
İSTANBUL (AA) – MAJİ Art Gallery'nin hayata geçirdiği "Galeride Karşılaşmalar" serisinin mayıs ayı konuğu yönetmen, yazar, müzisyen ve ressam Mehmet Güreli oldu.
Galerinin Nişantaşı Şubesi'nde gerçekleştirilen serinin moderatörlüğünü, gazeteci ve film yapımcısı Ali Demirtaş üstleniyor.
Etkinliğe katılan Güreli, sanat yolculuğunu, üretim pratiklerini ve çalışmalarının ilham dolu hikayesini katılımcılarla paylaştı.
Hayatta olumsuz şeylerin yanında olumlu şeylerin de olduğunu dile getiren Güreli, "Ben biraz pozitivistim. Geçen sene bir ameliyat geçirdim fakat hastaneden çıkar çıkmaz bir film yaptım, iki sergi açtım. Kitabımı bitirmeye çalışıyorum. Şimdi de bir sürü senaryo çalışmaları yapıyorum." diye konuştu.
Güreli 10 yaşında film yönetmeni olmaya karar verdiğini dile getirerek, şunları söyledi:
"Dayımın Fransızca dergileri vardı. Fransızca da anladığım yok. Cihangir'de beraber oturuyoruz. O işe gidiyor. Ben onun odasına giriyorum. O zaman 5-6 yaşındayım. Dalıyorum odaya, dergileri karıştırıyorum. Ben onları karıştıra karıştıra… Sonra dayım bana bir defter verdi. 'Aklına geleni yaz.' dedi. Bir şeyler sezdi herhalde. O deftere ben film yazmaya başladım. Yönetmenlerden Alfred Hitchcock ile başlamışım. Hala defter devam ediyor, biliyor musunuz? 60 seneyi geçti. Hala yazıyorum. Aşağı yukarı 250 tane yönetmen oldu. Hala orada yanına notlar alıyor, yıldız koyuyorum falan. Sinema maceram böyle başladı."
– "Bazen çok sevdiğim insanlar üzerine filmler de yapıyorum"
Ailede herkesin sanatla uğraştığını belirten sanatçı, resim ve yazıyla ilgilendiğini, yazdıklarını dayısı Salah Birsel'e okuttuğunu anlattı.
Mehmet Güreli, 17 yaşında "İpana 21 Puan Bilgi Yarışması"na katıldığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Orhan Boran zamanları, İpana'yı bilen vardır içinizde. Sinema tarihinden soruları cevaplayarak büyük bir para alıp ilk gitarıma sahip oldum. Okula geldiğim zaman, 'Dün akşamki sen miydin?' dediler. Neredeyse döveceklerdi beni. 17 yaşında görmediğim filmlerden imtihan ediyorlar. Sorduğu sorular Erich von Stroheim falan, hiçbirinin filmlerini görmemişim. Bunların cevaplarını veriyorum ben. Çıktığımda böyle yüzüm kızarmıştı, utanmıştım. Salon da alkıştan yıkılıyordu. Orhan Boran da şaşkına dönmüştü. Türkçeyi mesela Orhan Boran'dan öğrendim. O kadar güzel İstanbul Türkçesi konuşan biriydi ki. Onun programlarını özellikle izlerdim."
Sinemada uzun metraj çalışınca daha çok mutlu olduğunu ifade eden Güreli, "Bazen çok sevdiğim insanlar üzerine filmler de yapıyorum. Onlar da mutlu ediyor beni. Belgeselci tarafım da var ama uzun metrajcıyım aslında. 'İstanbul'a Yolculuk' diye bir film yapmıştım. O, 70 dakikaydı. Orada da İstanbul'a gelen yazarları onar dakika anlatmıştım. Onun ayrı ayrı bölümlerini çok severim mesela. İstanbul'a gelip çok güzel yazılar yazmış insanları bulmuştum. Sonra onu kitap haline getirdi başka kişiler. Fikri çaldılar benden ama orada çok iyi yazarlar vardı." şeklinde konuştu.
Güreli, müzikten hiçbir zaman kopmadığını vurgulayarak, "Kimse Bilmez" parçasının çıkış sürecine ilişkin şunları dile getirdi:
"Kimse Bilmez'i sahnede Latince söylüyordum. Bongo çalıyordum o zamanlar. Onun sözleri yoktu. Sözlerini atıyordum. Latince ve İspanyolca karışımı bir dil yaratmıştım. Kimse ne dili olduğunu anlamıyordu ama ben bongo ile 'Kimse Bilmez'in müziğini yapıyordum. Gitarlar, saksafonlar çalıyordu. Yıllarca biz bunu sahnede çaldık. Bir plak yapıyordum o sırada, Yağmur albümünü yapıyordum. Ömer Hayyam açıktı önümde. Birkaç cümle aldım. Onları söyledim. Baktım, oldu. Sabahleyin stüdyoya gittim. Bir sefer çaldım bitirdim. Olmadı, bir daha söyleyeyim dedim. 'Yok.' dediler, beni stüdyodan çıkarttılar. Orada bir kız arp çalıyordu. O ağlıyordu bu şarkıda. 'Bu şarkı ne oldu böyle?' dedim. Gözünden yaşlar gelmiş. Bazı şeyler kısmet diyesim geliyor. Ben bu hikayeyi şimdi anlatıyorum. Bana yaparken anlat desen bir şey anlatamam sana. Aldı başını gitti. 80 milyon tıklaması var. Başka firmalar kazandı yalnız. Ben çok az para kazandım o işten."
Program, katılımcıların sorularının cevaplandırılmasıyla sona erdi.