Liderler, kurumlar ve baronlar oligarşisi - Haber 1Haber 1

Liderler, kurumlar ve baronlar oligarşisi

03 Nisan 2013 - 10:24

ABONE OL

Koç, Sabancı, Şahenk, Eczacıbaşı hangisi daha başarılı? Ümit Boyner, Rifat Hisarcıklıoğlu ne kadar başarılı? Özal, Mesut Yılmaz, Recep Tayyip Erdoğan ya da yurtdışında Bush, Obama, Sarkozy, Hollande tarih onları nasıl sıralayacak?

Kurumlar açısından bakıldığında liderler ikiye ayrılıyor. Kurucu liderler ve liderliğe daha sonra gelenler. Esas başarı kurucuların. Daha sonra gelenler, kurumlarını bazen çok daha yüksek zirvelere taşıyabiliyorlar, bazen sınırlı bir gelişme sağlıyorlar, bazen kurumları yerinde sayıyor, bazen de kurumlar geriliyor ve çöküyor. Bu durum ekonomide de, siyasette de böyle. Bakıyorsunuz iktidarda olan bir partinin başına yeni bir Genel Başkan geliyor: partiyi bırakın iktidarda tutmayı onu hayatta bile tutamıyor. Parti tarihin çöplüğüne atılıyor. Bu durum holdingler, bankalar ve tüm şirketler içinde geçerli. Sıfırdan bir şirket kurup onu zirvelere taşıyanlar var. Zirvede bir şirketin başına geçip onu ışıltısı zayıflayan bir yıldız haline dönüştürenlerde var. Bu durum TÜSİAD ve TOBB gibi büyük STK’lar içinde geçerli. İşin sırrı nerede? Kimi STK liderleri bir efsane oluyor. Kimi de çok yukarılardan başlayıp neredeyse yere çakılıyor.

BARONLAR VE BARONLAR OLİGARŞİSİ

Hiçbir lider ekibi olmadan ayakta kalamaz. Bu durum hem kurucu liderler, hem daha sonra kurumların başına geçenler için de geçerli. Liderin en yakın ekibi, lider kadar önemlidir. Liderin büyüklüğü etrafında topladığı kişilerin değeriyle orantılıdır. Kurucu liderler bu açıdan çok başarılı. Kurumları kurabildiklerine göre etrafına topladıkları kişileri isabetli seçmiş oluyorlar. Başarılı insanları muhafaza ediyorlar. Başarısız olanları tasfiye ediyorlar. Bu konuda tarihi bir büyük örnek Fransa’nın kurucu lideri General De Gaulle. Fransa’nın eski sistemini kökünden tasfiye etti. Fransa’da başkanlık sistemini inşa etti. Bu sistem o kadar başarılı oldu ki neticesi dünya tarihini değiştirdi, komünizm çöktü, Avrupa bütünleşti ve dünyanın en güçlü parası Euro kuruldu. Bugün krize rağmen Avrupa Birliğinin GSMH’sı, ABD’nin önünde. Stratosferde ses süratinin üstünde uçan tek yolcu uçağı Concorde’u Avrupa yaptı. Bugünde tümü iki katlı neredeyse bin yolcu kapasiteli tek yolcu uçağı yine Avrupa ürünü.

De Gaulle’ün bunu nasıl gerçekleştirdiğini düşününce insan hayretler içinde kalıyor: On yıl boyunca ekibini muhafaza etti. Onun bursuyla okuyup, onun ekibinde çalıştığım için biliyorum. Bu kural ünlü Mayıs 68 olaylarından sonra bile değişmedi. 1968’de Fransa dev bir siyasi türbülansa girdi. De Gaulle hükümette değişiklik yapacağını söyledi. Ama ne değişiklik! Ekonomi Bakanı Michel Debre Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı Maurice Couve de Murville de Ekonomi Bakanı oldu. Eyfel kulesine bakan görkemli binadaki odamda Başbakanlık araştırma ekip şefi olarak çalışıyorum. Penceremden bakıp “De Gaulle bu değişikliği neden yaptı?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Bu on yıllık süper istikrarlı bir dönem içinde o kadar minik bir değişiklikti ki yapılmasına bir anlam veremiyordum.

Yıl 1998. Daha sonra Başbakan olan Couve de Murville davetlim olarak İstanbul’da. Sponsorum rahmetli Sakıp Sabancı’nın bize tahsis ettiği Cadillac Limuzin araba içinde baş başayız. İşte tüylerimi ürperten an: De Gaulle’ün efsane Dışişleri Bakanı Maurice Couve de Murville bana bir soru soruyor. “Profesör Karakartal” diyor. “1968 olayları sonucunda De Gaulle beni dışişleri bakanlığından, ekonomi bakanlığına getirdi. Debre’yi ise ekonomiden, dışişleri bakanlığına. Sebebini hala çözemedim.” 1968 senesinde kendi kendime “bu değişiklik niye oldu” diye düşünürken De Gaulle’ün kararını bizzat zirvedeki muhatapları da anlayamamışlar. Kafamda 1968 yılında oluşan bu soruyu 1998 yılında değişikliğin muhatabı, o zamanın dışişleri bakanı ve De Gaulle öldükten sonra Başbakan olan Maurice Couve de Murville’nin kendisi de çözememişti.

