Yargıda deprem var! - Haber 1Haber 1

Yargıda deprem var!

12 Mart 2015 - 17:28

ABONE OL

7 Mart 2015. Adalet Bakanlığında devir teslim töreni. Milletvekili genel seçimleri nedeniyle istifa eden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, görevini Bakanlık Müsteşarı Kenan İpek’e devrediyor.

Yeni Bakan Kenan İpek konuşuyor: “Bundan sonra yapacağımız çalışmaları yargı reformu strateji belgesinde hazırladık. İnşallah çok yakın tarihte Bakanlar Kuruluna geçtikten sonra yol haritasında aynı zamanda takvimlendirerek bundan sonra 4 yıl içerisinde Türk yargısında ve adalet sisteminde yapılması gerekenleri hep beraber yapacağız”.

“Ben inanıyorum ki bu çalışmalardan sonra yargıya olan güveni artırmış olacağız. Bunu yargı mensubu olarak kabul etmemiz mümkün değil. Türk milletinin yüzde 20’sinin yargıya güvendiği bir ortamı biz kabul edemeyiz. İnşallah hep beraber bu oranı yükseltmiş olacağız.”

TÜRK MİLLETİNİN YARGIYA GÜVENİ YÜZDE YİRMİYE İNDİ

Yeni Bakanın devir teslim törenindeki konuşmasında kilit cümle: “Türk milletinin Yargıya güveni yüzde yirmiye indi. Bunu kabul etmemiz mümkün değil”. Durum korkunç. Türk milletinin “adil yargı” talebi demek ki yüzde seksen. Bu duruma nasıl geldik?

“PARALEL YARGI” TÜRK MİLLETİNE İHANETE DÖNÜŞTÜ

Türkiye’de yargının geçmişten gelen çok karanlık sayfaları var. Kendine “yargıç” sıfatı veren insanlar “Türk milleti adına” Cumhurbaşkanını, Başbakanı, tüm bakanları, tüm iktidar partisi milletvekillerini sanık sıfatıyla karşılarına oturttular. Hakaret ettiler. Yalan delillerle, iftiralarla ölüme mahkum ettiler. Başbakanı, Dışişleri Bakanını, Maliye Bakanını cellada teslim ettiler. Astırttılar. 1961 Yassıada mahkemelerinden bahsediyorum. Sözde adı mahkeme. Esasında bir ortaçağ enkizisyon işkence salonu. Sıfatları Yargıçtı. Yaptıklarının fevkalade bilincindelerdi. “Elime düştün bir kere. Seni öldüreceğim.” Öldürdüler de. Başbakanı, iki bakanıyla birlikte cellada teslim ettiler. Bunlar Yargıç değildi. Olan bir cinayetti. Öldürenler caniydi. Bütün bunların sözde hukuk adına yapılması Türk hukukuna korkunç bir siyah leke olarak kazındı. Bu Frankeştayn hukuk bitti mi?

Öncesi de var: Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük şairlerinden olan Nazım Hikmet’in hayatı karartıldı. Gençliği zindanlarda geçti. Sözde Yargıçlar “Türk milleti adına” Türkiye’nin en büyük şairlerinden birinin hayatını kararttılar. Şiir yazdı diye.

Sonraları da var: Avrupa’nın en büyük şehri, mega kent İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını resmi ders kitaplarında var olan bir şiirden birkaç satırı okudu diye koltuğundan aldılar. Zindana attılar.

Öldürdükten sonra Menderes’i mezarından çıkarıp onu devlet töreni ile yeniden gömmek hukuk adına onu öldürenlerin Yargıya sürdükleri kara lekeyi silmeye yetmez. Vatan hasretiyle yurt dışında ölen şair Nazım Hikmet’in mezarını Türkiye’ye getirme talebi onu yargılayan Yargıçları affettirmeye de yetmez. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını bir şiir okudu diye hapis edenlerin Türkiye’yi uygar dünyada karalamaları da yargının bu ayıbını zamanla unutturmaya yetmez. Çünkü bu tür cinayetleri “oldu bir kere” diye geçiştiremeyiz. Çünkü bu durumlar devam eder.

