"Başbakan Erdoğan’ın Fransa sorununu çözmesi hiç de zor değil" - Haber 1Haber 1

“Başbakan Erdoğan’ın Fransa sorununu çözmesi hiç de zor değil”

27 Ocak 2012 - 13:04

ABONE OL

İstanbul. 23 Ocak 2012. Tüm Türk medyasında 5 kuvvetinde bir kasırga esiyor. Televizyon kanallarına bakıyorum: her konuşmacı Fransa’ya bir tekme atıyor. Bunların neredeyse tümü yakından tanıdığım kişiler. Genelde iki kategoriye ayrılıyorlar. Birinci kategori: Fransa konusundaki bilgisizler. İkinci kategori: Fransa’yı sevmeyenler ve fırsat buldukça Fransa’ya saldıranlar.
Önce bilgisizler. Ne diyorlar? Fransa’yı ciddiye almayalım. Fransa’da kim oluyor? Zaten notu AAA’dan AA’ya düştü. Fransa bitti tükendi. Almanya’ya yanaşarak Avrupa’yı yönetiyor havasındalardı. Şimdi notları düşünce havaları söndü. Almanya ona da emir verecek. Orta vadede Avrupa’da bir Fransa bile kalmayacak.
İkinci kategori: genellikle İngilizce eğitim veren kurumlardan gelen Amerikan hayranı olan kişiler. Çok kez bilgileri de yüzeysel. Turistik düzeyde. Alaycı bir ifade ile Fransa’ya bilinçli bir tekmeyi sallıyorlar. Fırsat fırsattır diyorlar.
Türk televizyonlarına bakınca Fransa’ya boş verelim havası bir milliyetçi Malkoçoğlu rüzgarında yayıldıkça yayılıyor.

MESELEYE TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARI AÇISINDAN BİLİMSEL OLARAK BAKMAK ŞART
Fransa şu anda kavgalı olduğumuz veya ilişkilerimizin yer yer limoni olduğu ülkelerden çok farklı.
Fransa bir Güney Kıbrıs değil. Bir Irak, bir Suriye, bir Yunanistan ve hatta bir İran değil. Şu anda dünyanın beşinci ekonomik gücü. Hep söyledik: uzayda, havacılıkta, nükleerde, ulaşım sektöründe, ilaç sanayinde şirketleri dünyada 1 numara.
Siyasi planda önemi daha da fazla: Fransa için Uluslararası İlişkiler Bilimi “aşırı temsil” kavramını kullanıyor. Bu ne demek? Fransa ekonomik planda 5 numara ama siyasi planda çok kez 1 numaraya oynuyor. Bilinen bir gerçek: Fransa Almanya’yı da peşine takarak Avrupa Birliği ve Euro’yu kurdu. Başta Avrupa Parlamentosu olmak üzere Avrupa Birliğinin kurumları ya Fransa’da yada Belçika’nın Fransızca konuşulan bölgesinde. Avrupa Bankasının yakın zamana kadar Başkanı olan Jean Claude Trichet bir Fransız. Avrupa Birliği dışında Fransızlar tüm uluslararası kuruluşlarda da Fransa’nın ekonomik gücünün üstünde “aşırı temsil” noktasında. Batı demokrasilerinin kalesi Avrupa Konseyi Fransa’da. OECD Fransa’da. UNESCO Fransa’da. De Gaulle Fransa’dan atıncaya kadar NATO Fransa’daydı. Şimdi Belçika’nın Fransızca konuşulan bölgesinde. Amerikalıların “Washington’un kralları” dedikleri İMF Başkanları Fransız: dün İMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn idi. Bugün başka bir Fransız Christine Lagarde Washington’da İMF’nin başında.
Fransızlar AAA’yı kaybettiler ama Amerika’nın da notunun düşürüldüğünü hatırlatmak lazım. Ayrıca AA’da da olsalar Fransız kurumları notları düştükten sonra da uluslararası piyasalardan eskisinden de daha ucuza kredi almaya devam ediyorlar. Çünkü ekonomileri çok güçlü. TOTAL’in yıllık cirosu iki yüz milyar dolar, Carrefour’unki yüz elli milyar dolar. Ciroları on milyar doların üzerinde olan Fransa’da seksen beş mega şirket var.
Ermeni “soykırımı” yasası konusunda iki şey söylemek lazım. Birinci nokta: her şey Cumhurbaşkanı Sarkozy’ye fatura ediliyor. Sarkozy ilkbahardaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gidici gözüküyor. Oysa muhtemelen yerine gelecek olan sosyalist aday gerek Ermeni “soykırımı” gerek Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Sarkozy’den de katı. Zaten Hollande desteklemeseydi “soykırım” yasası kesinlikle Fransız Senatosundan çıkmazdı. Bütün bunları Türkiye’de yüksek sesle söylemek ve Ankara’daki siyasilere iletmek hem bir bilimsel namusluluk hem de bir vatanseverlik görevi. Türkiye’yi doğru bilgilendirmek gerek.

