"Rahmi Bey, başınız sağolsun" - Haber 1Haber 1

“Rahmi Bey, başınız sağolsun”

25 Ocak 2016 - 10:03

ABONE OL

Ateş düştüğü yeri yakar. Bir baba olarak Rahmi beyin ne kadar üzüldüğünü tahmin ediyorum. Ölüm can acıtır. Ama ölen genç olunca bu acı sonsuz oluyor.

Mustafa Koç’la sayısız defa toplantılarda yan yana geldik. Çok ortak dostumuz vardı. Ama onunla doğrudan çalışmadım. Çok yakın olabilirdik. Bu bir kader çizgisi. Bazen ağızdan çıkan tek bir kelime bu kader çizgisini çiziyor: insanı aşan nereden kaynaklandığı bilinmeyen tek bir kelime

1975 yılında öğretim üyesi olarak Paris Üniversitesinden İstanbul Üniversitesine geldim. Bu tarihte Türkiye cehennem manzaraları yaşıyordu. Üniversitede gençler birbirini öldürüyordu. Türkiye’de iç pazara üretim yapan doğmaya çalışan bir sanayi vardı. Sol ideolojik güçler bu doğuşa izin vermemek için ellerinden ne gelirse yapıyorlardı.

Sanayi deyince akla üç isim geliyor ve bu üç isim tek bir isim gibi telaffuz ediliyordu: Koç-Sabancı-Eczacıbaşı.

Üç isim yani Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Nejat F. Eczacıbaşı. Hiç birini tanımıyordum. Tanımak konusunda da özel bir amacım yoktu. Bir dostumun bana ” Vehbi Koç sizin CV’nizi görse yanına alır” dediğini hatırlıyorum.

Ama kader farklı çalışıyor. Hep telefonlar bir mekanizmayı harekete geçiriyor.

Nejat F. Eczacıbaşı beni holdinginde baş başa yemeğe çağırdı. Uluslararası faaliyetlerimin sponsoru olmak istediğini bildirdi. Nejat F. Eczacıbaşı bir dehaydı. Sanayiciliğin dışında içi Türkiye aşkıyla dolu bir duygusal insandı. Holdingin imkanlarını uluslararası faaliyetlerim için cömertçe harcamanın dışında daha da önemlisi bana ve misafirlerime evinin kapılarını açtı.

Bir süre sonra hiç ummadığım bir anda bu üç gücün bir diğeriyle 19 yıl sürecek büyük bir dostluk ilişkisi başladı. Sakıp Sabancı’yla.

Bu kişiler öylesine meşgul ve ulaşılması güç insanlar ki kader hazırlamasa bu yakınlaşma mümkün olamazdı. Sabancı ile dostluğum 19 yıl sürdü. Bu olağanüstü 19 yıl Türkiye’ye dış lobicilik ve uluslararası ekonomik ilişkiler bakımından yeni ufuklar açtı: CarrefourSA, BNP-AK, DanoneSA bu zincirin bazı halkaları. TGRT’de 2000 yılında “Sakıp Ağa İle Başbaşa” belgeselinde bunu Sabancı ile birlikte anlattık. Ölüm yıl dönümünde de “Sakıp Sabancı Bir Farklı İnsan” yazısını yayınladım.

Kader? Gene bir telefon. 1987 Haziran ayı. Fransa Cumhurbaşkanı adayı Başbakan Profesör Raymond Barre ikinci kez davetlim olarak Türkiye’de. Paris’ten Cumhurbaşkanlığı kampanya merkezinden bir telefon geliyor. “Profesör, Rahmi Koç ile tanışıyor musunuz?” diyor. “Hayır” diyorum. Telefondaki ses “bu akşam Başbakan Barre ile onun evinde yemeğe davetlisiniz”. O akşam ilk kez Kanlıca’daki yalısında Rahmi Koç ile tanışıyorum. Yemekte Ali Koç’ta var.