Devam etti de. Normal herhangi bir meslekte affedilmeyen bu tür olaylar yargıda cezalandırılmadı. Hastalarını öldüren bir cerrah düşünebiliyor musunuz? Ama yargıda bu oldu. İftira ve yalan delillerle bir Başbakan asıldı. Ve yargıçları konuştu: “sizi buraya getiren irade”. Ya hukuk? Şerefli bir yargı mensubunun kendi ülkesinin Başbakanını yalan delillerle, iftiralarla öldürülmek üzere cellada teslim ettiklerini düşünmek bile korkunç. Ama yaptılar.

Ve sonrası da var. 17 – 25 Aralık darbesi ve sonrası Türkiye’de maalesef “Yassıada’nın” bitmediğini, devam ettiğini gösterdi. Hedef sadece dört Bakan değildi. 1961’de olduğu gibi iki Bakan değildi. 2013’de hedef aynen 1961’de olduğu gibi Başbakandı. Hatta bütün ailesiydi. Geçmişten gelen Frankeştayn bir paralel yargı olarak sürüyordu. Duracak gibi de gözükmüyordu.

YARGIDA DEVRİM: “PARALEL TEHLİKEYE KARŞI TAM BAĞIMSIZ HUKUKÇULAR” HAREKETİ

Yargıda değiştirilemez gibi gözüken, bir kader gibi gözüken “kurşun gibi ağır hava” bir mucize gibi girişimle kökünden sarsıldı. Sis dağıldı, güneş ışığı ortalığı aydınlatmaya başladı. Bu bir deprem, daha fazlası bir devrim. Türkiye’nin çağdaş dünyaya karşı en geri sektörü yargı üzerindeki ölü toprağını atmaya başladı.

Neden bahsediyoruz? Çok önemli bir hukuk girişiminden, bir medeni cesaret, bir sivil toplum mucizesinden. Başlatanları kutluyoruz. Bir tarih yazıyorlar.

Girişim: Paralel Yapı tehdidine karşı internette kurulan 847 üyeli ‘Paralel Tehlikeye Karşı Tam Bağımsız Hukukçular’ grubu, Paralel çete tehlikesine dikkat çekip yapılan hukuksuzlukları anlatmaya başladı. Bir grup hâkim ve savcı, Paralel Yapı’yla mücadele etmek için Facebook’ta “Paralel Tehlikeye Karşı Tam Bağımsız Hukukçular” adlı bir grup kurdu.

Grup, Paralel Yapı tehlikesine karşı, yargı camiasını bilinçlendirmeyi amaçlıyor. 847 üyeli grupta, yapının hukuksuz işlerini gösteren paylaşımlar yer alıyor.

Grup üyeleri arasında HSYK 2. Daire Başkanı Mehmet Yılmaz, HSYK 3. Daire Başkanı Metin Yandırmaz, üyeler Ramazan Kaya, Mehmet Durğun, Ömür Topaç, Turgay Ateş ve Genel Sekreter Bilgin Başaran’da var.

“Paralel kötülükler unutulmamalı ve unutturulmasına izin verilmemelidir.” Bu cümle bu medeni cesaret girişiminin adeta sloganı. Türk yargı tarihinin altın sayfaları yazılıyor.

Basına yansıyan, sitede yayınlanan paylaşımlar yargıdaki bu depremin gerçek bir devrim olduğunu ve devam edeceğini gösteriyor.

Bu yaklaşımlardan örnekler:
“Yargının kurtuluş savaşı kazanılmıştır: Vakit safları sıklaştırma ve bağımsızlığı güçlendirme zamanıdır.”

“Adliyelerimizde hukuk ve adaletin tam işleyebilmesi için bu grubun tamamen karar mekanizmalarından uzaklaştırılması şart! Yılmak yok, mücadeleye devam!”

“Paralel İhanet Çetesi, işi artık suikast planları yapmaya kadar götürdü. Sonlarının yaklaştığını anladılar.”

