Sabır mağlubiyet değil, mücadele etmektir - Haber 1Haber 1

Sabır mağlubiyet değil, mücadele etmektir

29 Mart 2012 - 8:00

ABONE OL

Ahmet Musaoğlu…Bu isim onu tanıyanlara çok laf söylüyor. Çünkü Ahmet Musaoğlu ‘yaratıcılığını’ bilen kişiler onun sadece düşündüklerini değil, aynı zamanda araştırma yaparak kitablar yazdığını ve bu kitablarda gerçekleri ortaya çıkartığının farkında…

www.haber1.com/yeni sitesinin konuğu, araştırmacı yazar Ahmet Musaoğluyla bu defa da farklı konuşmalar yaptık. Bizleri takib ederek hocamızın neler anlattığını öğrene bilirsiniz, hatta sorularımla kızdırmak istediğimin de tanığı olacaksınız…Ama bu da bizim görevimiz zaten, önemli insanlarımızı tam olarak konuşturmak için onları sinir etmemiz gerekir…

– Hocam bu defa sizinle felsefe üzerine bir röportaj yapmaya ne dersiniz?
– Felsefe ciddiye aldığım bir konu değil, kişiyi “asıl sahip olması gereken bilgiden” uzaklaştırdığı için kimseye de tavsiye etmiyorum ama, benim aracılığımla ‘sizi rahatsız eden’ sorulara cevap alacaksanız, o zaman neden olmasın!?

– Diyorlar ki, Tanrı insanoğlunu yarattığı zaman onu deryalara-sulara bırakmış…gücü olan deryadan kurtulacak, olmayan mahv olmalı…tabii ki, mecazi anlamı olan bir deyim…Ahmet Musaoğlu nasıl düşünüyor bu deyimi…mecazi anlamı olsa bile?
– Tanrı insanoğlunu yaratmış, ama “deryalara bırakmamış”.. Böyle bir söz kimin bilemem, ama doğru değil. İnsan “OT değil ki” deryalarda salınsın.. Böyle bir görüş, “İslam”ın dışındaki “din(denilen)lerin”, tanrı kainatı yarattıktan sonra “başıboşbırakmış” görüşü gibi bir şey. Kur’an’ın tanrısı, kainatı yaratıp “başıboş bırakmadığı” gibi, insanoğlunu da yaratıp “başıboş bırakmamış”, sizin”deryalar” tanımınız üzerinden ifade edersem de, “deryalara da bırakmamıştır”.. Dolayısıyla da, “gücü olanın kurtulacağı, olmayanın mahv olacağı” bir sistem de kurmamıştır.. Herkesin “eşit olarak”sokulduğu bir “İMTİHAN”; bunu şöyle açıklarsam da;insanoğlunun “ÖNCE BİLGİLENDİRİLDİĞİ”, sonrasında da,”SORULARININ SORULDUĞU”bir “İMTİHAN” sözkonusu.. Sizin, “güçlü veya güçsüz” olarak tanımladığınız herkes sözkonusu bu imtihanda “eşit” olarak; kendisine hazırlanan “İMTİHAN SALONU/dünya-Kainat” hâlen de “İMTİHANDA”bulunuyor.. Sizin “güçü olan” dediğiniz hal, “ŞEYTANİ İNSANLAR” sorunu oluyor; onların, KENDİLERİNDEN OLMAYANLARA, -Ben senden üstünüm, DİYE BAKIP,”eşitliği bozması”sorunu oluyor, ki; bu “insanidir”, yoksa,”TANRI sadece ‘O’ olan ALLAH”ın “kurduğu veya istediği” bir hâl değildir..

