AVAZIN GÜZEL, OKUDUĞUN KURAN OLSA… - Haber 1Haber 1

AVAZIN GÜZEL, OKUDUĞUN KURAN OLSA…

11 Mart 2013 - 10:42

ABONE OL

Yaratıcılığına sayqı duyduğum yönetmenlerden biri qazetelerden birine verdiyi röportajda demiş : ” Koyun bile bizden cesaretli, çünki başına bıcak çekilen zaman son defa da olsa kasaba karşı çıkarak itiraz edip kendini savunmak istiyor. Ama biz onu da becermiyoruz”.

Kusura bakmayın, niyetim hiç de kendimizi koyunla kıyaslamak deyil, sadece çoğu zaman konuşmaktansa, itiraz etmektense susmaya üstünlük verdiyimiz için yönetmenlerimizden birinin hala 90.yıllardakı fikrini örnek olarak yazdım. Yönetmenin ismini çekmiyorum, çünki bir zamanlar sinema oyuncusu olarak çekildiyi filmlerde, sonralar yönetmen olarak çektiyi filmlerle hep seyrcileri düşündürme gücündeydi. Ne yazık ki, bahs ettiyim yönetmen 90.yıl olaylarında politikayla uğraştığından dolayı uzun yıllar sinemadan ayrı kalmış. Onu politikadan uzaklaştıran kişilerden biri de ben olduğum için ismini çekmekle ona kıyamam. Çünki o sinemamıza lazım bir yönetmen…

Ne dersiniz deyin, ama her kes kendi işiyle uğraşırsa, her kes kendi işinde becerikliyse, her kes kendi işinde milleti için hayırlı işler göryorsa o zaman biz, biz olmayı beceririz. Doğru, çoğu zaman bizi, biz olmaya bırakmıyorlar, ama yine de esas olan senin bir fert olarak ne istediyin…

…Önemli olan budur, sen ne istiyorsun, somut olarak maksadın ne, ne uğruna mücadele aparıyorsun, ülken, devletin, milletin senin için ne demek, onlar için neler yapmak istiyorsun? Bu maksad karşıya koyularsa, o zaman hayatın anlamı da deyişir, senin hayatının anlamının deyişmesi demek, senin çevrenin hayatının anlamının deyişmesi demek, çevrenin hayatıysa milletinin hayatı demektir.

Bilyorum, okurlar “Avazın güzel, okuduğun Kuran olsa” diye laf söyleye bilir. Ama yemin ederim ki, biz tembel, cesaretsiz, olmazsak hayatımızı deyişdire biliriz. Doğru hayatımızı engelleyenler, bu azmış gibi bizleri korkak, bağlı duruma getirenler, bir işde ne kadar becerikli olsakta bize karşı çıkarak kendi yakınlarını çevrelerine toplayanlar da az deyil.
Mesela bir defa haber proqramlarında çok ilginc bir sahne seyr ettim. Belediye başkanlarından biri 4 çalışma yeri için müsabaka ilan etmiş, onlarla kişi (tabii işsiz kişilerden bu müsabakanı duyanların hepsi oraya katılmış) müsabaya katılarak kısmetlerini bir denemişler. Sonucda 4 iş yeri belediye başkanının akrabaları tarafından kazanılmış. Bilyorum, bu yerde “çok komik” diye güleceksiniz. Ama vallahi de, billahi de belediye başkanından soranda: “neden iş yerlerini diğer işsizler deyil, sadece sizin akrabalar kazanmış”, o gülerek “çünki onlar da işsiz, onların da çalışmaya ihtiyacı var” diye sanki haklı olduğuna her kesin dikkatini çekmek istemiş.

Doğrusu arkadaşlar bu sahneni izlediyim zaman bana sizin kadar da ilginc gelmedi. Belki de ondan dolayı Azerbaycanda böyle düşünen görevliler binlerce çok. Her görev masasında oturan başçılar çevresine sadece akrabalarını cemediyor. Hatta öyle çalışma yerleri var ki, başçını mecburi olarak görev masasına oturtarak kendileri için daha geniş imkanlan yaratıyorlar.

Umarım bu makamda dünyaca ünlü besteci, yazar, Opera sanatınln yaratıcısı, aynı zamanda yazar Üzeyir Hacıbeyovun 1909.yıl 30 aralıkta “Hakikat” qazetesinin 5. sayında yazdığl makaleden bir hisse dikkatinize çekmek yerinde olur.. O demiş: “Bir toplum yaratırız. Bu topluma bir kişi, tedbirli, akıllı başkan, iyi iş beceren biri lazım. Kimi seçelim? Bakalım, görelim içimizde kim iş becerir, kim tedbirlidir onu, hayır, kim “ağa”dır onu. Çabuk “ağa”nın eteyinden tutuyoruz ki, “gel, topluma başkan ol”! “Ağa” diyor: – Cemaat, kusura bakmayın, ben başkanlık görevini beceremem. Biz diyoruz: – Hayır, bu nasıl söz, bu nasıl tevazu? Dünyada öyle bir görev varmı ki, siz becerimiyorsunuz?! Siz her şeyi beceriyorsunuz, çünki “ağa”sınız. “Ağa” defalarca etiraz etse de biz yine de ondan el götürmüyoruz ve diyoruz: – kusura bakma, ama milletin hatırı için başkan görevini kabul etmelisin. Sen kabul etmezsen millete yazık olur. Nihayet “ağa”nın kalbi kövrelir ve görevi kabul ediyor. Başkan olduğu günden de ağa ağalığında kalıyor, işler de yine de iş olarak kalıyor, biz de seviniyoruz ki, “ağa”nı başçı seçtik. Ya onu seçmeseydik, ne olurdu, vallahi bize gücenirdi”.

Bu bir yazarın hala gecen yüzyılın evvelinde görüb tanık olduğu, bu azmış gibi gördüklerini hiç korkmadan açık şekilde düşünerek yazdığı fikirlerdi. Farkında deyilmisiniz, yüzyıl önce denilen firirler bu gün de bizlerin dertli yerimiz. Biz kimlerisi “ağa” seçiyoruz, mecburen onu “ağa” olmaya heveslendiririz. Sonuc ise gözümüzün önünde. “ağa” seçtiyimiz kişiler oturdukları görev masasına layik deyiller. Çünki onlar namuslu bir ailenin terbiyesiyle büyüyen, milletini, vatanını seven, onun mücadelesine katılan, kübarlığı koruyub saklayan asıl Ağa deyil, mecburen, bir kaç kişinin lafıyla, desteyiyle seçilen, şerefli insan sözünün bile ne olduğunu bilemeyen “ağa”dır. Fark çok büyük, fark büyük olunca da sorunlar daha çok oluyor. Sorunlar çözülmeyince de her şey, ama her şey hep aynı olarak kalacak. Mutlaka sorunları çözmemiz lazım…

ULDUZE QARAQIZI
ulduzqaraqizi@gmail.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.