Yıl 1990. Üniversiteye gene bir telefon mesajı geliyor. Yarın öğlen Rahmi Koç bey sizi baş başa yemeğe çağırıyor diyor. Herhalde davette bir yanlışlık var diyorum. Herhalde yemeğe davetliyim ama baş başa değil.

Koç Holding’in Nakkaştepe’deki merkezinde kapıda beni Can Kıraç karşılıyor. “Rahmi bey sizi bekliyor” diyor. Nakkaştepe’de Rahmi beyin bürosunun bulunduğu köşkte bir süre baş başa sohbet ediyoruz. Rahmi bey “yemeğe geçelim” diyor. Yandaki köşke geçiyoruz. Lokanta kısmında hayat boyu unutamayacağım görüntüler. Bir masada Vehbi Koç bey yemek yiyor. Bir diğerinde Vehbi Koç beyin kızı ve eşi İnan Kıraç. Diğerinde de Rahmi bey ve ben. Yemeğin sonlarına doğru Rahmi bey bana “sizi buraya alalım” diyor. Ağzımdan çıkan bir cümle, hiç düşünmeden çıkan bir cümle: “çok teşekkür ederim ama ben üniversitede kalmak istiyorum”.

İşte kader çizgisi bu. Eğer evet deseydim herhalde bu cevap Mustafa Koç’la da uzun bir çalışma arkadaşlığının başı olacaktı. Olmuyor. Kader bu.

Mustafa Koç’la herhalde sayısız defa karşılaşmış olmalıyım. TÜSİAD toplantılarında, uluslararası toplantılarda ve Sabancı Holding’deki yemek ve faaliyetlerde. Türkiye’nin en zengin insanı: ama ne kadar büyük tevazu içinde. Çok daha önemsiz iş adamları birer “küçük Napolyon” havasında yürürken en büyüğü, en önde gideni Mustafa Koç’ta kibirin zerresi yok.

Mustafa Koç yaşını hiç belli etmeyen bir delikanlı görüntüsünü hiç terk etmedi. Görgülü, nazik, mütevazi, kibar, saygılı, efendi bir davranış ondan geriye kalan görüntüler oldu. “Mütevazi, iyi insan” kelimeleri herhalde Mustafa Koç’u özetliyor.

Çok genç yaşında Türkiye’nin en büyük şirketinin kaptan köşküne babası Rahmi Koç’un isteğiyle geldi. Rahmi Koç çok zeki bir insan. Vehbi Koç’tan devraldığı şirketini devleştirmeyi başardı. Kendisi de aynı çizgide yaşarken kaptan köşkünü Mustafa Koç’a bıraktı. İstatistikler Mustafa Koç yönetiminde Koç Holding’in devleştiğini gösteriyor. İç pazardan ihracata Koç Holding onun yönetiminde geçti. Gene onun yönetiminde Koç Holding ileri teknolojilerle donatıldı. Ama Mustafa Koç’un bu başarısının arkasında kendi yeteneği kadar Rahmi Koç’un dehasını da hissetmemek mümkün değil.

Şimdi ne olacak? Şüphesiz Koç Holding profesyonelce yönetilen bir dev. Ama aile şirketi. Patronu da Rahmi Koç. Yanında da artık ekonomi yönetiminde hatırı sayılır bir tecrübesi olan zeki ve sempatik Ali Koç var.

Mustafa Koç’un çok genç yaşta vefat etmesi bir trajedi. İnsani açıdan olduğu kadar ülke ekonomisi açısından da bu çok büyük bir kayıp.

Rahmi Koç’un acısının dayanılmaz olduğunu düşünüyorum. Sonuçta yaşarken kurduğu bir yapı büyük bir kazaya uğradı. Ama bu da bir kader değil mi? Rahmi beyin acısı herhalde hiç bitmeyecek. Ama onun bu durumda bile bir diğer çocuğu olan “Koç Holding’i” yükseliş çizgisinde tutmaya devam edeceğine benim inancım kesin. Yanında Ali Koç var. Başınız sağ olsun Rahmi bey ve Koç ailesi.

PROF. DR. BENER KARAKARTAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.