ahmet_musaoglu.jpg – Mecazi anlam dedim ya…tabii ki, insanlar eşit yaratılmış…ama herkes hakkını kullanamıyor…
– İnsanlardan bir kısmının “haklarını eşitsizlik oluşturacak şekilde kullanması” veya bir kısım insanların, “haklarını kullanamaması”, Tanrı’nın “yaptığı veya insanlardan yapmalarını istediği” bir şey değil. Bir kısım insanlar -ki, ben bunlara ‘Şeytani insanlar’ diyorum, onlar- diğer bir kısım insanların “haklarını çalıp kullanmak” istiyor veya kullanıyor. “Eşitsizliğin, haksızlığın” doğmasının sebebi bu; bazı insanların “inanç ahlaklarındaki” bozukluk oluyor.. Tüm “insanlık tarihi”, bir kısım insanların “diğer bir kısım insanların haklarını çalmakla geçmiş”, bu bugünde yaşanıyor, yarınlarda da yaşanılacak bir hâl oluyor.. Yaşanılmakta olan “İMTİHANI” GEÇECEK OLANLAR, hak çalıp “eşitsizlik oluşturanlar” DEĞİL, “hakkımızı çalmayınız, eşitsizlik yapmayınız” TEBLİĞİ DE YAPANLAR oluyor.. Hakkı gaspedilen, çalınan, zulüm gören kimseler, yaşanılan toplumsal yapıda “hakkını alamıyorsa” müsterih olmalı ki, “YAŞAM İKİ SAFHA’dır, İKİNCİ DEVRE’DE –Ahret yaşamında- hakkını mutlaka alacaktır”..

– Şeytan diyorsunuz…şeytanı da Allah yaratmış, o da kendi görevini yapıyor…şeytan Allahdan izn alarak insanları sınav ediyor…İşte şeytani insanlar dediyiniz sınavdan iyi çıkmayanlardı…Öyle değil mi?
– ŞEYTAN “sınav yapmıyor”.. Şeytan’da sınavda.. ama o, aynı zamanda, ALLAH’IN DOĞRU KULLARINI “yoldan çıkarmak için” izin verilenlerden oluyor.. “Şeytani insan” DOĞRU TERCİH değil, YANLIŞ TERCİH’ler yapanlar -dünyada kazanmış gibi görünseler de ASIL KAYBEDECEK OLANLAR- oluyor…İMTİHAN SONRASI, insan, dünyada yaptıklarının karşılığı olarak CEZA veya MÜKAFAT KAZANACAKTIR. İmtihan henüz bitmemiştir, sürüyor, bitmesi Kıyamet hadisesi/Big Crunch ile olacaktır.

– Kıyamet günü yaklaşıyor diyorlar..belki yaşatığımız şu haksızlıklar kıyametin başlanğıcı…
– Milenyumla/2000’li yıllarla birlikte KIYAMET öngörüleri hemen her alanda önümüze konulmuş bulunuyor. Bunun sebebi “Fundemantalist Hıristiyan Siyonistlerin”, her Milenyum başında “Mesih-İsa beklemeleri ve Tanrının Krallığı”nı kurma inançları oluyor. Yeni Milenyum’un “ilk çeyreğinde” olduğumuz için Kıyamet hurafeleri havada uçuşuyor, yaygınlaştıkça yaygınlaştırılıyor. Maya Takvimi hurafeleri, Nostradamus ölüsü diriltiliyor, “2102-14 tarihi”, insanlığın önüne Kıyamet Tarihi” olarak konulmuş bulunuyor. Onların bu iddiları var diye, “Kıyamet olmayacağı için” de, bu hurafe iddianın yerine bu defa; “Yeni Çağ” başlayacak deniliyor. Sizin “haksızlık”olarak nitelediğiniz olaylar, Firavunlar döneminde de, Nemrud döneminde de, Roma döneminde de vardı, kısaca; her dönemde yaşandı, her devir zulumle de yaşanıp bitti. “Haksızlıkların”yaygın olması “Kıyamet alameti” olsaydı, asırla öncesinde “Kıyametin” yaşanması gerekirdi. Demek ki, haksızlıklar ‘Kıyamet alameti’ olmaz. “Kıyamet tarihini” KİMSEler BİLEMEZ. Bu “hem bilimin, hemde Kur’an’ın” önermesidir. ‘Kıyamet Alemetleri’ diyebileceğimiz hususlarda ancak, “Kıyametin yaşanması sırasında” görülecektir, yoksa, onlarca yıl, asırlarca yıl öncesinden yaşanmayacak, bilinemez.. Her kim ki, bir “Kıyamet tarihi” veriyor, İslam dinine göre, “bir yalancı” olur, başka bir şey olmaz. Kıyametin zamanı, “Allah’ın dışında kimse tarafından bilinemez”..

