Suriye savaşını Putin ve CHP kazandı - Haber 1Haber 1

Suriye savaşını Putin ve CHP kazandı

16 Eylül 2013 - 8:40

ABONE OL

Kamplar belirlenmişti. Uluslararası planda resmi platform Birleşmiş Milletlerdi. Güvenlik konseyinin bir tarafında üç daimi üye, ABD, Fransa ve İngiltere Esad’ın karşısında yer alıyordu. Diğer iki daimi üye, Rusya ve Çin Esad’ı destekliyordu.

Türkiye içindeki kamplara gelince: burada da taraflar keskin çizgilerle ayrılıyorlardı. Savaş talebi AK Partiden geliyordu. Barış ise CHP’den.

PUTİN VE CHP NASIL OLDU DA KAZANDILAR

Suriye savaşını Putin ve CHP adeta “bedavaya getirerek” kazandılar. Onlara bu fırsatı altın tepsi üzerinde ABD Başkanı Obama sundu.

Uluslararası ilişkiler ve diplomasi tarihi herhalde Obama’nın bu kararını az rastlanan bir vaka olarak ders kitaplarına alacak. Nasıl olup da dünya lideri ABD’nin kendisinden ekonomik açıdan on beş kez daha küçük olan Rusya’ya teslim olduğunu anlamaya çalışacak.

2013’TE BATININ SORUNU ZAYIF LİDERLER Mİ?

Batı’nın son güçlü lideri saplantılı ve sorunlu olmasına karşın Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy idi. İnatçı, sinirli ve kibirli Sarkozy’nin Kaddafi’yi neden ve nasıl bitirdiğini hatırlamak lazım.

Dünya önce büyük dost, el ele dolaşan bir Sarkozy-Kaddafi görüntüsüyle karşılaştı. Libya hapishanelerinde tutsak Bulgar hemşireler vardı. Sarkozy güzel eşini Libya’ya gönderdi. Hemşireler kurtarıldı. Birer kahraman olarak Bulgaristan’a döndüler.

Sonra hafızalara kazınan meşhur Paris ziyareti. Kaddafi çadırını Paris’in merkezinde kurdu. Paris trafiğini kaprisleriyle alt üst etti. Sarkozy Kaddafi dostluğu artık zirvelerdeydi. Fransa-Libya nükleer iş birliği anlaşması imzalandı.

Sonra bu büyük dostluk üzerine kara bulutlar yerleşti. Sarkozy Kaddafi’yi bitirme kararı aldı. Fransa bir süre önce İngiltere ile çok özel bir askeri anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşma dış müdahaleleri ekonomik açıdan ucuzlatmak için Fransız ve İngiliz ordularının müşterek hareket etmesine imkan veriyordu.

Güçlü, inatçı, saplantılı lider Sarkozy Libya’ya müdahale için İngiltere’yi peşine taktı. Üzerinde büyük etkisi olduğu Almanya Şansölyesi Merkel’i de bu konuda ikna etti. Nato’nun Avrupa kanadı Libya’ya müdahale kararı alınca Obama bu koalisyondan kaçamadı. Rusya’nın kavrayamadığı bir süratle BM’den müdahale kararı geçirildi. Netice: Kaddafi öldürüldü.

SURİYE OLAYINDA BU SENARYO NEDEN TERSİNE DÖNDÜ?

Batı Suriye’de sivil halkın katliamı başladığında bu duruma kayıtsız kaldı. Önce ABD: iktidarda başkanlığının ikinci döneminde bulunan bir Obama var. Başkanlığı 2016’da sona erdiğinde Obama sadece 55 yaşında olacak. Yani bir siyasetçi için çok genç bir yaş. Eski başkanların her konferansı için yüzbinlerce dolar ödenen, danışmanlıkları milyon dolarlarla ölçülen bir ülkede çok mütevazi ve fakir bir geçmişi olan Obama’nın gelecekteki şahsi çıkarlarını düşünmesinden daha normal ne olabilir? Suriye meselesinde Obama’nın şahsi çıkarlarını düşünmesinden kimsenin şüphe etmemesi gerekir.