De Gaulle için esas olan doğru makamlara isabetli tercihler yapmak ve bu tercihleri de zaman içinde sürdürmekti. Büyük lider böyle isabetli tayinler yapıyorlar. Atatürk’te çok kısa dönemler hariç hep Başbakanlıkta İnönü’yü tuttu. Recep Tayyip Erdoğan’ın en başarılı olduğu mega alt yapı projelerinde sağ kolu Binali Yıldırım’ı görevde tuttuğu gibi. Kurucu liderler güçlü yardımcılarını isabetli bir şekilde seçip göreve getiriyorlar ve liderlikleri süresince büyük icraatçı yardımcılarını görevde tutuyorlar.

KURUMLARDA TEHLİKE BARONLAŞAN YARDIMCILARDAN VE BARONLAR OLİGARŞİSİNDEN KAYNAKLANIYOR.

Kurucu liderlerin insan seçimi genelde isabetli. Sonuçta kurumu onlar kurdu. Koç Holding Vehbi Koç ve Rahmi Koç’un eseri. Sabancı Holding mütevazi başlangıcı sayılmazsa Sakıp Sabancı’nın eseri. Eczacıbaşı Holding neredeyse sıfırdan başlayan Nejat Eczacıbaşı’nın eseri. Ana vatan partisini Turgut Özal kurdu. AK Partiyi de Recep Tayyip Erdoğan. Mesele, kurumlar kurulduktan sonraki gelişmelerin nasıl olduğunda. TÜSİAD Ümit Boyner’den öncede vardı. TOBB’da Rifat Hisarcıklıoğlu’ndan önce. Bugün bu kurumların prestiji ne vaziyette? Örgüt sosyolojisi bu soruya cevap vermek, başarı ve başarısızlıkların nedenlerini açıklamak zorunda.

BARON OLİGARŞİSİ BİR SÜRE SONRA FİLLERİN TEPİŞMESİNE DÖNÜŞÜYOR.

Kurumları kuranların isabetli tercihlerle ekiplerini kurmaları çok dikkat çekici. Ama esas tehlike kurumların başına daha sonra gelenler sırasında ortaya çıkıyor. İkinci neslin ve daha sonra gelenlerin tercihleri her zaman başarılı olmayabiliyor. Kurumların daha sonra başına gelenler için en büyük tehlike, en yakın yardımcılarından kaynaklanabiliyor. Bugün büyük holdinglerde öyle CEO’lar ve çok üst düzey yöneticiler var ki; adeta holding liderlerini büyülemiş durumdalar. Holding liderleri onlarsız kurum çalışamaz zannediyor. Şüphesiz yılların getirdiği tecrübe sonucu bu üst düzey yöneticiler kendilerini, liderlerine ispatlamış gözüküyorlar. Ama esas tehlike: Bu “baronlar” yüksek maaşlara ve maddi avantajlara kendilerini öylesine endekslemişler ki esas amaçları kurumun çıkarları değil, kendi çıkarları oluyor. Ne yapıp, ne edip kendi pozisyonlarını sürdürmek istiyorlar. Bu nedenle gerçekten kuruma faydalı olabilecek güçlü inisiyatif sahibi kişileri tasfiye edip, onların yollarını kesmek için her türlü Bizans entrikasına başvuruyorlar. Bu baronlar gerçekten tehlikeli bir oligarşi. Yerlerinde kalabilmek için liderlerini kandırdıklarını, liderleri bile fark edemiyor. Sürekli olarak kendi zekalarından, kendi tecrübelerinden daha az kişilere sorumluluk verip, kendi pozisyonlarını garantiye almaya çalışıyorlar. Bu durumu da kurumsallaşma ve gençleştirme operasyonu olarak sunuyorlar. Unuttukları bir gerçek var. AB’yi kurdukları zaman De Gaulle 70, Konrad Adenauer 84 yaşındaydı. Amerika’da Obama bir büyük lider. Bütün batı dünyasında büyük krize rağmen tekrar seçilen tek siyasetçi oldu. Sebebi ne? Gençleştirme teorisine yüz vermedi. Birikim, yetenek, vizyon unsurlarını birinci plana aldı. Yardımcılarıyla doğrudan ilişki kurdu. Yeni atadığı dışişleri bakanı beyaz saçlı 69 yaşındaki bir kişi.

Türkiye’de ikinci nesil bu açıdan ne durumda? Ferit Şahenk çok başarılı. Ama bence çok daha iyisini yapabilirdi. Güler Sabancı ne kadar başarılı? Bülent Eczacıbaşı ne kadar başarılı? Onların başarısını sıfırdan başlayıp, holdinglerini bu düzeye getiren kurucu liderlerle karşılaştırarak yapmak lazım. Koç Holding bu açıdan bir istisna: kurumsallaşma bu holdingde var ama müthiş vizyonlu çelik iradeli Rahmi Koç’un gözlerinin her an holdinginin üzerinde olduğundan hiç şüphe etmemek gerek.

Büyük STK’larda da dünü ve bugünü karşılaştırmak lazım. Ümit Boyner TÜSİAD’da baronlarını aşan bir liderlik sergileyebildi mi? TOBB’un bir zamanlar çok parlayan başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu uluslararası planda neden sönük bir performans sergiledi ve bu nedenle prestiji erozyona uğradı? Bu yöneticilerin sorumluları uzaklarda değil, en yakınlarındaki maaşlı baronlarında aramaları gerekir. Baronlar oligarşisi bazen kendi kurumlarına da, ülkeye de zarar veren bir fillerin tepişmesi olayına dönüşüyor. Filler birbirlerini ezmeye çalışıyor ve çıkardıkları toz bulutu kurumlarının, ışıklarını söndürmeye başlıyor.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.