– Aslında haklısınız…Ama ne yazık ki, cahil düşünenler çok…peki o zaman cahil düşünenleri nasıl inandırmak gerekir…
– Cahil düşünenler çok diyorsunuz ama, asıl cahiliyet, “okumuş-eğitimli kimseler arasında” daha yaygın olarak bulunuyor. Onlar, ÖNCÜ, ÖNCER OLMASI GERKEN İNSANLAR “cahil/BİLGİSİZ” oldukları için de “HALK CAHİL” bulunuyor… Ben herşeyin “BİLGİ/lenmek” ile düzeleceğine inansam da, tarihen de biliyoruz ki, cahiliyet her dönemde “çoğunluk” olmuş, hâlen de çoğunluk olarak bulunuyor. Okumak demek BİLGİLENMEK demek değildir, “OKUNMASI GEREKEN ŞEY”okunursa eğer “BİLGİ KAZANILIR”.. Ne yazık ki dei okunması gereken şey okunmuyor, kimse de “GERÇEK BİLGİ”nin peşine düşmüyor. “Gerçek Bilgi”, kaybettiğimiz hazinemiz oluyor. “Sahte Bilgi”, hakimiyetini sürdürüyor. Öyle olduğu için de zaten, sizin şikayetçi olduğunuz “haksızlıklar” yaşanıyor. Bizim, “cahiliyeti inandırmak” gibi bir misyonumuz yok, olamaz da.. Biz sadece, BİLGİMİZİ PAYLAŞIRIZ, tebliğ yaparız; kişi alır veya almaz. Peygamberlerin “ikna edemedikleri” insanlığı bizim düzeltme gibi bir iddiamız da olmamalı, olamaz da… Çünkü, “cahiliyet” hâli, “Kıyamete” kadar yaşanacaktır…

– Bu konuda size hak veriyorum….Aslında cahili cahil yapan dini eğitim görübte yanlış dini tebliğle uğraşanlardı..demek ki, dini eğitimle uğraşanlar arasında eğitim seviyesi çok düşük…
– Sorun sadece “din eğitimi” görmüş olanlarda değil, siyaset dahil, her alanda BİLGİ SAHİBİ İNSAN düzeyi çok düşük.. Dahası, İslam dininde “ruhbanlık” diye bir sınıf yok ki, “Din adamı/İlahiyatçı” denilenlerin “bizden daha fazla” bilebilecekelri şartı olsun.. Zaten,sadece bugünkü ilahiyat ilmi ile de, Kur’an’ın ESASI da bilinmez. Bir “Müslüman”, BİLMEKLE MÜKELLEFTİR.. içinde bulunduğumuz hallerle ilgili “bilgiyi” bilmek zorunluluğumuz var.. Sorun,”eğitimin” düşük olması değil, “olması gerekenin, eğitim olarak verilmemesi” oluyor. Dahası da şu olsun.. “Dünyada neler olup bittiğini bilmeyenlerin”, ne siyasetçi, ne din adamı, hatta bir spor kulübü idarecisi bile olmaya hakları yok bence.. Olmaları da “haksızlık” oluyor..

