Davutoğlu vites büyütüyor! - Haber 1Haber 1

Davutoğlu vites büyütüyor!

20 Nisan 2015 - 16:50

ABONE OL

Türkiye seçimlere giderken Başbakan Ahmet Davutoğlu iki büyük meydan okumayla karşı karşıya. Tarih onu bu meydan okumalara karşı verdiği savaşla değerlendirecek.

Bu meydan okumaların birincisi 10 Ağustos’ta ortaya çıkan yeni Türkiye’de kurumların yerine oturması durumu. Ve bu süreçte Davutoğlu’nun vazgeçilmez önemdeki rolü.

İkinci meydan okuma: hiçbir çağdaş demokrasinin kabul edemeyeceği devlet içindeki illegal yapılaşma. “Paralel” yapının tasfiyesi ve bu yapı içinde erişilmesi en zor gözüken “paralel yargının” etkisizleştirilmesi. Kamuoyu şimdi Başbakan Davutoğlu’nun bu mücadelesini izliyor.

YENİ TÜRKİYE’NİN KURUMSALLAŞMASINDA BAŞBAKAN DAVUTOĞLU ÇOK BAŞARILI OLDU

Türkiye siyasal açıdan bir büyük devrim yaşıyor. Ama günlük siyasal kavgalar bu büyük devrimin fark edilmesine imkan vermiyor.

Bu büyük devrim ne? 1982 Anayasası çarpık bir Anayasaydı. Güçlü kişi teorik olarak Cumhurbaşkanıydı ama Anayasa süper gücü Meclisin patronu Başbakana vermişti. Bu nedenle 1983’den itibaren Türkiye sürekli olarak bir zirvede türbülansa sürüklenmişti. Cumhurbaşkanı ile Başbakanlar arasında sürekli gerilim yaşanmış fatura siyasal sisteme ve ekonomiye çıkmıştı.

2014’de bu Anayasal çarpıklık düzeldi. Cumhurbaşkanını doğrudan halk seçti. Recep Tayyip Erdoğan yirmi bir milyon oyla, yüzde elli ikiyle Cumhurbaşkanı seçildi. Patronun kim olduğu artık belliydi.

Ama dev değişiklikler hemen anlaşılmıyor. Değişiklik bir nevi puslu gözlük camının ardından gözüküyor.

Yeni düzen ve şaşkınlık bu gibi durumlarda her düzeyde yaşanıyor. 10 Ağustos’tan sonra ortaya çıkan yeni durumda Muhalefet Cumhurbaşkanının güçlü olduğunu kabullenmek istemedi. Bu tepki hala da sürüyor.

Ama iktidar partisi bünyesinde bile bazı zihinlerde flu imajlar oluştu. Patronun kim olduğu konusunda kafalar karıştı. Cevap Anayasada vardı. Ama doğru algılanmadı.

Bu geçiş dönemini Türkiye tüm siyasal aktörleri düzeyinde yaşadı. Hatta belki Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düzeyinde bile. 10 Ağustos’tan sonraki ilk dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birinci planda fazla görülmediğini söyleyebiliriz. Birinci planda Başbakan Davutoğlu gözüküyordu.

Yeni Türkiye’nin milat tarihi 19 Ocak Bakanlar Kurulu toplantısıdır. Bu toplantı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlığında Cumhurbaşkanlığı sarayında yapıldı. Başbakan Davutoğlu Bakanlarla birlikte oturdu. Sistemin mantığı buydu. Anayasanın emri buydu. Devletin başı doğrudan halk oyuyla seçilen Cumhurbaşkanıydı. Anayasa böyle söylüyordu. Fiiliyatta teoriyle birleşti. Karışıklık sona erdi.

BAŞBAKAN DAVUTOĞLU’NU KUTLUYORUZ

19 Ocaktan bu yana Başbakan Davutoğlu davranışıyla yeni Türkiye’nin istikrarına kavuşmasında birinci planda rol oynuyor. İktidar iki başlı olamazdı. Eğer bu durum varolursa sistem bloke olurdu. Davutoğlu’nun tutumu sonucu bugün sistem tıkır tıkır çalışıyor. İlk bocalama dönemi geride kaldı. Yeni Türkiye artık uçuşa geçti. İktidarın başı yeni Türkiye’de Anayasal bakımdan Cumhurbaşkanıdır. Sistemin mantığı içinde Başbakan Davutoğlu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la tam bir takım oyunu görüntüsü vermektedir.

