Başrolde Berlin - Haber 1Haber 1

Başrolde Berlin

18 Ağustos 2011 - 18:10

ABONE OL

Yaklaşık 13 yıl kadar önce PARİS kitabının imza günü vesilesiyle tanıştığım ve iyi bir dostluk kurduğum Yazar Nedim Gürsel’le son kitabı ŞEYTAN, MELEK VE KOMÜNİST ekseninde Nazım Hikmet’in sürgün yıllarını, siyasi mücadelesi üzerinden insan ilişkilerini, fonda ise benim de çok sevdiğim Berlin şehrini konuştuk.

HD- Nedim Bey son romanınız Şeytan, Melek ve Komünist bana biraz üç benzemezi çağrıştırdı; bu benzemezler nasıl bir araya geldi?
NG- Eğer bir hesaplaşmanız varsa size hiç benzemeyenlerle de bir araya gelirsiniz. Bu romanım 20. yy’la hesaplaşan Nazım Hikmet’in sürgün yılları ve siyasi mücadelesi üzerinden komünizmi sorgulayan bir roman.

HD- Kahramanlardan biraz söz edelim o halde, kimdir bu romandaki kahramanlarınız?
ND- Üç kahramanım var bu romanda. Birincisi Ali Albayrak; asker kökenli, eşcinsel ve komünist. Nazım Hikmet’e deli gibi aşık ve bu sebeple de komünist partiye giriyor.

HD- Benzemezler bir arada hem hal olmaya devam ediyor hem asker, hem komünist ve dahi eşcinsel bir kahramanla daha önce hiç karşılaşmadık.
NG- Evet burada yarattığım kahraman Stalin döneminden kalan olumlu komünist tipolojisine karşılık kurgulanmış bir anti-kahraman.

HD- Diğer kahramanlarda bizi şaşırtacak mı; onlar kimler ?
NG- İkinci kahraman adı sanı romanda hiç geçmeyen ve Nazım Hikmet’in kapsamlı bir biyografisini yazmaya çalışan ‘’Biyografi yazarı” olarak tanıdığımız bir kahraman. Üçüncü kahramanımız da bir kadın. Yarı Türk yarı Alman bir kabare şarkıcısı olan İpek. Ama her üçünü de arka plana atan asıl kahraman Berlin şehri.

HD- Berlin dediğiniz zaman ben bir durup derin nefes alırım. Çok sevdiğim, bana hep Bach’ı çağrıştıran bir yanıyla da underground bir hayata davetiye çıkaran nefis bir şehir. Kahramanlarımızın yolu burada nasıl kesişiyor?
NG- Gerçektende çok başka türlü, daima 20 yy.’da söz sahibi olmuş bir şehir. Nazım’a çok aşık olan Ali Albayrak elindeki Nazım Hikmet’le ilgili belgeleri Biyografi Yazarı’na vermeye karar vererek Berlin’e gelir. Bunlar kendisinin zamanında onu Doğu Alman İstihbaratı Stazi ye ihbar ettiğin de elde edilen raporlardır. Bu raporlardan Nazım’ın sürgün yıllarını ve Moskova’da geçirdiği yılları öğreniyoruz.

HD- Böyle bir romanı yazma ilhamı nasıl geldi.nedim_gursel.jpg
NG- Berlin Şehir Komitesi DAAD 2003-2004 yıllarında beni Berlin’de konuk etti; o sırada
Sağ Salim Kavuşsak adlı romanımı yazıyordum. Fikir o yıl doğdu. Ama asıl yazma evrem son Berlin sürecinde oldu.

HD- Romanda bir şiddet alt yapısı var; Berlin’in bu ruh haline ne gibi katkısı oldu.
NG- Çok katkısı olduğu yatsınamaz. Vansee Gölü kenarında yazar evinin olduğu bir bölgede kaldım. Zaten o bölge şiddetin kol gezdiği ağaçlar arasında bir yer.

HD- Şiddetin kol gezdiği derken?
NG- Her şeyden önce Nazilerin Yahudi soy kırımına karar verdikleri villa çok yakınımdaydı,
Öte yandan Alman romantizm akımının kurucu Kleıst’in mezarı da o bölgede. Dolayısıyla zaten atmosfer bu ruh hali için uygundu.

HD- Berlin’den bahsederken gözleriniz parlıyor sanki kişilerden çok onu anlatıyor gibisiniz.
NG- Kesinlikle kişilerden ziyade bir kentin , Berlin kentinin hikayesi.

HD- Nazım Hikmet’le bağı nasıl oluşturdunuz?
NG- Benim Nazım’la bağım doktora tezimden beri var şöyle ki; Doktora tezim karşılaştırmalı edebiyat alanında Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Aragon ve Nazım Hikmet üzerinedir. O dönemlerde Nazım Hikmet şiirini ele alan ‘’Dünya Şairi Nazım Hikmet” adında kapsamlı bir kitapta yayınlamıştım.

HD- Nazım Hikmet konusundaki birikiminizi kullanmanızda okurlar için ayrı bir fırsat olmuş o halde.
NG- Kesinlikle bu konudaki birikimimden çok yararlandım elbette. Kurgu içinde biyografik özellikler taşıyan bir roman oldu.

