Rusya’nın maksatı belli... - Haber 1Haber 1

Rusya’nın maksatı belli…

19 Temmuz 2011 - 17:53

ABONE OL

Sovyetler devrinin söhbetleri hiç bitene benzemiyor. Hangi konuda konuşsak bile muhakkak Sovyetlerin ismini kullanıyoruz. Ne de olsa yaşanmış geçmiş, hatta yakın bir geçmiş. 70 yıl bir imparatorluğun terkibine yaşatık, hatta iyi-kötü günler yaşasakta yaşananlar hep aklımızda. O devrde Azerbaycan kültürü, sineması, tiyatrosu hep dikkatte durmuş. Gerçi o devre ait kötü anılarımız fazlasıyla, ama itiraf etmeli anılar da olmamış değil. Çok iyi sanat nümuneleri işte o devrde yaranmış.

Şimdi bir kadın oyuncuni sizlere takdim etmek istiyorum. Halk oyuncusu Nuriyye Ehmedova Sovyetler devrinde sahnede olan bir oyuncu. O devrde hep sinema, tiyatro oyuncusu gibi dikkatte duran hanım şüanda bile yine sahnede. O, oyuncu gibi seyrcilerini düşündürmesini bilir. Bu yüzden seyrciler Nuriyye Ehmedovanı çok seviyor. Oyuncunun özgeçmişine bakalım.

nur_1.jpgÖzgeçmiş: Nuriyye Ehmedova 1950. yılda Baküde doğmuş. 1970-1974. yıllarda Sanat universitesinin oyuncu fakültesinde eğitim görmüş. Oyuncu gibi faaliyete Komedi Tiyatrosunda başlamış. Bahs ettiyim tiyatroda ilginc rolleriyle hep seyrcilerin dikkatinde durmuş. Aynı zamanda “Azerbaycanfilm” stüdyosunun yarattığı filmlere davet almış, onlarca filmde ilginc roller yaratmış.


* Nuriyye hanım, nasılsınız, vallahi sizi görmeyeli özlemişim…

* Nasıl olcaz ki, yoğun çalışıyoruz. Bir kaç gün önce oyuncu arkadaşlarla beraber sizin sinemaya ait olan kitabınızdan bahs ediyorduk. Konuşma sırasında Ulduzeni gören var mı, nasıldır,

nerdedir, diye sordum. Arkadaşlar söyledi ki II Sinema kitabın çıkmış. Çok sevindim. Bilyormusun iyi olan o ki, sizin gibi yazarlar var. Bizleri hiç unutmadın, ismimizi tarihe yazdın, hatıralarımızı okurlarla paylaşdın, hatta tüm bunları bıkmadan yaptın. Ellerine, gözlerine sağlık.

* Teşekkür ediyorum. Şimdi izninizle röportajın ilk sorusunu sormak istiyorum.

* Söz sizin.

* Sovyetler devrinde sanat hep devletin, toplumun dikkatinde duruyordu. Siz bir oyuncu gibi o devrde hep yeni bir söz demesini becerdiniz, ama şimdi yine de yeni rollerle hep gündemdesiniz. Hiç kıyasladınız mı her iki devri vede kıyaslarken iyi-kötü nelerin tanığı oldunuz?

* Sovyetler devrinin bir çok zorlukları vardı, hatta şimdiki devrden daha çok zorluklarla yüz-yüze kalmışız. Nedeni çok basitti-Rusyanın baskısında kalmak zorundaydık. Tüm her işimizle direkt Moskovaya bağımlıydık. Siz de iyi biliyorsunuz ki, o devrde yaratılan filmlerimiz, genel olarak Azerbaycan sineması nasıl baskılara maruz kalmış. Politik makamlara özel olarak dikkat yetirilirdi. Tarihi makamlar hep tahrif olunmuş. Yani yönetmenler, senaryocular hep Azerbaycan tarihine ait makamlara geniş yer verse bile bunun bir yararı yoktu. Örnek olarak rahmetlik Şahmar Elekberovun yarattığı “Sahilsiz gece” filminden bahs etmek istiyorum. Bahs ettiyim film yaratıldığı günden yayımlandığıl güne kadar hep söz konusu olmuş, hatta şimdi bile söz konusu.