E- İŞBİRLİĞİ TÜRK YARGISININ ZİRVESİNDEKİ İNSANLAR TARAFINDAN KURULDU

Hatırlatalım. Girişimin grup üyeleri arasında Türk yargısının zirvesi var. HSYK 2. Daire Başkanı Mehmet Yılmaz, HSYK 3. Daire Başkanı Metin Yandırmaz gibi. Bir tarih yazıyorlar. Türk yargısındaki kara sayfaları tarihin çöplüğüne atmak için medeni cesaret gösteriyorlar. Kendilerini kutluyoruz.

PARALEL YAPI TÜRKİYE’YE BÜYÜK KÖTÜLÜK YAPTI

Kamuoyu paralel yapıyı sadece Başbakana ve hükümete bir darbe girişimi yapmakla suçladı. Oysa operasyon çok daha derin ve çok daha genişti. “Kumpas” uluslararası boyutta ve büyük çaptaydı. Bu örümcek ağı bir cadı kazanı kaynatmaya başladı. “Bugün bana yarın sana”. Hedef Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailesi, bakanları idi ama bu aysbergin görünen yüzüydü. Operasyon esasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm destekçilerini yok etmeyi hedefliyordu. AK Partiyi bölmek, kırk yıllık kader arkadaşlarını karşı karşıya getirmek ve Türkiye’nin tarihini değiştirecek bir büyük siyasi hareketin önünü kesmekti. Türkiye’nin büyümesini istemeyenler, ekonomisinin güçlenmesinden kaygı duyanlar çarenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisinin, partisinin, tüm taraftarlarının yollarının kesilmesini hedefliyorlardı. Yolları kesilmesi istenen insanlar arasında Erdoğan’a taraf bilim adamları, sanatçılar ve medya mensupları vardı. Bu sonuncular “linç” listesine alınmıştı. Bu liste canlı tutuluyor ve ellerine geçtikçe ele geçen elemanların neredeyse fiziken yok edilmesi hedefleniyordu. Ağır mahkumiyet kararları bir çoğunun zindanlarda ölmesine yol açacaktı. Ama bu “ahtapot” işi şansa da bırakmak istemiyordu. “Paralel çeteye karşı e-işbirliği” platformunda okuyoruz: “paralel ihanet çetesi işi artık suikast planları yapmaya kadar götürdü”. Gidişat Türkiye’yi uçuruma götürüyordu.

Paralel çete mücadelesini yurt sathına yaydı: Ankara’da hükümete karşı, İstanbul’da bilim adamı, sanatçı ve gazetecilere karşı. Ama bu arada Devletin yaptığı bir büyük hatadan azami ölçüde faydalandılar. Başlangıçta Devlet paralelle mücadele için paralel mensubu Yargıç ve Savcıları yurdun çeşitli yerlerine tenzil-i rütbe ile tayin etmişti. Oysa paralel bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabiriyle “bir kanserdi”. Bu tayinler sonucu kanser metastaz yaptı. Kötülükler doğuya ve batıya da yayıldı.

GÜNEYDOĞU’DA PARALEL FACİASI

Türkiye’de hükümet olanca gücüyle ülkeye huzur getirmek için çalışırken ve bunun için çözüme önem verirken Güneydoğu’da paralel yangına körükle gitti. Basında okuyoruz. Sabah gazetesi 5 Mart 2015 “paralel yargıdan çözüme algı operasyonu”
“Hükümet çözümde samimi değil” algısı yaratmayı amaçlayan Paralel yargı mensupları, gösterilerde molotof veya bomba atmamış kişilerin cezasını yarı yarıya indirmeyi öngören paketi görmezden geldi.
Paralel hâkimler, çözüm süreci kapsamında polise molotof ve bomba atmamış, silah kullanmamış kişilere yarı oranında ceza indirimi getiren yargı paketini uygulamayıp, çözüm süreci yasalarının ‘bir aldatmaca olduğu’ mesajını vermeye çalıştı. İşte Paralel oyunun detayları: Yasadışı toplantı veya gösteriye katılan ancak elinde kişilerin can ve mal güvenliğine zarar vermeyen sanıklar örgüt adına suç işledikleri gerekçesiyle 7 yıl hapisle cezalandırıldı. Bu şekilde cezalandırılan binlerce kişi, etkin pişmanlıktan yararlanmak istedi. Ancak etkin pişmanlıktan yararlanabilmek için örgüt üyesi olma şartı vardı. Ve bu durumdaki pek çok sanık, örgüt üyesi olmadıkları için etkin pişmanlıktan yararlanamadı.