HD- Roman 20.yy’daki şiddeti irdeliyor dediniz, ancak şiddetin türlü halleri var başlıca hangilerini görüyoruz.
NG- Evet doğru, roman 20. yüz yılı bir şiddet yüz yılı olarak sorguluyor. Şiddetin çeşitli tezahürleri var kahramanlarımızdan İpek sadist bir kadın olduğu için Biyografi Yazarına çok eziyet ediyor bedensel ve ruhsal olarak.

HD- Peki Berlin kişisel olarak sizde nasıl bir his yaratıyor?
NG- Berlin 20. yy tarihini özetleyen bir kent. Birinci Dünya savaşı ertesinde tam bir çöküş yaşadığı halde Grosz, Krıshner gibi Alman expresyonistlerinin çıktığı bir ortam. 1919 yılında
Rosa Luxenburg’un da hayatını kaybettiği spartakis ayaklanması, Ardından 2. Dünya Savaşı , nazizim ve ardından gelen büyük yıkım ve tabi Berlin duvarının örülmesi. 1986 yılında duvarı
görmüştüm o gün bugündür bir Berlin birikimi yarattı bende.

nedim_gursel_ve_hulya_deniz.jpgHD- Berlin ve İstanbul’da kurduğunuz bağ nedir?
NG- Aslında 20.yy başından Berlin-İstanbul ilişkisinden söz edilebilir. Purusya disiplininde eğitim gören Osmanlı subayları hatta Padişah Yaveri olarak Mustafa Kemal bile 1900’lerin Berlin’e gidiyor.İlk komünist basın organı Almanca-Türkçe olarak 1914 yılında Berlin’de yayınlandı. O zaman başlayan bu değişim az önce sözünü ettiğim spartakist ayaklanma başlayınca bir çok Osmanlı tebası üniversite öğrencisinin hapse girmemek için ülkeye dönmesiyle kesintiye uğradı.

HD- Ancak devamında 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’dan İstanbul’a gelen bilim adamları ve 50. yılını kutladığımız ’60 göçüde bu bağa katkıda bulunmuştur diyebilir miyiz?
NG- Elbette. Elli yıl uzun bir zaman Almaya’da 3. Kuşak oluştu kendi işleri güçleri var 200 bin civarında bir Türk nüfus var Berlin ve çevresinde ki Alman vatandaşlığına geçenler buna dahil değil. Kreuzberg tam bir Türk mahallesi. Haliyle kopmaz bir bağ oluşuyor.

HD- Kahramanlardan Ali Albayrak’ın hikayesi de bu öğrencilik yıllarıyla ilgili galiba değil mi
NG- Romanda Ali Albayrağın hikayesi de Kuleli Askeri Lisesinde okuyan Kandilli’de bir yalıda büyüyen bir çocuğun, gencin Berlin- İstanbul hikayesi.

HD- 1938 yılındaki Harp Okulu davasında da Ali Albayrak’ı görüyoruz her halde ama bunun keşfini okurlara bırakalım derim
NG- Evet o dava Nazım’ın yazdığı şiirlerle Harp Okulu öğrencilerini komünizme teşvik ettikleri varsayımına dayanan bir davadır. Okurun dikkatli bir gözle okumasını öneririm.

HD- Çok gezen çok şehirleri ziyaret etmiş bir yazar olarak sizi etkileyen şehirler hangileridir?
NG- Ben kozmopolitliği severim bu yüzden Paris ve İstanbul elbette biri doğduğum Boğaziçi’nin şehri diğeri de demir attığım liman. Resimli Dünya kitabımı yazarken Venedik’ten de çok etkilenmiştim ve her daim kozmopolit oluşuyla Berlin ki Çıplak Berlin kitabımda bildiğim tüm batakhaneleri adreslerini ‘’gece itirafları ‘’ olarak anlatmıştım.

HD- Kitaplarınız bugüne kadar kaç dile çevrildi? En ilginç diyebileceğiniz diller hangileridir?
NG- Toplam 20 dile çevrildi kitaplarım, en son Öğleden Sonra Aşk romanım Rusçaya çevrildi. Allahın Kızları romanım ise Çekçe’ye bile çevrildi. İlginç diller dersen Bulgarca, Boşnakça, Makedonca en marjinal olanları. Arapçaya da çok çevrildi. İngilizce, Fransızca, İtalyanca gibi batı dilleri zaten ilk çevrilmeye başlayan diller.

nedim_gursel_1.jpgHD- Başka hangi dillere çevrilsin istersiniz?
NG- Çince, Japonca ve Hintçe gibi Uzakdoğu dillerine çevrilmesini çok isterim. Uzakdoğu’dan söz etmişken Öğleden Sonra Aşk romanımı Bangok’ta bir fahişenin kendi dilinde okumasını çok isterim.

HD– Türkiye’ye çok sık geliyor musunuz?
NG- Çok sık geliyorum ama özellikle Fransa içinde çok seyahatim olduğundan uzun uzadıya kalamıyorum. Daha uzun kalmak istiyorum ama bir türlü olmuyor.

HD- Değerli dostum Nedim Gürsel benimle Haber1 okurları için yaptığın bu güzel söyleşiye çok teşekkürler. Yakın tarihe ve komünizme farklı bir bakışla bakmak isteyenleri ŞEYTAN, MELEK VE KOMÜNİST kitabını okumaya davet ederim
NG- Bu güzel günde hoş bir Boğaziçi sohbeti yaptık ben teşekkür ederim sevgili Hülya.

Hülya Deniz

www.twitter.com/hlydnzz
huyla@kmedya.com
huyla.denniz@gmail.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.