İKİNCİ MEYDAN OKUMA “PARALELLE” SAVAŞ: HÜKÜMET İCRAATI HIZLANDI

“Paralel” dünyada hiçbir siyasi iktidarın kabullenemeyeceği bir yozlaşma durumu. “Paralel” olur mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan “paralele” teşhisini koydu. “Paralel bir kanser” dedi. “İnlerine gireceğiz” dedi. Ama ne? Bu teşhisler teoride mi kaldı? Uygulamaya geçilemiyor muydu? Bu bekleyiş artık son bulmuş gözüküyor.

“PARALEL” HER DEVİRDE VAR OLDU

“Paralel” adı üzerinde “meşru iktidara meydan okuyan” demek. “Paralel” başarılı olursa iktidar devrilir. “Paralelle” mücadele her iktidar için bir ölüm-kalım meselesidir.

Türk tarihinde “paralel” hep varolmuştur. Osmanlı’nın göz bebeği “Yeniçerilik” kurumuydu. Ama zamanla “Yeniçeri ocağı” “paralele” dönüşmüştür. Bu dönüşümün virajına ne zaman girildi? “Yeniçeriler” Padişahlara baş kaldırdılar. Sadrazamların kellesini isteyip aldılar. Sonra daha da azarak Padişahları öldürmeye başladılar. Ayakta kalmak için Padişahlar Yeniçeri Ocağını topa tutup tasfiye etmişlerdir. Olaya da “Vaka-i Hayriye” denmiştir.

1960’da “paralelin” adı “vesayetti”. “Vesayetin” yargı kolu “Yassıada” da icraat yapıyordu. Sözde Hakimler karşılarına Cumhurbaşkanını, Başbakanı, tüm Bakanları, iktidar partisinin tüm Milletvekillerini keyifle oturttular ve onlara “sövdüler”. Başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar çoğunu ölüme mahkum ettiler. Menderes ve iki Bakanını cellada verdiler, öldürttüler. Ben bu Hakimlere “celladın ortakları” diyorum. Menderes ve Bakanlarına yapılan bir cinayetti. Cinayeti işleyenlerde caniler. Tarihe bu kara lekeyle geçtiler. Cinayeti hukuk adına işlemeleri bir hukuk cinayeti. Türk adaleti bu kara lekesiyle yüzleşmek zorunda.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı koltuğundan alıp zindana tıkan güç gene “vesayet” emrindeki Yargıçlardı.

“PARALEL” ZAMANLA PATRON DEĞİŞTİREBİLİR. “BÜNYESİ” BUNA MÜSAİTTİ

17-25 Aralık olaylarında vesayetin orijini değişti. Artık söz konusu olan farklı bir güç. “Paralel” hedefine Erdoğan’ı, ailesini, Bakanlarını, partisi, taraftarları ve sempatizanlarını koydu. Kim Erdoğan’ı savunuyorsa “paralel” onu düşman gördü.

Eğer başarsalardı yeni “Yassıada” mahkemesi ortaya çıkacaktı. Geçici olarak başaramadılar ama sakın ola bittiler sanmayın. “Paralel” sadece pusuda, zehirlemeye, sokmaya hazır. Seçim öncesinde yapamazsa seçim sonrasında kesin yapacak. Karambol, koalisyon, ekonomik kriz, kaos, kargaşa, türbülans, toz duman bekleyişi içinde.

DAVUTOĞLU “PARALELLE” MÜCADELEDE BAŞARILI MI?

Dış İşleri Bakanlığı döneminde de Başbakan olduktan sonra da Davutoğlu “paralel yapıya” en sert karşı çıkanlardan biri oldu.

Ama bir konuda açıklama yapmak gerek: “paralel” nedir? İçinde ne var? Sorunun cevabı : bir magma. İçinde ne ararsan var. Medya ayağı, iş veren ayağı, emniyet ayağı, yargı ayağı. 17-25 Aralık olaylarında bunların hepsi vardı. Ama analizler eksik ve yanlış yapıldı.

Menderes’i cellada yollayan kimdi? Yanındaki polisler mi? Yoksa cinayeti kılıfına uyduran sözde Hakim caniler mi? Recep Tayyip Erdoğan’ı Büyükşehir Belediye Başkanlığından alan ve zindana tıkan kimdi? Mahkeme tebligatını getiren polisler mi yoksa bu vahşeti kılıfına uyduran Hakimler mi?