MAZERET: TAKDİR YETKİSİ…

Bu tür mağduriyetlerin artması üzerine, çözüm süreci kapsamında 3’üncü yargı paketi çıkarıldı. 5 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren pakette, yasadışı gösterilerde yer aldığı için örgüt üyesi gibi cezalandırılan kişilerin cezasında yarı oranında indirim öngörüldü. Özel yetkili mahkemelerde görev yapan bazı hâkim ve mahkeme başkanları, çıkarılan yargı paketi doğrultusunda yarı oranında indirim uygularken, Paralel yargı mensupları ise çıkarılan yasayı kötü niyetli olarak kullandı. Mahkûmiyetlerde 20 gün veya 1 ay gibi komik indirimler uygulayarak, sanıklara ve sanık yakınlarına hükümetin çözüm sürecinde samimi olmadığı mesajını vermeye çalışan Paralel yargıçlar, buna gerekçe olarak da, “Kanunda takdir yetkisi hâkime bırakılmıştır. İstersem sadece 1 gün indirim yaparım” dedi. Paralel hâkimlerin ayrıca iyi hal indirimi, erteleme ve paraya çevirme gibi kararları vermediği de belirlendi. Çok sayıda sanık ve sanık avukatı, yasanın kötü niyetli uygulandığını belirterek HSYK’ya şikâyette bulundu. HYSK da ilgili dosyaları mercek altına aldı ve inceleme başlattı.

HAKİM SADECE 4 AY İNDİRİM YAPTI

Diyarbakır Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Mübarek E. örgüt adına suç işlemekten 7 yıl 6 ay hapisle cezalandırıldı. Ayrıca görevli memura direnme suçundan mahkûm oldu. Bu cezalar Yargıtay’ca onandı. 3’üncü yargı paketinde ceza indirimi öngörülmesi nedeniyle sanığın dosyasını mahkeme yeniden ele aldı. Mübarek E.’nin örgüt adına suç işlemekten aldığı cezası 7 yıl 2 ay 7 güne indirildi. Memura direnme suçundan aldığı cezada ise indirim yapılmadı. Sanık da, cezasının yarı oranında indirileceğini belirtip tutuklulukta geçirdiği süreyi hesaplayarak tahliye talebinde bulundu. Ancak mahkeme 24’te 1 oranında indirim yaptığı için tutukluluk halinin devamına karar verdi. Bu dosya da HSYK müfettişlerince incelemeye alındı.” Sabah 5 Mart 2015.

BATI TÜRKİYE’DE DE DURUM VAHİM

Tayin yoluyla İstanbul ve Ankara’dan batının güzel şehirlerine güya “sürülen” paralel yargı mensupları kötülüklerini batıya yaydılar. Herhalde emir aldıkları İmamlar öyle istemişlerdi. Şu veya bu sebeple önlerine gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan yanlılarını inanılmaz yalan ve iftiralarla çok ağır hapis cezalarına çarptırdılar. Burada şablon güneydoğunun aynısıydı. Sanık diye önlerine getirilen kişileri yalan ve iftiralarla “kanaat” üzerine inanılmaz ağır hapis cezalarına çarptırmak ve “iyi hallerini” göz önüne alarak hapis cezalarını sembolik birkaç gün kısaltmak. Amaç belliydi. Bu insanların zindanlarda ölmesi hedefleniyordu. Son bir yıldaki paralel yargıçların gerekçeli kararlarını okuyunca hukuku nasıl ayaklar altına aldıkları, hukuku nasıl tekmeledikleri, hukukla nasıl alay ettikleri net bir şekilde gözükür.

