Atatürk uyarmıştı zaten.. - Haber 1Haber 1

Atatürk uyarmıştı zaten..

27 Ağustos 2011 - 12:13

ABONE OL

Her ülkenin kendi tarihi olduğu gibi, aynı zamanda her ülke kendi tarihini kendi sineması üzerinde kuruyor. Mesela, Amerika sinemotoqrafçıları kendi tarihinden kenara çıkmıyor, onlar için önemli olan geçen, yaşadıkları ve yaşayacaqları tarihdir. Hatta onların tarihlerinden bahs ederek yarattıkları filmler dünya ülkelerinde yayımlanıyor. Tüm dünya sinematoqrafçıları onları örnek gösteriyor, onlardan öyrenmek istiyor, ne de olsa söhbet güclü bir devletin sinemasından, güclü bir devletin sinematoqrafçılarının yarattıqları nümuneden gediyor. Oysa Amerikan filmlerini güclü yapan onların sinemaya harcadıkları paradır. Yüksek para, pahalı aparaturalarla(yani teknik) yaratılan film ve de film gösterilmeden onun nasıl reklam olunması.

Aslında söz konusu olan bir filmin nasıl reklam olunması ve nasıl dikkati çekmesidir. Eyer yeni bir film yaratan ekib hala filmin reklamı zamanı filme harcanan parayı artıklamasıyla çıkartıverirse demek ki, filmin kazanacağı uğur artık ortada. Yani Amerika sinematoqrafçıları için önemli olan taraf önce bu, daha sonra tarihe nasıl yaklaşmak, tarihi portre, rolün hangi oyuncu tarafından dikkati çekeceyi ve baş rolün seçiminden sonra onun çevresinde olan rollerin seçimi, filmin çekilişleri gidecek mekanın seçimi, tarihi özünde gösteren geysilerin seçimi ve.b. Bu maksad karşıya koyulunca ve ona doğru adım atılırsa demek ki, görülen işden Amerika devletinin dünyaya örnek olacağı belli. Ama çoğuzaman onların reklamı diğer ülkeleri o kadar etkiliyor ki, sonuc olarak da bizler başka ülkelerin filmlerinin taraftarına çevriliriz.

Ama dünya sineması sadece Amerikan sinematoqrafçılarının yarattığı filmlerden ibaret değil. Bir kadar kenara çıkmak, diğer ülkelerin sinemalarına da bakmak lazım. Mesela, İtalyan, Fransız sineması var, Hindistan, Rusya, Azerbaycan, Türkiye sineması var, İran, Arab sineması var, Braziliya sineması var, İngilis sineması var ve b. Ama devrle götürdükde o zaman tanık oluruz ki, her ülke bir mevzuda deyerli bir sanat nümunesi yarata bilir. Ülkelere bölürsek, o zaman hangi ülkenin hangi mevzuda daha güclü olmasını fark ede biliriz.

Önce Sovetlər Döneminde bir araya gelen cümhuriyetlere bakalım. Rusya için her zaman önemli olan 1941-1945. yıllarında Almaniyaya karşı

gelmeyi oldu. Bu yüzden de yıllardır Rusya o devri her taraftan canlandıran filmler, diziler çekmekte devam ediyor. Ama Rusya sineması her zaman ideolijinin kurbanı oldu. Yalancı tarih yaratarak onu nümune göstermeye çaba göstermek. Yani, 1941-1945. yıllarda 15 cümhuriyetin halkları ile Almaniyaya karşı savaşda zafer çalmasında sadece Rusların ismini çekiyor. Nasıl yani, ya diğer halklar, onların yardımını unutmakmı olur? Okurlar için bir makamı aydınlaşdırmak istiyorum. Diğer halklardan farklı olarak savaş zamanı Rusyanın düşmana karşı savaş için seçilen uçaklarının hepsini yanacakla(yakacak) tamin eden Azerbaycan olmuş. Hala diğer yardımları demiyorum, hala savaşa katılan binlerce askerlerimizi demiyorum. Onların çok az bir kısmı geri dönmüş, diğerleri Büyük Rusya uğrunda hayatını kurban verdi. Aslında Azerbaycanın Almanyayla bir problemi yoktu.

