bir partilik sistemiydi ve devlet kurumu olarak faaliyet gösteriyordi. Yani komünistlerin yaşanan rejimi savunmak için geniş imtiyazları vardı, bu yüzden farklı, daha iyi bir hayat yaşıyordular. Daha başka olumsuz taraf, o devrde milli kimlik sıkıştırılırdı. Ermenistan, Gürcüstan ve Azerbaycan aynı halk gibi gösterilirdi, dili, rus dili, kültürü rus kültürü olarak tanıtılırdı. Bakın siz o devrde mutfağımızda en çok sevilen yiyecek olarak borş(lahana yemeği) gösterilirdi. Oysa borş rusların yiyeceği bir şey. Rus dili mecburi olarak öğretilirdi, şüanda bile dilimizde rus sözleri var, Lenin dedemiz olarak bize tanıtılırdı, ama o bizim dedemiz değil. Azerbaycanın şehir ve köylerinin bazıları rus adları taşıyordu. Rusların heykelleri Azerbaycanda hazırlanıyor, ülkenin görüntülü yerlerinde koyulmuştu.

* Yani ruslaşma prosesi çok güclüydü…

* Aynen. Daha kötü tarafısa kapalı bir cemiyet olarak yaşamak zorunda kalmamızdı. Yani Sovyet yurttaşı çok az hallerde yabancı ülkelere gide bilirdi. Gidenler de çok zorluklar çekerek, çok engelleri aşarak yola çıka bilirdi. Bilyorsunuz ki, hatta yabancı devletlere gidenler bağımsız bakanlığın dikkatinde duruyordu, onların özel iznini kullanılırdı ve başka. Diğer yurttaşlarınsa yabancı devletlere gitme şansı yoktu. Tarihten de malum ki, 1937. yıllarda yabancı dil bilen öğretmenlerin hepsi baskıya maruz kalmıştı. Nedeni-yabancı dil bilenler o dilde başka bilgiler ala bilir ve bu da Sovyetler adlı birliğin sırlarının ortaya koyulması demek. Yabancı radyoları çok zorluklarla dinliyorduk. Özellikle “Amerikanın sesi” ni dinliyorduk. Daha çok Türkiye radyosunu, televizyonunu dinlemek ve izlemek yasakları vardı. Türkiyeni bize düşman olarak tanıtmıştılar. Hatta orta okulda edebiyat derslerinde Türkiyenin zalimliyinden bahs eden şiirler kullanılırdı. Bu gibi yasaklar bir daha Sovyetlerin düşmançılık mevkisinde olduğunu gösteriyordu. Bu açıdan düşünüyorum ki o devrin olumsuz taraflarını söylemekle bitmez.

* Olumlu taraf nasıl, hiç hatırlatığınız iyi bir şey var mı?

* Olumlu taraf, bazı hallerde yasanın çalışmasıydı. Gerçi insan hakları çok kısıtlıydı. Ama güvence denilen bir şey vardı. Bundan başka o devrde herkes beraber tutulurdu, herkesin aylık kazancı aynıydı. Şimdiki gibi açık şekilde rüşvet denilen bir şey yoktu. Ama gizli-saklı iş çevirenler çok para kazanırdı. Yani istisnalar vardı. Ama gizli işler ortaya çıkınca hemen ceza kesilirdi. Böyle gizli iş yapanlardan birinin evinde 35 kg altun bulunmuştu ve hemen aynı kişiye ceza kesilmişti.

* Yani Sovyetlerin kötü tarafları çok olsa da, iyi tarafları vardı ve bazı anlamda insanlığın kıymeti bile vardı.

* Ama ne olur olsun olsun o devrde biz rus politikasının kurbanı olarak birliğin terkibindeydik. Şimdi bağımsız bir cümhuriyetiz, kendimizi tanıyoruz, dilimize saygı duyuyoruz, sahib çıkıyoruz, dinimize dönmüşüz. Gerçi hala tam olarak hakklarımıza sahib deyiliz, yani bizi rahatsız eden nedenler hala var, ama inanıyorum ki zamanla her şeye sahib olacağız. Sadece zaman lazım…

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.