Balyoz davasında tutuklu sanık Albay Mustafa ÖNSEL Silivri mahkemesinden haykırıyor.
“KOMUTANIM ŞİMDİ RAHAT UYUYABİLİYOR MUSUN?
Geçmişte komutanım dediklerimiz.
Askerler lafı eğmeden bükmeden, söyler.
‘Var da diyemem, yok ta diyemem’ diyen komutanım,
şimdi rahat uyuyabiliyor musun?
Ya sen durup dururken saçma nisan bildirisi yayınlayarak siyasete şekil vermeye çalışan pek sevgili komutanım, biz cezaevinde mağdur iken zırhlı aracınla gezmekten mutlu oluyor musun?
Sahi şu Dolmabahçe’de başyetkili ile sen ne konuştun?
Hangi konuda ikna edildin?
Yoksa bizlere yapılacak operasyonlara yeşil ışık orada mı yakıldı?
Ne verdin, ne aldın?
Sana da mı kaset gösterdiler? dedi.
*****
Konuyla ilgili bir yıl önce internette yayınlanan yazımızı, tarihe not düşmek adına bir kez daha değerli okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.
Buyurun birlikte okuyalım.
“Büyükanıt ve “tımarhanelikler”
Emekli Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Beykent Üniversitesi Stratejik araştırmalar Merkezi’nde gerçekleştirilen “Asker ve Devlet” konulu konferans sonrası, gazetecilerin sorularını yanıtlarken şöyle konuşmuş.
” Darbeyi hissetmedim, hissetseydim gereğini yapardım. Ben paşaların darbe girişiminde bulunduklarına inanmıyorum. Hiç kimsenin 21. yüzyılda bir darbe düşüncesi ve girişiminde olmaması gerekir. Olanı da normal bulmamak lazım. Hatta darbe girişiminde bulunduysa yargılanmadan önce tımarhaneye götürülüp tedavi ettirmeli ve ondan sonra yargılanmalı…” (basından- Sözcü – 17 Ekim 2010)
Akla gelen sorular:
Sayın Büyükanıt…
Size göre; uzun yıllar birlikte görev yaptığınız, Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin değerli paşaları darbe yapacaklardı suçlamasıyla, boş yere yargılanıyor, gözaltına alınıyor ve tutuklanıyorlar… Çünkü siz onların darbe teşebbüsünde bulunduklarına inanmıyorsunuz…
Size göre; darbe yapacaklardı iddiasıyla yargılanan ve tutuklanan onlarca paşa ve Silahlı Kuvvetler mensubu, boş yere yargılanıp içeride yatarken, onların başında bulunan ve onları yöneten en yüksek rütbeli komutan yani Genelkurmay başkanı olarak; zat-ı alinize tek bir soru bile sorulmaması, soruşturmalar ve yargılamalar dışında tutulması normal bir hadise sayılmalı…
Size göre; Ordumuzun başında ki bir numaralı komutan olarak, 27 Nisan Muhtırası bir darbe girişimi ve darbe tehdidi anlamını taşımıyordu. Sadece hükümete yapılan dostça ve şefkat dolu (!) bir hatırlatmaydı…
Size göre; Başbakan Tayip Erdoğan‘la 5 Mayıs 2007 tarihinde Dolmabahçe‘de yaptığınız iki saatlik malum gizli görüşme; kamuoyuna açıklanmayacak denli sıradan; “daha daha nasılsınız…” türü alalade bir sohbet konuşmasıydı. Bu nedenle de dostça yapılan hasbıhalin çok sıradan ve normal bir olay olması nedeniyle, bütün ısrarlara karşın, kamuoyuna açıklanması beyhude bir davranış olurdu…
Size göre; 27 Nisan Muhtırası gibi hükümete yönelik çok sert ve dostça(!) yapılan bir ihtarın ardından, bu muhtırayı kaleme alan ve Türk halkının önünde imzasıyla bunun sorumlulugunu üstlenen bir Genelkurmay Başkanın’na, 4 ay sonra gerçekleşen emekliliğinde; “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ve çok pahalı lüks bir Audi marka otomobilin muhtıraya yani dostça uyarınıza(!) muhatap olan iktidar (hükümet) tarafından, hizmetinize verilmesi çok normal bir olaydı…
Size göre; Kenan Evren ve emrinde ki dört kuvvet komutanı, 12 Eylül darbesini yaptıkları için yaptığınız açıklamaya göre “tımarhanelik” sayılması gereken paşalardı…
O tımarhanelik sayılacak halleriyle hem yıllardır orduyu yönettiler hem de 12 Eylül‘den sonra üç yıl ve daha sonra yıllarca (devlet Başkanı olarak) devletin başında görev yaptılar…
Aslında size göre önce tımarhaneye götürülmeleri gerekirken ne yazık ki darbeyi yapan konsey üyeleri olarak bir de baş tacı edildiler
Size göre; sadece 21. yüzyılda darbe girişiminde bulunanlar tımarhanelikti, 20. yüzyıldaki darbe teşebbüsleri bu değerlendirmenizin dışında idi…
***
Sayın Büyükanıt!
