Soma’da iş güvenliği neredeydi? - Haber 1Haber 1

Soma’da iş güvenliği neredeydi?

01 Haziran 2014 - 23:03

ABONE OL

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla memleket meselelerini tartışırken, bana “aslında yasalarımızı incelediğimiz zaman, ülkemiz dünyanın en modern, çağdaş, demokratik ülkelerinden biri ama uygulama yok” dedi. Bunu hiç düşünmemiştim. Gerçekten, toplumumuzun önemli ölçüde sıkıntı çektiği pek çok konuda durum böyle. Örneğin, demokratik olmayan bir ortamda yasalaşmış olan T.C. 1982 Anayasasına bakalım. Anayasanın 2. maddesinde “… Atatürk İlkelerine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal Hukuk Devleti…”, 10. maddesinde “…renk, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin herkes kanun önünde eşittir…”, 12. maddesinde “Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” , 22. maddesinde “Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir…” vs. diye yazıyor. Yani anayasaya bakınca her şey harika. Peki uygulamada bu böyle midir? Nerede sosyal devlet, nerede düşünce özgürlüğü, nerede Atatürk ilkelerine bağlılık, nerede laiklik… Bilen var mı?
Dilerseniz gelin geçtiğimiz günlerde Soma’da yaşanan, kimine göre iş kazası, kimine göre adeta cinayet olan ve toplamda 300’ü aşkın ölümle sonuçlanan, ulus olarak hepimizin yüreğinde derin acılar bırakan olayı İş Güvenliği Yasaları açısından değerlendirelim.
Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları kapsamında 30.06.2012 tarihinde 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu yayımlandı. Bu yasayı tıpkı T.C Anayasası gibi inceleyelim. Kanunun 1. maddesinin amacı, “İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir.” Madde 4’te ise işverenlerin genel yükümlülükleri bir bir anlatılmış. Bunlar;
A-) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
B-) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
C-) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
Ç-) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne al
D-) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
Kanunun ilerleyen maddelerinde neler mi var? Tehlike sınıfına göre İş Sağlığı ve İş Güvenliği bakımından risk ölçümleri ve alınması gereken tedbirler, Acil Durum Planları, Tehlike anında Tahliye ve İlk Yardım Uygulamaları, Çalışanların Eğitimi, Teftiş – Kontrol, bu kanuna uyulmaması halinde uygulanacak cezalar vs. Ancak, tıpkı anayasayla ilgili açıklamalarımızda olduğu gibi uygulama hiç de öyle değil. Öyle olsa, maden kazalarında ölenlerin ortalamasında Avrupa’da birinci, Dünya’da üçüncü olur muyduk?
Bu yasaya göre, iş yerlerinin tehlike sınıfına göre yeterli sayıda İş Güvenliği Uzmanı bulundurması zorunluluğu getirildi. Bu uygulamayı geliştirmek için İş Güvenliği Uzmanları tedarik eden şirketler ortaya çıkmaya ve bir yığın da çelişkiler yaşanmaya başladı. Birincisi, iş güvenliği tedariki sağlayan bu şirketler pazar kaygısı nedeniyle işverene mahkûm durumdadırlar. İkincisi, sağlanan güvenlik hizmetinde inanılmaz bir fiyat rekabeti oluşmaya ve bu da verilen güvenlik hizmetinin seviyesini aşağıya çekmeye başladı. Üçüncüsü, iş yerlerinde yeterince kontrol ve cezai müeyyide uygulaması bulunmamaktadır. Bunun yanında, niteliği ve eğitimi son derece yetersiz kişiler İş Güvenliği Uzmanı sıfatıyla ortalıkta dolaşmaya başladı. Hal böyle olunca da bu yetersizlikler ortamında, risk bir gün gerçekleşiyor ve olan her zaman olduğu gibi yoksul ailelerin ve kişilerin başında patlıyor. Sonra da hep birlikte 3 gün yas tutuluyor, ardından ne yazık ki unutulup gidiliyor.
Oysa böyle mi olmalı… Elbette hayır. Bir kere tüm yasalar gökten düşmüyor. Eksikliklerine rağmen, yüz yılların birikimi olarak oluşturuluyor.
Ancak uygulamada, ceza mekanizması çalıştırılmadığı için, yasayı uygulamıyor olmanın maliyeti, uygulama maliyetinden çok çok daha fazla oluyor ve bu maliyet can ve mal kaybı olarak derin yaralara neden oluyor.
18.05.2014 tarihli Sözcü Gazetesinde Saygı Öztürk yazmış… Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı / İş Teftiş Kurulunun açıklamasına göre, 2 yıldan bu yana 4 bin maden ocağının denetlenmediği ve devamında denetimin güvenliği garanti etmediği belirtiliyor. Buna rağmen 2013 yılı denetim raporunda pek çok tespitler sıralanmış ve özet olarak,
* İşçilere iş güvenliği eğitiminin verilmediği,
* Gözetim ve denetim faaliyetlerinin yeterli olmadığı,
* Dışarıyla haberleşme imkanının bulunmadığı,
* Grizulu ocakta çıplak ampüllerin bulunduğu,
* Yangın söndürme cihazlarının bulunmadığı,
* İlk yardım eğitimi alan bir eleman bulunmadığı vs. yazılmış.
Ancak Anayasa örneğinde olduğu gibi bu raporları uygulayan kim? Yazılı kuralları uygulama ve uygulatma sorumluluğu kime aitse sorumluluğu aranmalı.
Son olarak haberlerde izledim. Güney Kore’de, sorumlu olduğu mahallede çöken bir binadan kendisini sorumlu hisseden bir yönetici halkının karşısına çıkıyor, özür diliyor ve istifa ediyor. Peki ya bizde bunun hiç örneği görüldü mü? Ne yazık ki hayır.
Ama “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz”, “Benim memurum işini bilir”, “Benim Hakimim… ” diyebilen liderler yetiştiren bir ülkede yasalar ne işe yarar? Önemli olan sadece yasa getirmek değil, yasayı etkin bir şekilde uygulamaktır. Yasaların uygulanmamasının getirdiği sonuçların sorumlularından hesap sorulması için bir yerlerden başlamak gerekiyor. Bu sorunlar artık aşılması imkansız bir kader olmamalı. Bunun içinse, devlet ve işverenlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Marifet yasa çıkarmakta değil, uygulamadadır. Tekrar tüm milletimizin
başı sağ olsun.

Vizyon
Şaban Çağıran
Denizbank A.Ş.
Genel Müdürlük / Grup Müdürü
cagiran@turcomoney.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.