“Paralelle” mücadele konusunda kamuoyu tatmin olmadı. 17-25 Aralık’ta sorumlu olarak Emniyet gözüktü. Ama esas tehlikeli olan “paralel yargıydı”.

Tehlikeli olan “paralel yargı”. Dün de böyleydi. Yarında böyle. Davutoğlu hükümetinden beklentiler iki konuda yoğunlaşıyordu: “paralel yargının” üzerine gidilmesi ve vakit kaybedilmemesi.

Maalesef “paralelle” mücadelede söz konusu başlangıçta yalnız “emniyet” sanıldı. “Paralelin” yargı bacağı ihmal edildi. Bu ihmal neden kaynaklandı? Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “paralelin” üzerine daha kararlı gidemez miydi? Bu sorunun cevabını tarih verecek.

Ama şurası gerçek ki Muhalefetin “üç aylık Bakan” diyerek küçümsemek istediği Adalet Bakanı Kenan İpek şu anda devleşiyor ve Türk yargı tarihine altın harflerle geçiyor.

ADALET BAKANI KENAN İPEK TÜRK YARGI TARİHİNDE İZ BIRAKIYOR

Türk medyası Nisan ayı ortasında yargıdaki gelişmeleri “Dev Soruşturma” başlığıyla verdi. Olay her açıdan müthiş. Sabah gazetesinin 15 Nisan 2015 tarihli yayınını okuyoruz: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yargıdaki Paralel yapılanmayı ortaya çıkarmak ve bu yapının Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantısını araştırmak üzere, sayıları yüzü aşan hâkim ve savcıya yönelik bugüne kadar eşi görülmemiş inceleme süreci başlattı. Soruşturmanın başlangıcı, Fethullahçı Terör Örgütü ana soruşturmasını yürüten Ankara Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Savcısı Serdar Coşkun’un HSYK’ya gönderdiği kapsamlı yazı oldu. Savcı Coşkun, yürüttüğü soruşturma sırasında örgütün yargı içinde örgütlendiği ve böylelikle Paralel bir yargı kurulmasının amaçlandığı yönünde bulgulara ulaştı. Savcı Coşkun bunun üzerine HSYK’ya gönderdiği yazıda bulguların araştırılmasını talep etti.

Yazıyı değerlendiren HSYK 3’üncü Dairesi iddiaları ciddi bularak incelenmesi ve bu nedenle müfettişler görevlendirilmesi yönünde karar aldı. Karar sonunda Adalet Bakanı Kenan İpek’in imzasıyla yapılan açıklamada, Ankara Başsavcılığı’ndan gelen ihbar yazısı ve içerdiği iddialara ilişkin bilgi aktarıldı ve o yazı hatırlatılarak şöyle denildi: “Bir kısım hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yargı kuvveti içerisinde, organizasyonu ve hiyerarşik yapısı bulunan, devlet yargısına alternatif olarak ve örgütlü biçimde faaliyet gösteren, kendinden olmayan veya kullanamadığı ya da farklı düşünen kişileri yargı kararları ile operasyonların hedefi hâline getiren, emniyet ve yargı üzerinden toplanan istihbarata göre örgütün üst düzey yöneticilerinin verdiği kararları icra eden, suç faili veya masum olduğuna bakılmaksızın bir çok kişiyi yargı eliyle mağdur eden, abartılı, ayrıntıya boğulmuş, gerçeklerin gizlendiği, kasıtlı, taraflı ve delilsiz davalar açan, topluma yönelik algıyı yöneten Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü isimli yapının yargıdaki uzantıları olarak paralel bir yargı gücü oluşturdukları iddiasıyla yapılan ihbar üzerine, HSYK 3’üncü Dairesi’nin 2015/3488 sayılı dosyası açılmış ve anılan dairece 14.04.2015 tarihinde söz konusu iddia ile inceleme sırasında ortaya çıkabilecek sair hususların Kurul Müfettişi tarafından incelenmesine karar verilmiştir.” (SABAH 15 NİSAN 2015

Adalet Bakanı Kenan İpek’in imzasıyla yapılan bu açıklamayı detaylı bir şekilde incelemek gerek. Bu açıklamaya göre :

-Bir kısım Hakim ve Cumhuriyet Savcıları Türkiye Cumhuriyeti devletinin yargı kuvveti içerisinde organizasyonu ve hiyerarşik yapısı bulunan devlet yargısına alternatif olarak ve örgütlü biçimde faaliyet göstermektedirler.