Verdikleri kararlar dünya hukuk tarihine girecek türden. Bugün en vahim şekilde ifade edilen mağduriyetler ve şikayetler neler? Hiçbir somut delil ve hatta emare bulunmadığı halde insanlar cezalandırılıyor mu? Mahkemece verilen kararlar usul ve yasalara, ceza yargılamasının temel ilkelerine aykırı olmaya devam ediyor mu? Mahkeme kararları ile ceza hukukunun genel ilke ve karineleri ihlal ediliyor mu? Hiçbir delil olmadığı halde sırf bir katılanın beyanına dayanılarak insanlar mahkum ediliyor mu? Bu katılan, iddiasını mahkeme önüne geldiğinde tekrarlamadığı halde, mahkeme, dışarda ifade ettiği iddia ve yalanları hala gerçek kabul edip insanları mahkum ediyor mu? Evrensel hukuk prensipleri yargılanan kişinin suçlu olduğuna karar vermek için o kişinin o suçu işlediğine dair hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kesin, inandırıcı net delil bulunmasını gerektirirken Türkiye’de bu husus dikkate alınıyor mu?

Bunlar çok vahim iddialar. Gelişmiş ülkelerde hukuk yüzlerce yıllık gelenekler çerçevesinde hareket ediyor. Türk vatandaşı gelişmiş demokrasilerde hukukun nasıl çalıştığını televizyon dizilerinde, sinema filmlerinde binlerce kez seyretti. Hukukun ne olduğu konusunda sokaktaki vatandaş bile bilgi sahibi oldu. Batı demokrasilerinde yargıçlar kılı kırk yarıyor. Her delil üzerine titizlikle gidiyor. Bir kişinin beraat etmesi için suçlu olduğunun anlaşılmamış olması kafidir diyor. Hukukun vatandaş aleyhine netice vermemesi için azami dikkat gösteriyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konularda gayet net. “Mahkemeler ve mahkeme mensupları sanıkların itham edilen suçu işlediği varsayımı ile işe başlamamalılar. İspat yükü savcılığa aittir. Mahkemeler tüm şüpheleri sanığın lehine kullanmalıdır.” Türkiye’de şikayetler bu nokta üzerinde kesinlikle yoğunlaşıyor. Sanıklar üzerine varsayımlarla gidildiği iddia ediliyor. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi inkar ediliyor ve hiçe sayılıyor. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine kullanılarak mahkumiyet hükmü kuruluyor.

PARALELİN TATLI RÜYASI DEVLET DUVARINA ÇARPARAK BİTTİ

Türkiye’de yargı konusunda şikayetler çok yoğundu. Ama paralel yargının umurunda mıydı? Umduklarını bulamadılar. Peş peşe üç defa devlet duvarına çarptılar.

BİRİNCİ OLAY: PARALEL KONUSUNDA HSYK DEVREYE GİRD

Paralel hukukçuların güya hukuk adına insanların hayatlarını karartmalarına HSYK dur dedi. HSYK 2’inci Dairesi Başkanı Mehmet Yılmaz’ın konuşması Türk hukuk tarihine geçecek nitelikteydi. “Ceza mahkemesi kanununun kurallarına uygun ve tarafsız yürütemedikleri kanısına varıldığı için” bazı yargı mensupları konusunda kararlar alındığını ve görevde kalmalarının uygun görülmediği ifade edildi. Açıklamaları çok önemli. Türk hukuk tarihine geçecek türden: “yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vermeleri.” Bazı yargı mensuplarını ” ceza mahkemesi kanununun kurallarına uygun ve tarafsız yürütemedikleri kanısı”.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları Türkiye’de bazı kararlarda yok sayılıyor, inkar ve ihlal ediliyor. Sanıklar mahkum ediliyordu.

Türkiye’de amaç adalete olan inancın yıkılmasını önlemek ve hukuka itibar kazandırmak olmalıydı. Varsayımlar üzerine ceza verilmesi adalete olan inancı son yıllarda çok büyük ölçüde sarsmıştı. HSYK’nın tarihi bir sorumlulukla hareket etti.