– Bilyormusunuz hocam, korkunc tarafı daha var: kendi mesleyinde iş bulmayan başka bir meslek üzere çalışıyor…..sanki herkesin yeri yanlış…belki bu yanlışlıklar da hayatı kötü etkiliyor?
– Meslek yanlışlıkları hayatı kötüleyen değil..Baştaraflarda söylemiştim; İNSAN “OT DEĞİL” Kİ.. “FITRAT/Yaratılış” sözkonusu.. Düşünebiliyor musunuz, psikolg insan davranışları üzerine sözsahibi ama, o psikologu da yaratan “Gerçek Sanatkâr/Tanrı, yarattığı eseri/insanın davranışları için söz söyleyemiyor! İnsanoğlu, eğer,”fıtrata” göre iş davranış göstermezsehiç bir zaman “KALICI huzur ve mutluluk” yaşayaamz, yaşanmakta olan hâl de bu olumsuszluk oluyor.. Çünkü, insnaın, “nasıl davranırsa daha mutlu olacağını en iyi onu “Yaradan” bilir.. Sizin sıklıkla vurguladığınız “Haksızlıkların” doğmasının sebebi de bu, yoksa, “başka meslek üzerine konuşmak” değil; “fıtrata uygun” iş yapmama oluyor. Ayrıca da; kişilerin “mesleğinin dışında iş yaptıklarının olumsuz olduğu” düşüncenizi yanlışlayan örnekler de pek çok. Einstein ve Edwin Hubble’ı örnek verebiliriz mesela. Einstesin’ın başarısı ortada, ama o, “Büro memuru”ydu. Edwin Hubble ise, “kainatın genişlediğini” buldu ama astrofizikçi değil, hukukçu, hatta boksördü bile diyebiliriz. Ben 25 yıllık mühendislik hayatımda,”iki cümle” yazıyı bile okuyup anlayamayan mühendisler çok gördüm.. Kişinin “Mühendis diploması” olması onun iyi mühendis olduğunu göstermez ya da ülkemizde pek çok sayıdaki profesör bulunsa bile ortalıkta “gerçek bilimadamı” görülemeyişi de bunun gibidir. Kısaca, her kesin “yeri yanlış” değil, YANLIŞ OLAN “ZİHNİ YAPIMIZ”.. Zihni Yapımızın “KİRLİ” olması, “Sahte Bilgi” ile dolu olması.. Bu sebeple “kirli zihinli” çevrecilere de seslenelim, “KİRLİ OLAN İNSAN ZİHNİ TEMİZLENMEDEN” çevre/mekan temizlenemez.. Hayatı/Yaşamı kötü etkileyen bu; insanoğlunun “olması gerekenden, sahip olması gereken BİLGİ’den” uzakta olması.. Beslendiği iklimin “yanlış/kirli” olması asıl sorun oluyor..

– Cevabınıza uğgun bir sorum daha olcak. Eski dönemde dürüst, namuslu insanlar çoktu…Şu dönemde namuslu insanlar çok az…hatta fazlasıyla az…ne deyişti?
– Eskiden namuslular çoktu, şimdi az, düşüncesi, ne istatiksel olarak doğrulanmış bir şey, ne de tarihsel olarak doğru bir ifade…Her dönemde “zulmeden ve ezilen” olmuş, hatta baskın olma hali de hep “zulmedenler” tarafı olmuştur.. Yaşama bakarken de, daha önce ifade ettiğim gibi, “TEK SAFHALI” DEĞİL, “İKİ SAFHALI YAŞAM YAŞANILIYOR” şeklinde bakmak gerekiyor.. Yaşama “iki devreli” bakılmadığı, “Tek devre” yaşanılıyor gibi bakıldığı için sorun yaşanılıyor; soru da bu yüzden yanlış olabiliyor. İnsanlık tarihi ESAS olarak hiç değişmedi, değişmeyecek..Her dönemde HABİL(İyi)LER ve KABİL (Kötü)LER hep olacak.. BU hiç değişmeyecek. Bu sebeple, “Kötüler/zulüm” var diye yaşama küsmeyeceğiz, biz “iyi’ye olan TERCİH’imizi devam etmeyi yine de sürdüreceğiz… Çünkü, HABİL (İyi) hâlâ ÖZGÜR, KABİL (Kötü) olan ise hâlâ da KATİL..