-Bu kişiler kendinden olmayan veya kullanamadığı yada farklı düşünen kişileri yargı kararları ile operasyonların hedefi haline getirmektedirler.

-Emniyet ve yargı üzerinden toplanan istihbarata göre örgütün üst düzey yöneticilerinin verdiği kararları icra etmektedirler.

-Suç faali veya masum olduğuna bakılmaksızın bir çok kişi yargı eliyle mağdur edilmektedir.

-Abartılı, ayrıntıya boğulmuş, gerçeklerin gizlendiği, kasıtlı, taraflı ve delilsiz davalar açılmaktadır.

-Topluma yönelik algıyı yöneten Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü isimli yapının yargıdaki uzantıları olarak paralel bir yargı gücü oluşturdukları iddiasıyla ihbar yapılmıştır.

-HSYK’nın üçüncü dairesinin 2015/3488 sayılı dosyası açılmış ve anılan dairece 14.04.2015 tarihinde söz konusu iddia ile inceleme sırasında ortaya çıkabilecek sair hususların Kurul Müfettişi tarafından incelenmesine karar verilmiştir.

YAPILANLAR YASSIADA’NIN HAYALETİ GİBİ

“Paralel” yapıya mensup Yargıçlar bu iddiaya göre neler yapmışlar? Kendinden olmayan veya kullanamadığı yada farklı düşünen kişileri yargıyı kullanarak tasfiye etmişler veya etmeye çalışmışlar. Masum olduğuna bakılmaksızın bir çok kişiyi yargı eliyle mağdur etmişler. Abartılı, ayrıntıya boğulmuş, gerçeklerin gizlendiği, kasıtlı, taraflı ve delilsiz davalar açılmış.

Netice: İnsanlar mağdur ediliyor, mahkum ediliyor, bir kısmı hasta oluyor, bir kısmı ölüyor. Böylesine bir vahşete çağdaş demokrasilerin katlanmasını düşünmek bile imkansız. Hiç vakit geçirmeden bu iddiaların üzerine gidilmesi gerekiyor. İşte bu nedenlerle Muhalefetin “üç aylık Bakan” deyip küçümsemeye çalıştığı Adalet Bakanı Kenan İpek devleşiyor ve cesaretiyle tarihe geçiyor.

“Paralel” yapının ucunun bucağının nerelere kadar uzandığını devletin bilmemesine imkan yok. Eğer insanlar sahte delillerle sırf “paralel” yapı gibi düşünmediği için bertaraf ediliyorsa HSYK’nın “paralel” olduğu bilinen Hakimlerin tüm dosyalarının elden geçirilmesini gerçekleştirmesi gerekir. Bu incelemenin manşet olmuş büyük davalarla sınırlandırılması mağdur olan sayısız insanın mağduriyetlerinin devam etmesi sonucunu doğurur. Demokratik bir devletin vatandaşlarına zulüm yapıldığı iddiasının üzerine top yekun gitmesi gerekir.

“Kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünmeyen, kullanamadıkları” tüm kişileri, yeni Türkiye’yi, güçlü Türkiye’yi, bunun mimarı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı savunan herkesi ellerine geçtiği anda sahte delillerle linç etmek için harekete geçmiş bir “paralel yargı” : bugün Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu büyük tehlike bu.

PARALEL YAPI HEM DİKEY HEM COĞRAFİ OLARAK GELİŞME GÖSTERMİŞ

Yargıyla bağlantılı olarak üniversitelerde de “paralel” yapının örgütlendiği görülüyor. Medyadan okuyoruz. Sabah gazetesi 14 Nisan 2015 tarihli nüshası: “Geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Çanakkale 18 Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Yücel Acer, Yeni Akit’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Paralel yapının tüm üniversiteyi ele geçirmeye çalıştığının ve ciddi oranda da başarılı olduklarının altını çizen Acer, Paraleli ÇOMÜ’den temizleyeceğim” dedi.
Geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Çanakkale 18 Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Yücel Acer, Yeni Akit’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Önceki yönetim döneminde paralel yapının tüm üniversiteyi ele geçirmeye çalıştığını ve ciddi oranda da başarılı olduğunu aktaran Acer, hedefinin üniversitedeki paralel yapılanmayı tamamıyla silmek olduğunu söyledi. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin daha önceki yönetimlerinde cemaatin referansından geçmeyen kimsenin işe başlayamadığının altını çizen Rektör Acer, “Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Sedat Laçiner, döneminde adeta paralel yapının merkezi oldu. Üniversite bünyesinde olan hemen hemen herkes bunu gördü ve bu skandala şahit oldu. Son bir yılda ise cemaatçi olmayan ve onların referansından geçmeyen hiç kimse üniversite bünyesinde en ufak bir görev bile alamıyordu” diye konuştu.