Obama’nın kafasındaki temel şema şuydu: başkanlığı bittiğinde geriye nasıl bir Amerika bırakacaktı?
Baba oğul Bush’lar gibi üçüncü ülkelere asker gönderen, Afganistan ve Irak bataklığına batmış, askeri harcamaların tavan yaptığı bir Amerika mı? Yoksa Clinton’ın başardığı gibi refah içinde bir zengin Amerika mı? Obama’nın tercihi bu ikinci yol oldu. Zaten iktidara geldiği 2008 yılında kucağında dev bir ekonomik krize sürüklenmiş bir Amerika bulmuştu. 2013 yılında kafasındaki tek fikir: işsizliğin azaldığı, Amerikan vatandaşlarının ceplerindeki paranın çoğaldığı, ekonomik refahın arttığı bir politika için tüm gücünü kullanmak idi. Uzaklardaki Suriye hiç mi hiç ilgisini çekmiyordu. Diktatör Esad’ın on binleri öldürmesini lafla kınamakla yetindi.

Amerikan derin devletinin analizleri sonuç itibariyle Obama’nınkilerle kesişiyor. Esad bir diktatör. Babası zamanındaki Suriye’de “terörist” ülke türüne giriyordu. Ama 11 Eylül’den itibaren Amerika için baş düşman artık radikal İslam. Amerikan derin devleti muhalif Suriye’lilerin arasına sızan El Kaide elemanlarının güçlenmesinden endişe ediyordu. Bu nedenle Esad’ın katliam pahasına iktidarda kalma çabasına büyük bir tepki göstermediler.

BATI KAMUOYLARINDA KIRMIZI ÇİZGİLER KİMYASAL SİLAHLARIN KULLANILMASIYLA AŞILDI

Batı kamuoylarında kırmızı çizgileri oluşturan iki büyük tarihi dram var: birincisi İkinci Dünya savaşında Hitler’in fırınlarda Yahudi’leri yakması. İkincisi 1990’lı yılların başında Bosna’da Müslüman kadınlara kitlesel tecavüz. Batı kamuoyları televizyon ekranlarına kimyasal silahlarla öldürülmüş kişilerin görüntülerinin yansıması sonucu şoka girdi. Kırmızı çizgiler aşılmıştı. Batılı liderler kendi kamuoylarının büyük baskısı altında anında kaldılar. Reaksiyonları ne oldu?

OBAMA’NIN VALSİ

Obama’nın reaksiyonu tam bir vals oldu. Merakla beklenen konuşmasını bütün dünya nefesini tutarak izledi. Kararlı bir devlet adamı görüntüsüyle tane tane konuştu. “Suriye’ye müdahaleye karar verdim” dedi. Müdahale hemen başlayacak dedi. Ama aynı konuşma içinde meseleyi Amerikan kongresine götüreceğim dedi. Anlayana aşk olsun! Amerika müdahale edecek miydi etmeyecek miydi? Daha sonraki gelişmeler Obama’nın davranışının bir vals olduğunu ortaya koydu.

AVRUPALI LİDERLER ZAYIF VE ÜRKEK DAVRANIŞLAR SERGİLEMEKTE GEÇ KALMADILAR

Suriye konusunda kimyasal silahların kullanılması sonucu en sert tepki Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’dan geldi. Fransa Beşinci Cumhuriyet Anayasası Başkan’a büyük yetkiler veriyordu. Hollande isterse Meclis’lere danışmadan dört ay süreyle yurt dışına asker gönderebilirdi. Hollande göndereceğim dedi. Ama zayıf bir Cumhurbaşkanı idi. Dik kafalı inatçı bir Sarkozy değildi. Başını İngiltere’ye çevirdi. Ama İngiltere’de de zayıf bir hükümet vardı. Hükümetin müdahale talebi Meclis’e takıldı. Almanya’ya gelince: bu ülkenin dış politikası var mıydı? Merkel durumu kınamalarla geçiştirdi. Koca Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu her zamanki “cak-cak, cek-cek”lerle durumu noktaladı.
Libya’da takıntılı ama güçlü lider Sarkozy vardı. Bosna’da kişilik sahibi bir Fransız Cumhurbaşkanı Chirac vardı. Böyle liderler olmayınca meydan Putin’e kaldı.

PUTİN DÜNYAYI NASIL PEŞİNE TAKTI?

