CHP’nin Başkanlık Sorunu Psikolojik - Haber 1Haber 1

CHP’nin Başkanlık Sorunu Psikolojik

22 Kasım 2012 - 7:10

ABONE OL

Her ülkenin kendi siyasal sistemi çerçevesinde sol ve sağ partileri var. Amerika Birleşik Devletlerinde Demokrat Parti sol, Cumhuriyetçi Parti sağ yelpazede yer alır. Amerikan tarihinin en ünlü liderlerini hatırlayalım: Franklin D. Roosevelt, John F. Kennedy, Bill Clinton Demokrat Partiden Başkan seçildiler ve Amerikan tarihinin en unutulmaz sayfalarını yazdılar. Bugünkü Başkan Barack Obama ikinci kez Başkan seçildi. O da Demokrat Partili bir başkandır.
Güney Amerika’da Başkanlık sistemine bayılıyor. Başta Brezilya olmak üzere birden fazla Güney Amerika ülkesi iktidara solcu başkanları taşıdılar ve onlarla gurur duyuyorlar.

Avrupa’dan bir örnek: Fransa’da 1958 yılında tarihi bir lider General De Gaulle Başkanlık sistemini kurarak iktidara geldi. 1981 yılında Cumhurbaşkanlığında bu kez soldan bir aday var. Francois Mitterand. Fransa tarihinde en uzun süre iktidarda kalan bu sosyalist lidere Fransız solu hayran. Ona “Tanrı” lakabını takıyorlar. Fransa’da bugün gene sosyalist bir Cumhurbaşkanı var: Francois Hollande.
Özet olarak solcular Başkanlık sistemine bayılıyorlar. Bu sistemden faydalanıyorlar ve en ünlü başkanlarını bu sistem sayesinde tarih sayfalarına taşıyorlar.

O zaman CHP Başkanlık sisteminden niye korkuyor ve bu sisteme yüzde yüz cephe alıyor? Psikolojik açıklaması: CHP esasında Başkanlık sisteminden değil iktidara gelmekten korkuyor. Eğer böyle olmasaydı yüzde yirmi beşler düzeyindeki oy oranına demir atan bir Kemal Kılıçdaroğlu’nu başında tutmaya devam eder miydi? Dünyanın herhangi bir gerçek demokrasisinde eğer iktidar partisi yüzde elli, ana muhalefet partisi yüzde yirmi beş oy alıyorsa orada kıyamet kopar, parti içi ihtilal çıkar, liderler alaşağı edilirdi. CHP’de ise tık yok. Herkes halinden memnun gözüküyor.

CHP’NİN ANATOMİSİ
CHP’yi mikroskop altına koyup yakından bakarsak esasında içinde iki parti olduğunu görürüz. Birinci kısmında askeri darbelerden medet umanlar var. 1960 darbesinden bu yana CHP içinde askerle iş birliği yapıp iktidara kestirme yoldan gelenler oldu. Bu çizgiden gidenler bugünde var. Basından okuyoruz. Bir Genel Sekreter sitemle “orduda kağıttan bir kaplanmış” diyor. Bir İl Başkanı resmi törende askerlere ve mülki erkana sitemle dönerek onları Cumhuriyeti koruyamamakla suçlayabiliyor.

CHP yönetimi bu davranışlarda bulunanlara partisinin kapısını kapatmıyor. Buna benzer durumları ne İngiliz İşçi Partisi tarihinde, ne Fransız Sosyalist veya Amerikan Demokrat Partisi tarihinde bulamazsınız.