PARALELCİ DEĞİL İŞ YAPAN ÜNİVERSİTE OLMAK İSTİYORUZ

Bundan sonra Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin paralel yapıyla anılmaması için ellerinden gelen her türlü çalışmayı yapacaklarını ifade eden Acer, “Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, bundan sonra cemaatin himayesinde olan bir üniversite değil; iş yapılan, projeler üreten, herkesin kendi işinde gücünde olduğu bir üniversite olsun istiyoruz. Üniversitemiz artık bilimsel çalışmalarıyla gündeme gelsin istiyoruz. Bunun için de çalışmalar başlattık. Fakat paralel yapı bizi rahat bırakmıyor, onlar da karşı atağa geçip, kendi medyalarında üniversitemiz hakkımda karalama kampanyaları başlattılar ve sürekli benim aleyhimde yalan yanlış haberler yayınlıyorlar” şeklinde konuştu.

ÜNİVERSİTEYİ BU YAPIDAN TEMİZLEYECEĞİZ

Eski Rektör Sedat Laçiner’in rektörlüğünün ilk yılında kendisinin de Rektör Yardımcısı olduğunu hatırlatan Acer, “İlk yıl Rektör Yardımcısı’ydım ve etrafımdakilerin hepsi paralelciydi. Başlarda bu yapıyı silmek için çok çabaladım ama düzelecek gibi değildi. Ben de mecburen Rektör Yardımcılığı görevimden istifa etmek zorunda kaldım. Ama paralel yapıya karşı olan mücadelemden hiçbir zaman vazgeçmedim. Özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra Türkiye’de bazı şeyler daha net bir şekilde ortaya çıkınca, paralel yapının Çanakkale Üniversitesi’nde de nasıl örgütlendiğini herkes net bir şekilde gördü. Bu süreçten sonra birkaç arkadaşla birlikte Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin paralel yapının elinden kurtulması için çok çalıştık ve Rektörlüğe atandım. Bundan sonraki tek hedefim üniversitemizi bu yapıdan tamamıyla temizlemek olacak” dedi. (SABAH 14 NİSAN 2015)

“PARALELİN” COĞRAFİ YAYGINLIĞI ENDİŞE VERİYOR

Tayin yoluyla İstanbul ve Ankara’dan batının güzel şehirlerine güya “sürülen” paralel yargı mensupları kötülüklerini batıya da yayıyorlar. “Paralel yargı” tamamen siyasallaşmış durumda. Şu veya bu sebeple önlerine gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan yanlılarını inanılmaz yalan ve iftiralarla çok ağır hapis cezalarına çarptırıyorlar. Burada şablon güneydoğunun aynısı. Sanık diye önlerine getirilen kişileri yalan ve iftiralarla “kanaat” üzerine inanılmaz ağır hapis cezalarına çarptırmak ve “iyi hallerini” göz önüne alarak hapis cezalarını sembolik birkaç gün kısaltmak. Amaç belli. Bu insanların zindanlarda ölmesi hedefleniyor ve Erdoğan yanlıları korkutulmak, ürkütülmek isteniyor. Son bir yıldaki paralel yargıçların gerekçeli kararlarını okuyunca hukuku nasıl ayaklar altına aldıkları, hukuku nasıl tekmeledikleri, hukukla nasıl alay ettikleri net bir şekilde gözüküyor. Verdikleri kararlar dünya hukuk tarihine girecek türden. Bugün en vahim şekilde ifade edilen mağduriyetler ve şikayetler neler? Hiçbir somut delil ve hatta emare bulunmadığı halde insanlar cezalandırılıyor mu? Mahkemece verilen kararlar usul ve yasalara, ceza yargılamasının temel ilkelerine aykırı olmaya devam ediyor mu? Mahkeme kararları ile ceza hukukunun genel ilke ve karineleri ihlal ediliyor mu? Hiçbir delil olmadığı halde sırf bir katılanın beyanına dayanılarak insanlar mahkum ediliyor mu? Bu katılan, iddiasını mahkeme önüne geldiğinde tekrarlamadığı halde, mahkeme, dışarda ifade ettiği iddia ve yalanları hala gerçek kabul edip insanları mahkum ediyor mu? Evrensel hukuk prensipleri yargılanan kişinin suçlu olduğuna karar vermek için o kişinin o suçu işlediğine dair hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kesin, inandırıcı net delil bulunmasını gerektirirken Türkiye’de bu husus dikkate alınıyor mu?