FRANSA İLE İLİŞKİLER NEDEN BOZULDU?
Türkiye’nin Fransa ile ilişkileri neden fırtına gücünde bir türbülansa girdi.
2012 başındaki Türkiye’nin üç özelliği var. Birinci özellik: Türkiye AK Parti iktidarı döneminde ışık hızında bir değişim yaşadı. Süper oteller, göz kamaştırıcı gökdelenler, birbirinden daha gösterişli alışveriş merkezleri Türkiye’yi bir cazibe merkezi haline dönüştürdü.
İkinci özellik: Türkiye muhteşem bir gelişim yaşarken lideri Türkiye’nin de önünde koştu. Nasıl Fransa dünya da ekonomik gücünün ötesinde siyasi planda bir “aşırı temsil” noktasına gelip dünya da liderliğe oynuyorsa, aynı şekilde de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın prestiji hızla gelişen Türkiye’nin de üzerinde “aşırı temsil” noktasını yakaladı. O artık dünya liderlerinin hesaba katmak zorunda kaldığı bir büyük lider. Onun rüzgarı başta Arap ve İslam dünyası üzerinde bir fırtına gibi esti ve bin yıldır hareketsizlik ortamındaki bir coğrafyayı sallamaya başladı.
Üçüncü nokta: maalesef Türkiye’nin Avrupa politikası bu gelişmelerin çok gerisinde kaldı. Bugünkü Türkiye’nin gücünün çok altında bir “az temsil” noktasında kaldı. Bunun sonucu Fransa’daki hezimet oldu. Bu hezimet kesinlikle bugünkü Türkiye’ye yakışmıyor ve hem Türkiye’nin hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın prestijini dünya da erozyona uğratıyor.

AVRUPA POLİTİKASININ ZAAFLARININ ANATOMİSİ
Türkiye’nin ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın yıldızı giderek parlarken Avrupa Politikası neden moral bozan bir çöküntü yaşıyor?
Analiz: dünya da gelişmiş ülkelerde dış politika liderlerin işidir. Delege edilmez.
Oysa Türkiye’nin Avrupa politikasında bu yanlış yapıldı: politika dış işleri bakanlığına bırakıldı. Dış işleri bakanlığı da büyük ölçüde lobiciliği TOBB’a ve TÜSİAD’a havale etti. Bu kurumların yöneticilerinin kompetans sahası yeterli miydi? Onlar da sorumluluklarını alt kademelere delege ettiler. TOBB’da görev DEİK memurlarına, TÜSİAD’da Paris’te görevlendirilen bir kişiye emanet edildi. TÜSİAD’ın otellerde düzenlenen Boğaziçi Enstitüsü toplantıları saman alevi gibi hep aynı kişilerin katıldığı rutin bürokratik seronomilere dönüştü. TOBB’un günü birlik Avrupa seyahatleri ise hiçbir derinliğe erişemedi. Netice: Fransa’da Türk Mevsimi fiyaskosunun çocuğu Fransa Millet Meclisinde ve Fransa Senatosundaki hazin oylama oldu.
Dış meseleler hafife alınmaya gelmiyor. Hele 2500 yıllık geçmişi ve birikimi olan Avrupa konusunda. Sivil Toplum Kuruluşları liderlerinin iç kamuoyuna yönelik açıklamaları uluslararası başarısızlıklarını ancak kısa bir süre için örtebiliyor. Kongre turizmi meraklıları ise memleketin kaynaklarının müsrifçe sarf edilmesine yol açıyor.

GELECEK İÇİN ÖNERİLER
Fransa ile geçmişte ilişkilerimiz çok inişli çıkışlı oldu. 1915’de Fransızlarla Çanakkale’de çarpıştık. 1920’de Fransızlar Antep’e saldırdı. Netice Antep, Gaziantep oldu. Tuşa gelen Fransa müttefikleri İngilizlere sırtını dönerek ve cephe alarak Ankara’nın elini öpen ilk batılı ülke oldu.
Geçmişte Fransızlarla ilişkiler ülkemize hayırlı neticeler verdi: Sultan Abdülaziz’in Paris seyahati sonucunda Galatasaray Lisesi kuruldu. Galatasaray futbol kulübü Avrupa’ya elini öptürerek UEFA şampiyonluğunu yakaladı. Benzer bir diğer örnek: Fransız Renault Bursa’da mucizeler yarattı ve ürettiği arabalarını Fransa’ya satmaya başladı. Netice: Renault Fransa’daki fabrikalarını kısmen kapatmaya ve işçi çıkarmaya başladı. Sarkozy küplere bindi. Ama Renault Bursa fişek gibi yoluna devam ediyor.
Ermeni ilişkileri Fransa ile aramızdaki ilişkilerde bir kaktüsten daha büyük önem taşımıyor.
Türkiye büyük oynayabilir. Türkler geçmişte Avrupa’nın kaderini belirliyordu. Bugünde Avrupa Birliğini kuran Fransa ile iş birliği yaparak Avrupa’nın yönetiminde lider olabilir.
Bilinmesi gereken bir diğer nokta: Fransa dışında en çok Fransız Orta Öğretim Üyesi Türkiye’de bulunuyor. Sekiz Orta Öğretim kurumu ve bir üniversite kısmen Fransızların mali desteği ile Türk gençliğine eğitim veriyor. Fransızların mega şirketleri de Türkiye’de Türkler ile ortak.
Fransa ile ilişkilerin yeniden ve hatta daha büyük ölçüde bir altın çağını yaşaması mümkün. Bu durum Türkiye’nin Kıbrıs ve AB politikasının kesin başarısını da sağlayacak.
Çözüm: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu işi bizzat ele alması lazım. 19 yıl yakın arkadaşlık ilişkisinde olduğum rahmetli Sakıp Sabancı’nın bir sözü hiç aklımdan gitmiyor: ” ama yola bilenlerle devam etmek lazım”.
PROF. DR. BENER KARAKARTAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.