* Ama unutmayalım, “Sahilsiz gece” filmi Sovyetler Birliğinin süguta uğradığı yıllarda yaratılmış…

* Tabii ki, 1988-1989-1990. yıllarda bahs ettiyimiz film çok dikkatte durdu, filmin yaratıcıları baskılara maruz kaldı. Bilyorsunuz ki, filmin yönetmeni Şahmar Elekberov filmi yarattığı zaman hasta bir durumdaydı. O yüzden filmi yarattığı zaman çok zorlanıyordu. Konuya gelince büyük vatan savaşından bahs eden filmde hayatın zorlukları, kötülükleri, yani insanların rastladığı her türlü kötülüklere geniş yer verilmişti. Tabii ki, bu durum çok doğal. Yani savaş olan bir ülkede durum karışık ola bilir, insanların ahlakı küçük düşürüle bilir, hastalıklar ola bilir ve b.

* Yani savaş denilen korkunc kabus kötü her şeye yol açıyor…

* Aynen katılıyorum.

* Hatta zor günlerde fırsatçılar zor günleri kullanarak insanları aldatıyor ki bu da belki zorluklar için ilk başlanğıc rolünü oynuyor.

* Haklısınız…

* “Sahilsiz gece” filminde sizin yarattığınız ermeni kadını rolu da fırsatı kullananlardandır. Aslında hep zor durumlarda kötü komşularımız Türk kadınının yalnızlığını, zaaflığını kullanmış…

* Evet, haklısınız…Siz gelmeden önce “Azerbaycan filmlerinin yaranma tarihinden” isimli I kitabınızı yeniden okuyor ve daha dikkatle araştırmanı inceliyordum. Hakiki anlamda hep şu kitabı okurken size, sizin cesaretinize “Aferin” diyorum. Çünkü öyle faktörler var ki, onları sizin kitabınızdan götürüyorum. Mesela “Sahilsiz gece” filmiyle bağlı bazı faktörleri sizin kitabdan öğrendim. Bilyormusunuz bu film bahs olunan devrin anlaşılmaz makamlarını yüze çıkarta bilirdi. Çünkü Sovyetler Birliği hala vardı, biz hala Rusyanın backısındaydık. Yani hala Moskovanın korkusu hiss olunurdu. Bi yüzden ermeniyle bağlı herhangi bir faktörü yüze çıkartmak imkansızdı. Buna rağmen şimdiki bağımsız devrde bile film hala baskıda. Oysa şimdi böyle konularda olan filmlere fazlasıyla ortam yaratılmalı.

* Maalesef imkansız. Çünkü hala içimizde ermeni hasletli insanlar yaşıyor ve ne kadar ki, o insanlar ülkemizde yaşıyor o zamana kadar da şu durumla yüz yüze kalacağız.

* Ne yazık ki, böyle…Şahmar Elekberov gibi usta yönetmen canıyla kanıyla öyle bir sanat nümunesi yaratmış. Samimiyyetime inanın, hala filmin hazırlıkları zamanı o kadar çok baskılar vardı, hala mitingleri demiyorum. O bir yönetmen olarak yaratıcı ekibin her bir üyesi için rahatsız oluyordu. Çünkü baskı sadece film için değil, aynı zamanda filme katılan tüm ekib için geçerliydi. Defalarca bana telefon açarak nasıl olduğumu soruyor, korkunc makamlarda dışarı çıkmamayı tavsiye ediyordu. Ama ben laf dinlemeden stüdyoya gediyor, durumu öğreniyordum. 1990. yılın kanlı Oğak ayının 19-u günü (aynı gece Baküye baskı yapıldı) ben stüdyoda olmuştum…

* Milletimiz zor günler yaşatı..

* Çok zor günlerdi.

* Film hazır olsa bile o zor günlerde TV-lerde gösterilmemiş…nedeni tabii ki, belli…

* Ama bizden farklı olarak Moskova TV-si “Sahilsiz gece” filmini hep göstermiş…

* Aslında Moskova böyle bir adımı maksatlı şekilde atıyordu. Yani Rusya ermeni kötülüklerini gösteren bir filmi geniş seyrci kitlesine göstermekle hiçte bizi desteklemiyor, aksine durumu daha da kötülüye doğru aparıyordu.