– Hocam ne yazık ki, artık iyiler mücadele aparmak gücünde değil, geri adım atıyorlar…güc tükenmiş yani…nasihatlar bile işe yaramıyor…
– Bakış açınızda, haliyle sorularınızda hep “ümitsizlik” var, bu doğru bir ‘Tercih’ değil.. Okunacak ender mütefekkirlerden biri olan Mehmet Akif Ersoy rahmetli; “Ati’yi/geleceği karanlık görüp azmi bırakmak, en alçak ölüm varsa budur ancak” diyor… Güç dediğiniz mücadele, ancak GERÇEK BİLGİ ile yapılabilir.. “Gerçek Bilgi” sahibi olunmadığı için “azim” de bitiyor, yeis başlıyor. Biz, “Kur’an’ın bildirilerinden” biri olan, “Üzülmeyin gevşemeyin, inanıyorsanız üstünsünüz” ayetini içselleştirmiş insanlarız; mücadele gücümüz, azmimiz hiç bitmez, bitmesine izin verilmez!…Yaşama nasihatlerimizi muhatabımızın “alıp almaması” üzerinden; paylaşımlarımızda “ilmimizin zekatını” verirken, karşı tarafın “kabul edip etmemesi” üzerinden bakmayız; “Balık bilmezse, Hâlık bilir” anlayışına sahibiz;bu ahlak, bizi her dem “diri/azimli” tutttuğu gibi, “gerçek zaferin” de ancak bizim olacağını bize müjdelemektir. “Selam olsun” bu mücadeleyi verip de kazanmışlara, kazanacak da olanlara…

– Kazanmak iyi bir şey kim istemez ki…ama hep kayb ederek umutsuz olursan..o zaman ne yapacaksın-bu gibi sorular artık toplumu rahatsız ediyor…ama toplum dediyim genellikle gencler…umutsuz gencler…
– Tekrarlanan “umutsuzluk” soruları, sahibini yorar, beni değil..Yaşamı tıpkı bir “futbol maçı” gibi düşününüz.. Takımların herhangi bir tanesi, “İlk Devreyi” önde bitirmiş olsa da, maçı “kazanmış” sayılmaz.. Kazanmak ancak, maçın “ikinci yarısını” galip bitirmekle oluyor. “İlk devrede” mağlup durumda olan, mağlup diye üzüntüye kapılıyorsa, bu onun “bilgisizliği” sorunu olarak ortaya çıkar. Bizim “kazanmışlar veya kazanacak olanlar” dediğimiz, “İkici Devreyi” kazanacakları için, esasta; “mağlup edilemeyenler, Gerçek Kazananlar” oluyor.. Bu “düşüncede” ümitsizlik yer bulamaz, doğru olan da budur.. Kimileri, “gençler” deyip dursalar da, babaları ne ki, “gençler” deyip duruluyor, biz “İYİ” OLURSAK ancak, gençlerimiz de bizden örenek alıp/kullanıp iyi olabilir…Umutsuzluk için şöyle bir tarif de yapayım.. Diyelim ki, kişi, “48 beden” giyen bir kadın veya erkek sözkonusu.. Siz o kişiye, daha büyük bedeni olan “52”yi veya daha küçük beden olan “44”ü beden elbise giydiremezsiniz.. Eğer “giydirirseniz”, o elbise ya “geniş” ya da “dar” gelir… Söylmek istediğim şu ki, “huzursuzluğun-ümitsizliğin” asıl sebebi budur. “Verilmesi gereken/beden” verilmezse/giydirilmezse”huzursuzluk” doğar..Sizin “Umutsuzluk” dediğiniz hâl bunun için ortaya çıkar… “Olması gerekenin” olmaması durumunda “olan”, “olmaması gereken” olur; sizin sıklıkla şikayette bulunduğunuz hâl de budur…