Bunlar çok vahim iddialar. Gelişmiş ülkelerde hukuk yüzlerce yıllık gelenekler çerçevesinde hareket ediyor. Türk vatandaşı gelişmiş demokrasilerde hukukun nasıl çalıştığını televizyon dizilerinde, sinema filmlerinde binlerce kez seyretti. Hukukun ne olduğu konusunda sokaktaki vatandaş bile bilgi sahibi oldu. Batı demokrasilerinde yargıçlar kılı kırk yarıyor. Her delil üzerine titizlikle gidiyor. Bir kişinin beraat etmesi için suçlu olduğunun anlaşılmamış olması kafidir diyor. Hukukun vatandaş aleyhine netice vermemesi için azami dikkat gösteriyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konularda gayet net. “Mahkemeler ve mahkeme mensupları sanıkların itham edilen suçu işlediği varsayımı ile işe başlamamalılar. İspat yükü savcılığa aittir. Mahkemeler tüm şüpheleri sanığın lehine kullanmalıdır.” Türkiye’de şikayetler bu nokta üzerinde kesinlikle yoğunlaşıyor. Sanıklar üzerine varsayımlarla gidildiği iddia ediliyor. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi inkar ediliyor ve hiçe sayılıyor. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine kullanılarak mahkumiyet hükmü kuruluyor.

“PARALEL” PUSUDA BEKLİYOR

“Paralelin” en tehlikeli ayağı yargı. Çünkü unutmayalım Menderes’i ölüme yanındaki polisler değil kararı kılıfına uyduran sözde Hakimler verdi.

“Paralel yargı” Türkiye’nin varlığını tehdit ediyor. Türkiye’nin istikrarı bozulursa maalesef Allah korusun bir iç savaş ortamına sürüklenmek var. Bir Suriye, Irak olmak var.

Türkiye istikrarsızlıktan, örtülü iç savaşlardan çok çekti. Seçimlerden sonra “paralel” bir kaos, bir karambol, bir türbülans olacağından kesin emin gözüküyor. Kurulacak bir koalisyon hükümetinin kendi varlığını kurtaracağını biliyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu her şeyin farkında. “Paralele” daha başından beri karşı ama “paralelin” esas mağduru Cumhurbaşkanı Erdoğan. Çünkü 17-25 Aralık ona karşı yapıldı. Çünkü Büyükşehir Belediye Başkanlığından yargı kararıyla o alınıp hapse yollandı. “Paralelin” seçimlerden sonra neler yapabileceğini gene en iyi o biliyor.

“Paralel yargı” ile mücadele konusunda belki biraz gecikmeyle de olsa düğmeye basan ve olayların üzerine kararlılıkla giden Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu kutluyoruz. Türkiye’nin çağdaş bir demokrasi olduğunu dünyaya bu mücadele ispat ediyor. Çünkü gelişmiş hiçbir demokraside, ne ABD’de, ne Avrupa Birliğinde böylesine “Ortaçağ” kokan, ilkel, taraflı, acımasız bir “paralel yargı” yok. Hiçbir çağdaş demokrasi, demokrasi içinde devletine karşı örgütlenemez ve vatandaşları korkutmak suretiyle rejimlerinden soğutmaya yeltenemez. Türkiye’de tehlike çok büyük. Seçim ortamındayız. Acele etmek gerekiyor. Çünkü kazanan demokrasi olmalı. Yoksa bu “Yeniçeri” ocağı ortalığı yangın yerine çevirecek. “Keşke geç kalmasaydık” mazereti kimseyi kurtarmayacak.

PROF. DR. BENER KARAKARTAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.