* Başka türlüsünü düşünmek bile imkansız. Başından Rusyanın maksatı belliydi zaten. Demek istiyorum ki, tüm zorluklara rağmen o devrde bizler bir ülke olarak kendi sözümüzü demesini becerdik. Bir makamı da dikkatinize ulaştırmak istiyorum ki, Haydar Aliyev “Azerbaycanfilm” stüdyosunun yarattığı deyerli filmleri hep desteklemiş, geniş ortam yaratmış. Bu yüzden biz oyuncular zorluklarla baş etmesini biliytorduk. Bilyorsunuz ki tiyatroda olan faaliyetimden sonra sinema hayatım başlamış. Devamlı olarak ilginc rollerle sinema dünyasına dahil olmuşum. Ne kadar zor olsa bile milli özellikleri hep korudum vede milli özelliyimle sinemaya katılaraka ilgin roller yarattım. Belki de benim oyuncu olarak sevilmemde, kabullenmemde milli özelliye sahib olmam hep neden olmuş. Yani şu sanatta milllilik çok önemli. Yeni bir söze milli ruhu ilave etmekle seyrcileri düşündürmek mümkün.

* İtiraf edelim ki, Azerbaycan sinemasında milli özellikleri koruyan usta oyuncular az da olsa hep olmuş. Mesela ben kururla usta oyuncu, yönetmen Adil İsgenderovun ismini çekerdim. Onun öğrencileri şüanda bile milli özellikleri korumakla öğrencilerinin gösterdiyi yolla ilerliyorlar. Bahs ettiyim büyük insan çok büyük yeteneye sahibti. Onun öğrencileri bile artık yaşlanmış, onlara devamlı şekilde ortam yaratılmalı ki, filmler yaratsınlar.

* Ne yazık ki, devamlı olarak filmlerin yaratılması imkansız. Çünkü diğer ülkelerden farklı olarak Azerbaycanda sinema devletin desteyiyle çalışıyor. Devletimiz para konusunda sinemaya yardım etmezse o zaman herhangi bir filmin yaratılmasının lafı bile olamaz.

* Aslında devlet fazlasıyla sinema için para harcıyor. Örnek olarak yaratılan filmleri göstere biliriz değil mi?

* Gerçi siz dediyiniz gibi filmler yaratılıyor, ama bu çok az. Ama komşumuz olan kardeş ülkelerin sinemasına bakalım. Türkiye, İran sinema konusunda çok ilerlemiş. Gerçi İran sinemasıyla bağlı o kadar da bilgim yok, ama Türkiye sinemasını hep takib ediyorum. Maşallah Türkiyenin filmleri, dizileri, belgesel ve b. o kadar hızla gelişmiş ki, bu bizleri daha çok sevindirir.

* Haklısınız, ama aynı şeyleri İran sineması için de söyleye biliriz. İran sinemasını da ben takib ettiyim için gelişme hep dikkatimde. Öğle bir zamanlar olmuş ki, İran filmlerini izlemek için günlerce beklemişiz. “Uzun gece”, “Mazandaran pelengi” ve b. filmlerini hala unutmatık. Türkiye sinemasına gelince, düşünüyorum ki, ordakı gelişme geniş bir tartışma konusu ola bilir. Siz dediyiniz gibi filmleri, belgesel, diziler dünya sinemasıyla kıyaslanma gücünde, aslında kıyaslanıyor da. Türk sinemasının Azerbaycanda geniş seyrci kitlesi var. Türkiyede sinemada olan gelişmeye bizler bigane kalamayız. Orda olan her bir gelişme bizleri sevindiriyor.

* Hatta Türkiyenin oyuncularını kendi oyuncularımızdan daha çok takib ediyoruz. Ama bu durumu kıskananlar da olmamış değil. Ne dersiniz bu duruma?

* Bu gibi münasabatı ben kabullenmiyorum. Şüanda Türkiyede sinema hızla gelişdiyi için onların tüm oyuncuları hep dikkatte. Bir makamı unutmayalım, söhbet yabancı bir ülkeden değil, komşumuz olan kardeş Türkiyeden gediyor. Kardeş kardeşini kıskanırmı hiç?

* Ben de düşünüyorum ki, kardeşler arasında kıskanclık olmaması lazım. Aksine her iki ülkenin sinematografçıları arasında işbirliyi yaranırsa o zaman daha önemli işler göre biliriz.

* Mesela, İran sinematografçılaryla Azerbaycan sinematografçıları arasında yaranan işbirliyi bir kaç deyerli projelerin gerçekleşmesine neden olmuş.