CHP içinde en kalabalık olan ikinci kesim “nostaljikler.” Bunlar 1940 yıllarına saplanıp kalmışlar. Koyu devletçiler. Dünyanın ekonomik gidişatında adeta habersizler. Özel sektörü, iş adamlarını, serbest piyasa ekonomisini bir hasım olarak görüyorlar. Dün “Cumhuriyet mitingleri” ile sokağa indiler ve seçimlerde hezimete uğradılar. Bugünde Cumhuriyete, Atatürk’e sarılıp Anıt Kabir ziyaretlerini bir kutsal törene dönüştürüyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk yalnız Türk tarihinin değil, dünya tarihinin de en önemli liderlerinden biridir. Ama yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde devrim yapmış bu büyük lideri yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde cankurtaran simidi haline dönüştürmek siyasi açıdan prim yapmıyor. İktidar partisi yüzde elli alırken nostaljik parti yüzde yirmi beş reyting alıyor. Ve hep muhalefette kalıyor.

NEDEN?
Türkiye’de kesinlikle bir ana muhalefet boşluğu var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın samimiyetine inanıyorum. Erdoğan “biz CHP’den de, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da çok memnunuz” derken gerçeği ifade ediyor. Ama bu durum Türk solu açısından fevkalade dramatik. AK Parti sağdan gelip, merkezi kaplayıp şimdi soldan da oy ısırıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın uluslararası politikasına bakalım: Davos’da “one minute” diyerek İsrail’e kükreyen o.

Eli kanlı diktatör cani Esad’a en katı şekilde karşı çıkan o. Dünyadaki mazlum halkların yanında yer alan o. Ya iç politikada: genel sağlık politikası, ücretsiz ilaç, aile hekimliği, fakir fukaraya yardım, öğrencilere burs ve bedava kitap. Erdoğan sağ partilerin konusu olan büyük projeler, alt yapı yatırımlarıyla uğraşmakla kalmıyor, sol partilerin sahasına da çok başarılı şekilde el atarak “sosyal” konularda da ipi göğüslüyor, varoşların, esnafın, fakir köylülerin oylarını çuvalla topluyor.

CHP bunu görmüyor mu? Herhalde görmüyor. Çünkü halkın taleplerini toplayıp daha büyük, daha sosyal, daha etkileyici projelerle halkın karşısına çıkmak yerine tek politika olarak 1938’de ölen Atatürk’e sarılmak ve Erdoğan’a sataşmak yolunu tutuyor. İnandırıcı olmuyor. Tuttuğu yol onu iktidara yaklaştırmıyor. Halk ekmek derdinde iken CHP kendini dar militan kadrolarla sınırlayıp, yüzde yirmi beşe demir atmış bir seçmen kitlesine hapis ediyor. CHP’ye oy verenlerde enteresandır Türkiye’nin “entel, zengin, emekli, tuzu kuru” semt ve mahalleleri.

TÜRKİYE’NİN BİR ANA MUHALEFETE İHTİYACI VAR
İktidar alternatifi olmayan bir demokrasi sakat bir demokrasidir. İktidardaki egemen parti zaman içinde megalomaniye kendisini kaptırabilir. İktidara gelmesi mümkün olmayan ana muhalefet partileri kendi sistemlerinin hastalanmasına yol açarlar. Türkiye’nin mutlaka iktidara gelebilecek bir ana muhalefet partisine ihtiyacı var. Bu duruma sık sık dikkat çeken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan burada devlet adamlığı sorumluluğunu bir kez daha sergiliyor.

Türkiye’ye ana muhalefet: bu nasıl olacak? Tek yol yeni bir sol partinin kurulması. Solda kurulan ÖDP gibi partiler en baştan itibaren mini marjinal olma yolu tuttuklarından bu boşluk doldurulamadı. Kamuoyu araştırmalarında iddialı gözüken Mustafa Sarıgül’de sahaya inme cesaretini bir türlü gösteremedi. Geçen zaman onun aleyhine çalışıyor ve prestijini erozyona uğratıyor.

Yeni sol ana muhalefet nasıl olmalı? Herhalde CHP gibi olmamalı. Her parti biraz geçmişine tutsaktır ama CHP bu açıdan rekor kırıyor. Adeta kendi geçmişine kendisini pranga ile bağlıyor. Üslubu, konuşmaları, bunların içeriği fena halde ana kronik ve geçmişten kalan bir köhnelikte. Küf kokuyor. Yeni sol ana muhalefet partisi nasıl olmalı? Çözüm nerede? Dünyada örnekleri çok. Bir yurt dışından iki yurt içinden başarılı yeni parti kurma örneği verelim.