Putin Suriye krizinde kimse şüphe etmesin en güçlü lider olarak tarihe geçiyor. Krizin başından itibaren Güvenlik Konseyini vetosuyla bloke ederek Birleşmiş Milletleri esir aldı. O kadar ki Güvenlik Konseyinin iki güçlü üyesi Amerika ve Fransa bu sistematik veto karşısında BM’nin artık iş yapamaz hale dönüşeceğini yüksek sesle ifade etmeye başladılar. Ama bu aşamada Putin müthiş bir satranç hamlesiyle Suriye operasyonunun liderliğini ele geçirdi. Hem de topu BM’ye yuvarlayarak. BM Putin yüzünden prestijini sıfırlamıştı. Ama Putin’in hamlesi sonucu BM tekrar büyük prestijine kavuştu. Bu kez Putin sayesinde.

Putin bunu nasıl başardı? Putin Batılı liderlerin kof olduğunu görmüştü. Batılı liderlerin savaş yapacak cesareti yoktu. Fransız Cumhurbaşkanı Hollande zayıftı. Onda Sarkozy’nin güçlü iradesi yoktu. İngiliz hükümeti parlamentoda havlu atmıştı. Alman hükümetinin dış politikası yoktu. Avrupa parlamentosu bir gevezeler meclisi olmaktan ileri gitmiyordu. Putin ortaya barışı kurtaran devlet adamı olarak çıktı. Kendisini Çin ve İran olağanca güçleriyle alkışladılar. Rusya golü attı.

Bu büyük diplomatik akrobaside Putin yalnız barış bayrağını taşıyan dünya lideri olarak ortaya çıkmakla kalmadı aynı zamanda üçüncü ülkelere vefalı, dostunu terk etmeyen devlet adamı görüntüsü verdi. Rusya baştan beri Suriye’yi ve Esad’ı terk etmemişti. Yüz bin kişinin ölümünden sorumlu Esad herhalde o gece ilk kez yatağında rahat uyumuştur.

PUTİN BM’YE TEKRAR CAN VERDİ

Şimdi bitiyor denen BM tekrar ayağa kalkıyor. Bitti denilen Güvenlik Konseyi tekrar canlanıyor. Ama artık birinci planda Amerika, Fransa, İngiltere yok. Operasyonun tek lideri var: Rusya devlet başkanı Putin. Çin ve İran da onun zaferine iştirak ediyor. Putin peşine ABD’yi, Fransa’yı, İngiltere’yi, AB’yi taktı. Diktatör Esad’ı rahatlattı. Suriye meselesini kendi çıkarları penceresinden “çözüyor”.

BARIŞ KAZANDI MI?

Kim barış istemez ki? Ama gerçek barış var. Göstermelik barış var. Sanki Suriye’de ölümler sadece kimyasal silahlardan kaynaklanıyormuş gibi şimdi barış çığlıkları atanlara hatırlatmak lazım: Suriye’de katliam devam ediyor. Ölüm kusan uçaklar, tanklar, ağır silahlar mesaide.

Esad Putin’in hamlesi sonucunda en az sekiz ay belki de iki yıl kazandı. O zamana kadar savaşı belki de kazanacak.

CHP’YE DE İKİ ÇİFT SÖZÜM VAR

Üst yönetiminde bazılarını şahsen tanıdığım değerli diplomatların olduğu CHP’ye iki çift sözüm var. Barış diye haykırıyorlar. Ama gerçek barış var. En kanlı katliamları saklayan sahte barış var.

Bu konuda uluslararası ilişkiler Profesörü olarak öğrencilerime sık sık anlattığım 1939-1945 dönemi liderlik örnekleri var: tarihte liderler var, sözde liderler var.

Yıl 1938. Sapık diktatör Hitler dünyayı ateşe vermeye hazırlanıyor. İktidarda Fransa’da Daladier, İngiltere’de Chamberlain var. Münich’de Hitler’le bir antlaşma imzalıyorlar. Dünyaya bunu “ebedi bir barış” olarak lanse ediyorlar. Bir yıl sonra savaş çıkıyor. Çeşitli kaynaklara göre 62 milyonla 70 milyon arası insan ölüyor. O zamanki dünya nüfusu 2 milyarın biraz üstünde. Bugün 7 milyar.

Yenen yeryüzünden silenler de gene devlet adamları, ama gerçek liderler: Churchill, Roosvelt, Staline. Eğer Münich’de 1938’de sahte barış olmasaydı…

PROF.DR. BENER KARAKARTAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.