* O halde işbirliyinin yaranması Azerbaycan sinemasının gelişmesini olumlu etkileye bilir. Ama düşünüyorum ki, biz taraf bu gelişmeye ortam yaratmıyoruz. Siz nasıl düşünürsünüz acaba?

* Aynen katılıyorum. Bu makamı mutlaka dikkate çekmek gerekir. Bizim oyuncu gücümüz çok. Bu gücü mutlaka takdim etmek gerekir. Bilyor musunuz takdimat çok önemli vede insan hayatında büyük önem taşıyor. Aslında Sovyetler devrinde bile böyle bir durum vardı. Stüdyoda olan oyuncular filmlere davet alır, diğerleri hep kenar kalıyordu. Hatta diğer cümhuriyetlerden olan oyuncuları burda yaratılan filmlere davet alsa bile kendi oyuncularımız çok az halde başka stüdyolarda yaratılan filmlere katılma şansı kazanırdı. Özel olarak bir makamı dikkate çekmek istiyorum. Azerbaycanın kadın oyuncuları hep dikkatten uzak kalmış. Oysa kadın oyuncularımız dünya kadın oyuncularıyla rekabet aparma gücünde. Kururla diyorum ki Azerbaycan oyuncuları sanat açıdan çok güclü. Biz kadın oyuncular sahnede Şeksprin tüm kahramanlarını ustalıkla yaratmışız. Ama gelin hep beraber bakalım ingilis oyuncu Fatmaniseni sahnede yarata bilir mi?

* Asla yapamaz…Bilyormusunuz aslında siz bu konuda çok haklısınız. Oyuncunun gücü onun kendini role nasıl kaptırmasını becermesindedir. Oyuncu olmak başka birinin hayatını yaşamak zaten.

* Hala çocuktum, bahs ettiyim fikir üzerinde düşündüyüm zaman. Hatta öğretmenimle bu konuda nasıl tartıştığımı bile unutmadım. 44 yıldır sanattayım. Hatta her zaman bile bu fikir üzerinde tartışmak değil, onu kanıtlamaya hazırım. Sovyetler devrinde Sovyet Halk Oyuncusu ismi denilen önemli bir isim vardı. Şu isim o oyuncuya takdim edilirdi ki, aynı oyuncu sadece Azerbaycan seviyesinde değil, aynı zamanda yabancı eserlerin kahramanlarını yaratma seviyesinde güclü olsun. İşte Alesger Alekberov, Höküme Gurbanova ve b. oyunncular Sovyet Halk Oyuncusu ismini bu yüzden kazanmışlar.

* Bahs ettiyiniz oyuncular dünyasını deyişse bile onların yarattığı roller sanat tarihine ayzıldı. Ama şüanda başka bir uyuncu nesli var ki, onların oyuncu gücü kullanılmıyor.

* Ben de onu demek istiyorum. Bakın siz, yeni film yaratılır, aynı film yabancı devletlerde gösterilir, ama filmde kahramnı yaratan oyuncuyla bağlı bilgi verilmir. Filmi yaratan yönetmen, bilyoruz zaten, ama filmi canlı olarak gösteren de oyuncu.

* Herhangi bir filmin yabancı bir ülkede gösterilmesi ülkemiz adına bir başarı. Yani sinema ülkenin simasını gösteriyor vede tabii ki, oyuncu bu yüzden büyük iş yaspıyor.

* Evet, haklısınız. Oyuncu filmde tüm rolleri gösterme gücünde. Yani oyuncu ressam da ola bilir, müzisyen de, doktor da, öğretmen de ve b. hatta bahs ettiyim tüm meslekleri sadece görüntü açıdan değil, aynı zamanda kahramanın iç dünyasını açarak seyrciye takdim etmek gücünde. Sohbet bir tek bizim oyunculardan değil, genel olarak oyuncu işinden bahs olunur. Oyunculuk zor meslek, oyuncu olmak başka bir hayatı yaşamak demek. Bu açıdan oyuncu için ortam yaratılmalı, oyuncunun kıymetini bilmeli.

SON SÖZ OLARAK: Yaratıcılığına büyük saygı gösterdiyim Nuriyye Ehmedovayla 2 saat devam eden konuşmada sadece bir hakikatı tam olarak anladım. Sanat fedakarlar için. Fedakar olmayan biri ne kadar yetenekli olsa bile bu sanatta hiç bir iş göremez.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.