PARALEL KONUSUNDA BÜYÜK AŞAMA CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN TARİHE GEÇECEK AÇIKLAMASI OLDU

Cumhurbaşkanı Erdoğan “paraleli” bizzat tanımladı: “Paralel”, “kanserli hücreler”. “Kanserli hücreleri temizlememiz şart” dedi. ” Adalet ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından, bir kısım savcı ve hakim aracılığıyla istismara dönüştü. Başka güçlerin emrindeki hakim ve savcıların adaleti tesis etmesi mümkün değil. Bunlar, Mevlana’nın deyişiyle dikene su veriyor. Yeni Türkiye için, adalet sistemimizden başlayarak tüm toplumu bu kanserli hücrelerden temizlememiz gerekiyor. “Hukuk mu, kanun mu?” derseniz, benim savunacağım şey hukuk. Vicdan kapısı hukuka değil başka yerlere açılanların yaptığı zulümdür. Emniyet ve adalet teşkilatları içerisinde yuvalanmış bir çete ülkenin güvenliği ve adaletin tesisi için kendilerine emanet edilmiş imkanları kullanarak bir darbe yapmaya teşebbüs ettiler. İnsanlık tarih boyunca peşinde koşulan bir özlemin sembolü olan adalet teşkilatımız bir kısım savcı ve hakim aracılığıyla ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından istismara dönüştü. Zihnini ve vicdanını bir takım güçlerin emrine vermiş kişiden hakim de olmaz savcı da olmaz, olamaz. Vicdanının kapıları hukuka, adalete değil de başka yerlere açılanların yaptıkları zulümdür. Onlar Mevlana’nın deyimiyle dikenlere su vermeye başlamışlardır. Yeni Türkiye için adalet sistemimizden başlayarak tüm kurumlarımızı bu kanser hücrelerinden hep beraber temizlememiz gerekiyor. En büyük desteği, soruşturmalarını hukuk adına yapan savcılarımızın, hükümlerini millet adına veren hakimlerimizin vermesi gerekiyor”.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN MESAJINI TÜRK YARGI CAMİASI DUYDU: 847 ÜYELİ “PARALEL TEHLİKEYE KARŞI TAM BAĞIMSIZ HUKUKÇULAR” GRUBU KURULDU

Bu grubun içinde HSYK 2. Daire Başkanı Mehmet Yılmaz, HSYK 3. Daire Başkanı Metin Yandırmaz’da var. Ama büyük sorumluluk Adalet Bakanı Kenan İpek’e düşüyor. Çünkü 7 Mart günü Bakanlığı devralırken söylediği söz ve hatta verdiği söz bütün Türk milleti tarafından bir teminat olarak kabul edildi. Yeni Adalet Bakanı Kenan İpek çok büyük bir samimiyet ve içtenlikle itiraf ediyor: “Türkiye’de yargıya güven yüzde yirmi” diyor. “Bu böyle devam edemez” diyor.

Kısa bir süre için Bakanlıkta ama süre önemli değil. Süre icraat için bir mazeret değil. Arkasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteği var. Daha da önemlisi bütün Türk milletinin desteği var. Türkiye çağdaşlaşmak istiyor. Bir çok konuda AK Parti iktidarı Türkiye’ye çağ atlattı. Türkiye’yi uzay çağına taşıdı. Ama bir konu hariç: yargı. Bu konuda Türk halkı çok bilinçli şekilde bugünkü yargıya güvenmiyor. Türk halkı adil bir yargı sisteminin kurulmasını istiyor. Bir çok konuda Türkiye gelişmişlikte ipi göğüslerken onu ortaçağ karanlıklarına mahkum eden bir paralel yargıyla yaşamak istemiyor. Paralelcilerin tayin yoluyla tasfiyesi planı fiyaskoyla neticelendi. “Kanser metastaz yaptı”. Çözüm tayin değil. HSKY tarafından tayin edilen paralelci hakimlerin tüm verdikleri kararların tekrar gözden geçirilmesi. Hukukla alay eden gerekçeli kararlarının açığa çıkarılması. Paralelcilerin somut olarak tek tek ifşa edilmesi ile Türk halkının yüzde yirmiye inmiş olan yargıya güveni tekrar tırmanışa geçebilir.

Eğer bu olmazsa ne olur? Ben bir Siyaset Bilimci olarak kara bulutlar görüyorum. Eğer paralel top yekün tasfiye edilmezse, bu son Yeniçeri ocağı dağıtılmazsa Yassıadalar ebediyen devam eder. Pusudaki paralelciler 7 Haziran seçimlerinden sonra tekrar hücuma geçerler.

PROF. DR. BENER KARAKARTAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.