Hatırlatıyım, o devrde genc subay Mustafa Kemalın haberdarlık etmesine rağmen, Türkiye hükumeti bile Almaniya uğrunda savaşa katılmışdı. Bu bir tarih, bunları unutmak imkansız. Ama ne yazık ki, Rusya unutmağı beceren bir cümhuriyet. Onların tarihinde bu hakikatlar yer almamış, hatta filmlerinde de bu tarihi hatırlamak bile istememişler. Buna da laf söylemiyoruz, bu azmış gibi Rusya Azerbaycana tarihini gösteren filmler çekmeye izn vermemiş.

Tüm bunlar Sovetler Döneminde olmuş, yani artık geçmişde kalmış. Ama bir hakikat da var ki, Bahımsızlık kazandıkdan sonra bile Rusya yine de takibe devam ediyor. Azerbaycan Sinemasının Yaranma Tarihinden bahs eden yazıda kayd ettiyim gibi sinematoqrafçılarımızın sonuncu çektiyi “Cavad han” filminine de müdahile etmek isteseler bile yaradıcı ekib onlara karşı çıkarak tarihimizi olduğu gibi çekmişler. Yani Rusyanın yalancı tarih yaratmak çabası Sovetler Dönemi yıllarında daha güclü forma alsa da, Birlik parçalandıktan sonra bir önemi olmadığını fark ettiler. Şüanda Rusya sadece diziler çekiyor, terror filmler yaratıyor ve aynı zamanda sevgi sahneleri üzerinde kurulan filmlere ilgi gösteriyor ki, böyle sinemayla da dünyaya çıkmak imkansız. Zaten Rusya artık dünyaya çıkamıyor, çünki evvelki gücü yok. Yani 15 cümhuriyetten Rusyaya bedava servetler akmıyor herhalde…

15 cümhuriyetin her biri Sovetler Döneminde haksızlığa maruz kalsa da bunu daha çok Türk devletleri hiss etti. Ama buna rağmeb her biri Bahımsızlık kazanınca filmler yaratmağa başladı. Mesela, bir kaç yıl önce Kazakistan sinematoqrafçılarının “Göçeriler” isimli filmine 30 milyon dolar

harcadığını(belki de daha artık) tüm dünya duymuşdu. Çünki Hollivud da dahil, dünyanın her bir ülkesinden adı çekilen filme oyuncu davet almışdı. Tabii ki, “Göçeriler” filmi tarihi janrda çekilmiş, Kazakistanın tarihini ortaya çıkardı. İyi olan taraf o ki, sohbet bir türk Cümhuriyetinin kendi tarihini çekerek dünyaya göstermek fikrine düşmesiydi. Bu çok önemli.

Sovetler Birliyinin sırasında olan Gürcüstan da Birlik parçalandıqdan sonra sinemasını çabuk toparlanmayı başardı. Şüanda daha çok politik mevzularda film çekiyorlar. Bir kadar kenara çıkalım. Komşu İran sinematoqrafçıları filmlerine yüksek para harcasa da aslında onlar da ideolojinin kurbanı olarak kalıyor. İran sinematoqrafçılarının sinemasında göstermek istediyi hakikatlar aslında bir kadının örtüye bürünerek saklanmasına benziyor. Onların sineması da saklı. Bir şeyler demek istiyorlar, ama ne demek istediklerine bir türlü karar veremiyorlar. Doğru sinema için paranın olması, pahalı teknikin olması, iyi oyuncuların olması çok önemli, ama en önemlisi sinematoqrafçılara özgürlük verilmesidir. İran sineması özgür değil. Özgür olmayan bir ülkenin sineması dünyaya söz diyemez, bu imkansız.

Iranın bu durumunu Azerbaycanın Sovetler Döneminde olan haliyle kıyaslamak olur. Çünki Azerbaycan sinemasına da bir çok ortam yaratılsa da, söz konusu olan özgürlüyün verilmemesi, sinemamızı dilsiz duruma koymuşdu. Dilsizler gibi hareketlerle de söz anlatmak için mutlaka hareketlerden anlayan ülkeler olmalıydı. Böyle ülkeler vardı, ama onlara bir türlü ulaşamıyorduk. Mesela, yıllarca canımız-kanımız bir olan kardeşimize-Türkiyeye ulaşamıyorduk. Komşulardan bahs etmişken, hem de Türkiyenin ismini çekmişken söyleyim ki, son yıllarda Türkiye devletinin sinemaya büyük önem vermesi dikkati çekiyor, bundan dolayı Türk sinematoqrafçılarının sinemaya olan ilgisinin etkisidir ki, yüzlerce filmler yaranmış…

ULDUZE QARAQIZI

qaraqızı@rambler.ru

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.