ÜÇ ÖRNEK
Birinci örnek Fransa’dan. Bu ülkenin tarihinin en büyük liderlerinden General De Gaulle Fransa’da Başkanlık sistemini kuruyor. Anayasada kendisine adeta “seçilmiş bir kral” yetkilerini veren maddeleri bizzat dikte ediyor.
Sol partiler yeni sisteme top yekün cephe alıyor. Solda iki parti var: Fransız Komünist Partisi ve sosyalist SFİO. Fransız Komünist Partisi Moskova’ya resmen bağlı. Sosyalist SFİO ise on dokuzuncu yüzyılda kurulan İkinci Sosyalist Enternasyonal çizgisinde. İçinde her türlü eğilim var. Özellikleri: birbirlerini yiyorlar. Netice: SFİO seçimlerde yüzde otuzlardan yüzde beşe düşüyor.

Çözüm: De Gaulle’e karşı alternatif mümkün mü? Başkanlık sistemiyle sol iktidara gelebilir mi? Ortak bir kitabımızın olduğu (Mort des dictatures. Paris Üniveristesi yayını. 1981) Fransa’nın en ünlü anayasa Profesörü Maurice Duverger bana “De Gaulle artık seçilmiş bir kral, onu seçen halk” diyor. Duverger konuşmasına devam ediyor: “ben iktidarın ne olduğunu İstanbul’da Topkapı Saray’ında anladım” diyor. Padişahlık kurumu yüzyıllarca nasıl yaşayabildi? Büyük icraatla. Halk meyvesini paylaştığı büyük icraatların peşinden gidiyor. De Gaulle büyük icraat yapıyor. Fransa’nın altın yıllarını başlatıyor.
De Gaulle’e alternatif olabilir mi? Sosyalist parti SFİO yüzde beşlere düşmüş. Bu sorunu kafasında çözen bir kişi var. Kendisi sağdan gelmiş ve geçmişte genç yaşlarında sağ hükümetlerde bakanlık yapmış. Adı Francois Mitterand.

Mitterand geniş yelpazede yeni bir sol hareket başlatıyor. Sembolü kırmızı bir gül. Bu geniş yelpazeye komünistlerden merkeze herkesi davet ediyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçildiği Başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanlığına aday oluyor. Başkan danışmanlığına da Paris Siyasal Bilgilerden bir sınıf arkadaşımı alıyor.
Mart 1981. Bir konferans vermek ve tebliğ sunmak için İngiltere’de göller bölgesinde Lancaster Üniversitesindeyim. Orada gene bir toplantı için bulunan Mitterand’ın Siyaset Danışmanı arkadaşımla karşılaşıyorum. İki ay sonra Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Ona “sen Mitterand’ın en yakınındaki kişisin. Kazanacağına inanıyor musun?” diyorum. Bana “hayır” diyor. Soruma devam ediyorum: “peki kim onun seçileceğine inanıyor?” Bana “kendisi” diyor.

Benzer bir liderlik örneği Türkiye’den. Askerlerin ekonomiyi 1980’de emanet ettiği ama 1982’de bu görevden aldıkları Turgut Özal. Yapayalnız kalıyor. En yakın bir arkadaşıyla tatile çıkıyor. Gazetecilere “bir parti kuracağım” diyor. Kimse onun başarılı olacağına inanmıyor. Ama birkaç ay içinde seçimleri kazanıyor. Tek başına iktidar oluyor.
Türkiye’den bir örnek daha: bir şiir okuduğu için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından alınıp hapse atılan bir genç lider. Recep Tayyip Erdoğan. Artık o bir siyasi yasaklı. Kimse onun siyasi bir geleceği olacağına inanmıyor. “Muhtar bile olamaz” diyorlar. Ama herhalde kendisi inanıyor. “Bu şarkı burada bitmez” diyor. Birkaç arkadaşıyla bir yeni parti kuruyor. Katıldığı ilk seçimlerde bu parti iktidar oluyor. Bir süre sonra Başbakan Erdoğan dünya kamuoyu tarafından en çok tanınan Türk lider oluyor.

