Yalakalık …
Tek parti iktidarında tavan yaptı…
Başbakan’ın annesinin ölümü sonrası
rant peşinde koşanların
gazetelere verdikleri büyük boy ilanların
toplumda bıraktığı intiba ortada…
Cenazede uzatılan mikrofonlara
gözü yaşlı yürek paralayıcı(!)
kimi söylemlerde bulunanları
televizyonlarda ibretle izledik…
Hiç kuşkusuz ki, bu ülkede şahsına,
yerli yersiz en çok yalakalık yapılan kişi
tartışmasız Başbakan Tayip Erdoğan’dır…
Güç, para kimdeyse tarih göstermiştir ki,
her zaman kral odur…
AKP’nin tek parti iktidarlığında,
salt çıkar ve rant elde edebilmek için
insani yörüngesinden çıkan,
davasından, ideolojisinden
ve gerçek kimliğinden dönenlerin sayısı
dağları taşları aştı…
Seyreyleyin şimdi Bayram şovlarını…
Göreceksiniz, sahteliklerin daniskasını
katmer katmer…
Nerede rant kapısı var, güç kimde
o kapıda yağlar ballar akacak
işin erbaplarından…
Tabi en çok yine hangi
Kapıda/kapılarda akacak malum…
Hatırlatmaya gerek yok…
Aşağıda okuyacağınız şiir,
Kuzey Afrikalı bir şaire ait.
Cumhuriyet Kitap dergisinin 985. sayısında
Cevat Çapan’ın “Şiir Atlası”
başlıklı haftalık köşesinde yayınlandı.
Şiiri ara ara birkaç kez okuduk.
Her defasında duygulandık…
Düşündük ve hüzünlendik…
Sizlerle de paylaşmak istedik.
İbret alınması gereken bir şiir…
Günümüz manada yitip giden insanını
başarıyla analiz etmiş,
“Bayram” öncesi okunması ve hatırlanması
gereken anlamlı bir mesaj…
Tüm yağcılara ve yalakalara ithaf olunur…
“BİR ZAMANLAR”
Bir zamanlar, oğlum,
yürekten gülerdi insanlar,
gözleriyle gülerlerdi:
oysa şimdi sadece dişleriyle gülüyorlar,
üstelik buz kalıpları kadar soğuk bakışları
geziniyor arkasında gölgemin.
Bir dönem vardı gerçekten
insanlar el sıkışırdı yürekten:
hepsi tarihe karıştı, oğul,
sevgisiz el sıkışıyor şimdi:
sol elleri yokluyorken bir yandan
benim boş ceplerimi.
‘Çekinme!’ diyorlar, ‘Yine bekleriz!’
Gidersem yeniden,
Bir iki kez çekinmeden
Gerçekleşmeyecek üçüncüsü-
Çünkü biliyorum yüzüme kapanır o zaman kapılar.
Böyle öğrendim nice şeyi, oğul,
Elbiseler gibi giymeyi öğrendim
donuk bir portre gülüşü benzeri
uyumlu bakışlarıyla bir yığın maskeyi,
ev maskesini, iş maskesini, sokak maskesini,
ev sahibi maskesini, kokteyl maskesini.
Öğrendim hem de
dişlerimle gülmeyi sadece,
el sıkmayı içtenlik göstermeden.
öğrendim ‘iyi günler’ demeyi de,
‘iyi baştan savmalar’ anlamına gelen;
‘tanıştığımıza memnun oldum’ demeyi de öğrendim,
memnun olmaksızın; ve’ sizinle sohbet çok hoştu’, demeyi sıkıldıktan sonra.
Fakat, inan bana oğlum,
senin yaşındaki gibi olmak
istiyorum. Vazgeçmek
istiyorum bütün dilsiz davranışlardan.
En çok da yeniden öğrenmek istiyorum
nasıl gülüneceğini, çünkü aynalardaki gülüşüm benim gösteriyor sadece dişlerimi, bir yılanın sırıtan dişleri gibi!
İşte bu yüzden oğlum,
göster gülmeyi bana; göster”
Gabriel okara (Afrikalı şair)
X
Fazla söze gerek var mı?
“2011 Türkiye’sinde”
herkes birbirinin gözünü oyar duruma geldi…
İnsanlar şişirilen ancak
gerçekte “çöken ekonominin”
getirdiği umutsuzluklar
ve bunalımlar sonucu,
tam anlamıyla düzenin bireyi oldular…
“Hümanist” duygular eridi bitti.
Varsa yoksa “materyalizm!….”
Her türlü sahteliği yap;
ama bir şekilde köşeyi dön…
İşte buyuz,
bugünün insanı olarak ne yazık ki!…
Sadece “para” ve “çıkar” için
birbirinin yüzüne bakan,
gülen ve elini sıkan!..
İster gerçek dindar ya da sahte dinci ol,
ya da laik, sosyal demokrat…
Hiçbir şey değişmiyor
“Biz buyuz işte!”
Buyuz işte!
“Birbirimize yılan gibi dişleri ile sırıtan insanlar olarak!…”
BURHAN ÖZBEY