Yiğit Bulut vakası, salt onun şahsına indirgenecek ve
değerlendirilecek bir konu değil.
Yiğit Bulut, gazetecilik görevini yaparken, her zaman çizgisi belli,
ilkelerinden sapmayan, mesleği kurallarıyla icra eden bir gazeteci-
televizyoncu değildi.
Şahsını yakından izleyenler; geçmişteki çizgisiyle son birkaç yıllık
çizgisini yan yana koyduklarında ortaya çok farklı bir fotoğrafın
çıktığını görürler…
Kendisinin kimi söylem ve konferanslarına yakından tanık olmuş bir
yazar olarak, hep düşünmüşüzdür; bir insan, daha doğrusu bir gazeteci
zamana ve zemine bağlı olarak nasıl bu kadar değişir ve 180 derece
dönüş yapabilir diye hayretler içinde kalmışızdır.
Bir zamanlar, pek çok kişinin tanık olduğu gibi; ağır eleştirilerle
veryansın ettiği kişi ve kurumlarla, bugün yandaş, candaş olmuş;
eskiden bombardımana tuttuğu, siyasetçileri ve siyasi partileri
köprülerin altından sular geçince, göklere çıkarır olmuş, iktidar
erkine yönelik övgüyü, tarif edilemez boyutlara kadar götürmüştür…
Çıksın ortaya, üç beş yıl önceki yazı ve söylemlerimle, bugünküler
arasında hiç fark yok desin, AKP’ye geçmişte nasıl acımasız
eleştiriler getirdiysem son yıllarda da, ayni tutumu sürdürdüm, hiçbir
siyasi erke yandaşlık yapmadım, döneklikle anılacak hiçbir tutum ve
icraatın içinde olmadım desin, bakalım kendisine geçmişteki
fotoğraflarından, nasıl geniş bir albüm sunulacak görsün…
Reha Muhtar ve bir iki ünlü yazar, Bulut’un kovulmasında, geneli de
kapsayacak ılımlı yazılar yazdılar. Kovulmanın ardından sevinmenin
doğru olmayacağını vurguladılar…
Bu tür yazıların, bizim başımıza da böyle şeyler gelirse, biraz
insaflı olsun temenni ve mesajını içeren yazı ve yorumlar olduğunu
düşünüyoruz…
Olaya insani boyutlarla baktığınızda, tabi ki bir başkasının acısına,
üzüntüsüne sevinmek ve “oh oldu demek” doğru değil. Ancak konu Yiğit
Bulut olunca, olayı kişisel boyuttan öte, işin özünde değerlendirmek
gerekiyor…
Yiğit Bulut Başbakan Erdoğan’la, 12 Haziran 2011 referandumu öncesi
Habertürk TV’de yaptığı canlı söyleşide, herkes biliyor ki tarafsız ve
olaylara sağduyu ile yaklaşan milyonlarca izleyiciye saç baş
yoldurmuştu.
Hatırlayın ilk sorusunu; “milletin (izleyicilerin) çoğunluğu bu
referandumda neden hayır oyu verilmesi gerektiğini çok merak ediyor,
açıklar mısınız?” türü bir sormuştu…
Sonra ki soruları ise; anlatmaya gerek yok, izleyenler gördüler, bu
şahsın Başbakan’a ve AKP’ye nasıl dörtdörtlük, koşulsuz “biat”
ettiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyan sorulardı…
İlk sorudan sonra televizyonlarını hırsla kapatan pek çok izleyici
olduğunu düşünüyoruz…
Özellikle son aylarda yazmış olduğu köşe yazılarının neredeyse tamamı
Tayyip Erdoğan’a ve AKP iktidarına yönelik abartılı övgülerle doluydu.
Başbakan ve AKP onun yazılarına göre, adeta tapılacak kişi ve kurumdu!
Ölçüsü kaçmış bu denli yazılar yazmak, objektif, tarafsız bir
gazetecinin kaleminden çıkar mı?
Tayyip Erdoğan ve AKP, ülke yöneticileri olarak; paranın, rantın,
gücün başında ki güçlerdir. Onları sürekli övmek, nema, rant, çıkar
beklentisine yöneliktir çoğu zaman…
Gerçek bir gazeteci her ne olursa olsun, ülkeyi yöneten siyasi erke
(paranın rantın, başındaki güce) karşı bu denli teslimiyetçi, yandaş
olur mu? En azından kamuoyu önünde yağcı yalaka durumuna düşeceğini
hiç mi akılana getirmez mi?
Başbakan ve AKP (iktidar) doğru ve iyi işler yapıyorsa, bunu zaten
halk, millet görüyor. Senin sabah akşam söylemlerini dinleyen ve
yazılarını okuyan insanlara bunu yağlı ballı tanımlarla anlatmana
gerek var mı?
Bu tutumunun, ranta, çıkara bağlı olmadığını kamuoyuna nasıl anlatacak
ve savunabileceksin!
Yiğit Bulut gazeteciliği; geçmişe yönelik olarak gelecekte nasıl anılacak?
Bizim şöyle olacak böyle olacak dememize gerek var mı? Her şey açık
seçik ortada değil mi?
Baştan beri anlatmak istediğimiz durum bu…
Yiğit Bulut adlı şahsın, işinden kovulması anlam bakımından fazla önemli değil.
Önemli olan Yiğit Bulut’un şahsında, hangi gazetecilik türü hakkında
ne gibi işlem yapıldığıydı… Biatçı, yandaş, candaş olmanın yolunun
eninde sonunda yolunun nereye çıkacağını gösteren yaşanmış bir örnek
miydi?
Tek parti iktidarının, basını ne duruma soktuğu gerçeği, AKP döneminde
ibret ve hüzünle görülmüş ve yaşanmıştır. Ya benden olur biat edersin,
ya da sürünürsün gerçeği, tüm acımasızlığıyla yaşanmış, sayısız
gazeteci işsiz bırakılmıştır…
Ancak… Tarihin yargısı er ya da geç hükmünü icra edecek, iyiler ve
kötüler hak ettikleri yeri bulacaktır…
BURHAN ÖZBEY