– Ben şikayetçi deyilim..sadece hayat çok yorucu, sanki anlamını kayb etmiş gibi..aslında çevremizde olan bir sürü haksılıklar nedeni ile de ola bilir…Şu dönemde suçlu hep suçsuz, suçsuzsa hep suçlu durumda…
– Mademki kişiselleştirdik, “kişiselliğim üzerinden” sorunuzu cevaplayayım.. Bütün dünyanın; BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’e üye ülkelerin kabul ettiği, Türkiyemiz’de de kabul görülüp, ülkelerin “tarım ve enerji politiklarının” değiştirilmesine zemin hazırlayan “KÜRESEL ISINMA, VAR” iddiasını, ülkemde “yalanlayan” ve arkaplanının “tuzak” olduğunu ortaya koyan TEK ESER bana ait.. Dünyadakiler de dahil, binlerceden fazla “bilimadamı denilenlerinde” illeri sürdüğü, “Küresel Isınma VAR” İDDİALARINA karşın, bu ülkede “YOK” deyip bunu kitaplaştıran “TEK YAZAR”ım.. Bu görüşüm de “kesin/doğru”, kimse de aksini yalanlayamaz. Yani, normalde çok büyük bir başarı benimki. Peki de ne oldu? Bu “başarım” ülkemde ülkem için ne ifade etti (-İLEMAM’ın hakkını yiyemem, 2011 yılı ilimdalında başarı ödülü verdiler, o bir tarafa). Bizde, proflar…”bilimadamı zannedildiği” için de, “koca bir hiç” diyebilirim.. Ama, tanıyanlar biliyor zten, bu durum, bende, en küçük bir “üzüntü” meydana getirmiş değil. Çünkü, “BEN ne/kim olduğumu biliyorum”.. Sorunuzun cevabı da işte bu noktada… “KİŞİ NE/KİM OLDUĞUNU BİLEMEZSE NASIL HAREKET EDECEĞİNİ DE BİLEMEZ”…Haliyle de sakinleşemez.. Kendinizde “suç” aramayınız, bu düşünceniz hiç doğru değil; cevabım sizi sakinleştirsin! Yapmamız gereken şey, “BİLGİ SAHİBİ” olmak için MÜCADELE VERMEK ve de SABR ETMEK olmalıdır.. Çünkü, ancak “(Gerçek) BİLGİ” insanı güçlü ve mutlu yapar.. Sabr da, “mağlubiyet değil, mücadele etmektir, sakinleşmek için de”…

– Sizinle röportaj yaparken zaten sakinleşir, hatta okurlarıma sunarak onları da sakinleştiririm. Aslında yazar olarak çalışmak vede insanları konuşturmak benim görevim olmakla beraber hem de silahım…ben bu silahı kullanmasını iyi bilirim bence…Sizi sinirlendirerek konuşturdum ya…
– Hiçkimse karşısındakinin “kalbini” bilemez. Beni sinirlendirdiğiniz düşüncesini nereden çıkardınız (?) bilemiyorum, hiç yok… Biz, “Bilgi ve sabr”ı silah yapmışken bu hiç olmaz.. Tüm ülkemde hemen hiç kimsenin –en azından ortallklardakilerin- benimle “bilgi” konusunda konuşamayacaklarını da biliyorken mi snirileneceğim ki (tebessüm).. Bizim gibilerin tek sıkıntısı, “Gerçek Bilgi”nin bulunmadığı yaşadığı toplumsal yapıdan dolayı “eziyet” çeken “ilim ehlinin” durumuna benzer.. Kimsenin “Bilgi” isteği yok.. Bilgi’nin olduğu yere de “Hicret” edemiyoruz, çünkü, insanlık zaten “20-21’nci asrın cahiliyetini” yaşıyor. “Ölüm YENİDEN DOĞUŞ içindir.. “Ölümü ALACAK olan, YAŞAMI veren olacaktır, “Ölüm” için de Sabr.. Yüce Kur’an’ın, “Vel asr” Suresi size de yetsin.

– Her şey için teşekkür ediyorum hocam….
– Rica ederiz efendim…


ULDUZE QARAQIZI
ulduzqaraqizi@gmail.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.