2014’TE TÜRKİYE’NİN TARİHLE BİR RANDEVUSU VAR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şu anda Türkiye’nin 2014’teki tarihle randevusunun tek adayı. Başkanlık sistemini kurabilecek mi? Göreceğiz. Erdoğan çok güçlü bir siyasi lider. Başkanlık sistemini kurması etrafındaki yol arkadaşlarına bağlı. Şu anda televizyon ekranlarına bakıyorum: onların anlattıkları Başkanlık sistemi kafaları karıştırıyor. Erdoğan’ın büyük küresel vizyonunu ne kadar anladılar? Bazıları ezber okur gibi Başkanlık sistemini savunuyor. İnandırıcı gözükmüyorlar. Bazıları artık çok sinirli: Başkanlık sistemi mutlaka olmalı diyorlar. Ses yükseltmek başka ikna etmek başka. Ama AK Partinin şansı lider Erdoğan. Partisinin çok önünde koşuyor. iktidara geldiğinden bu yana çevresini devamlı yeniledi. 2014’e giderken Başkanlık sistemi projesini anlatan ekibini yenilerse hiç şaşırmamalı.

Solun sorunu ise: liderlik. CHP neden yüzde yirmi beşlerde kalıyor? Yüzde yirmi beş oya rağmen parti içinde neden kıyamet kopmuyor? CHP neden iktidara aday olamıyor? Neden 1920’lere, 1940’lara saplanıp kalıyor? CHP neden dünyayı anlayamıyor? Ve hala iki kutuplu dünyada yaşadığını sanıyor? CHP neden 2012’deki Türk halkını anlamıyor? Geçim sıkıntısı çekenleri, sınıf atlamak isteyenleri, özet olarak geniş halk yığınlarını neden anlayamıyor? Neden onun taleplerine tercüman olamıyor? Bütün dünyada sağ ve merkez partilerden sonra iktidara sosyal demokrat ve sol partiler gelirken Türkiye’ye bu fırsatı nostaljik CHP neden kaçırtıyor?

Cevap gayet basit. Sağ büyük bir tarihi lider çıkarttı. Recep Tayyip Erdoğan sağ kesimden çıktı. Merkeze ve merkez sola yayıldı. CHP ise kendi iç dünyasına gittikçe kapandı. Kabuğunu daha da kalınlaştırıyor. Oksijen alamıyor.
Sorun liderlik düzeyinde. Eğer sol iktidar korkusu olmayan bir büyük lider çıkartırsa durum değişebilir. CHP içindeki kardeş kavgası bir liderin ipi göğüslemesine fırsat verecek mi? Belki Mitterand örneğinde görüldüğü gibi yeni bir sol parti içinde yeni bir lider 2014 öncesi iktidar savaşına girebilir. Ama bugünkü siyasi tabloda Türkiye’de bu görünmüyor.

Bütün bu nedenlerle dünyadaki sol partiler Başkanlık sistemine bayılırken ve tarihi liderlerini Başkanlık sistemi sayesinde iktidara taşırken CHP Başkanlık sistemine şiddetle karşı çıkıyor. Liderleri frene bir değil iki ayaklarıyla basıyor. Bugünkü CHP yönetimi tek politika olarak Erdoğan’a sataşmak yolunu seçiyor. CHP hep muhalefette kalıyor. Türkiye’de ana muhalefet boşluğu devam ediyor. CHP tarihle randevusunu kaçırıyor. Başbakan Erdoğan ise 2014 perspektifinde tarihle randevusuna tek başına koşarak devam ediyor.

Prof. Dr. Bener Karakartal

karakartal@turcomoney.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.