Konuştunuz ama; yaptığınız değerlendirmelerle, aklı selim sahibi, ülke gerçeklerini ve konjonktürü yakından izleyenler arasında sanırız tek bir kimseyi dahi söylediklerinize inandıramadınız!
***
Bugün “ben paşaların darbe girişiminde bulunduklarına inanmıyorum” demekle, haksız yere yargılandıklarını ima ettiğiniz silah arkadaşlarınız adına, zamanında ortaya çıkıp onları savunabilecek gümbür gümbür konuşmalar yapamamışken; emekli olup aradan 2-3 yıl geçtikten sonra “Ben paşaların darbe girişiminde bulunduklarına inanmıyorum…” demenizin ne derece inandırıcılığı ve kıymet-i harbiyesi olabilir…
Türk ordusu adeta duvara tosladı. Size göre masum oldukları iddia edilen ve pek çok insana göre de haklarında ayni düşünceler taşınan şanlı ordumuzun değerli komutanları sosyal açıdan ve psikolojik olarak yerle bir edildi.
Ordu artık yıpratılmış bu haliyle savaşamaz yargısının yaratıldığı bir ortamda; halk kitlelerinde Türk Silahlı Kuvvetleri adına yaşananlardan ötürü “gönüller ağlıyor” “vicdanlar sızlıyor!”
Genelkurmay Başkanları sizler; Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt olarak:
Koskoca bir ordunun suçlamalar ve yargılanmalarla hallaç pamuğu gibi atıldığı bir dönemde; eğer iddia edildiği gibi darbe girişimine yönelik bir gerçek varsa; (hatta yoksa bile) nasıl sessiz sedasız kalarak, zamanında görevlerinizi layıkı veçhile yapamadığınız gibi bir özeleştiri ve suçlama çıkararak…
“Madem öyle, bizden de hesap sorun ve bizi de yargılayın, çünkü onlar komutamızda ki paşalar ve komutanlardı. Onlardan Genelkurmay Başkanları olarak biz sorumluyduk…” diyerek muhteşem bir komutanlık akidesine neden imza atamadınız?..
Kahraman ordumuz da biz öyle biliriz ki; subaylar, komutanlar ölünceye kadar askerdirler, astlarıyla birlikte zaferler kazanırlar ve yücelirler, astlarıyla birlikte gerektiği zaman gözü kapalı ölüme giderler…
Bizler, simgesi ve onuru ay yıldızlı bayrağımız olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ulu Önder Atatürk’ün yolunda yürüyen, Cumhuriyet sevdalısı, laik ve demokrat vatandaşlarıyız…
Ülkemizi, bayrağımızı, vatanımızı nasıl seviyor ve “kutsal buluyorsak” kahraman ordumuzu da bu kutsallığın çok önemli bir parçası sayıyor ve ona da yürekten bağlanıp sevgisini içimizde gururla yaşatıyoruz…
İçlerinden çıkabilecek birkaç çürüğün, ağır faturası; bu değerli camianın tüm mensuplarına çıkarılmamalıydı.
Yaşanan ve yaşanmaya devam eden talihsiz olaylarda önder sizler yani Genelkurmay başkanları olmalıydınız..
Varsa gerçek anlamda darbeci birkaç teşebbüs, bunun vebali ve sorumluluğu onların komutanları olarak bizimdir diye şaheser bir komutanlık örneği sergileyerek, halkın gönlünde ve vicdanında taht kurmalıydınız…
Ağaçlar ayakta ağaçta ölür Sayın Büyükanıt!
Her şeye karşın, darbe yapmak için gerçek anlamda ve kesin delillerle saptanmış darbe teşebbüsleri varsa; tabi ki bağımsız (olduğuna inanmaya mecbur olduğumuz) yargı görevini yerine getirecek ve adalet yerini bulacaktır… Suç varsa cezası da olmalı!.. Buna sözümüz olamaz…
***
Ancak, yargılanmanın da, iddianameleri makul sayılabilecek sürede ve itiraz edilemeyecek denli kesin delilere dayanılarak düzenlenmesi ve gereğinin en kısa sürede yapılması gerekirdi…
Üç yıldır süren, bitmez tükenmez davalar, artık maalesef halk indinde inandırıcılığını önemli ölçüde yitirmiş durumda… Millet bıktı usandı artık ne olacaksa olsun, normal hayatımıza dönelim beklentisi içerisinde…
Öbür yandan Fethullah Gülen cemaatine yönelik çeteleşme ve devleti, askeriyeyi, emniyeti ve yargıyı ele geçirme yönünde iddialar ayyuka çıkmış durumda.
Hanefi Avcı’ nın yazdığı kitapta çeteleşmiş cemaat üyeleri adına iddia edilenler tüyler ürpertici…
Kitabı yazan Eskişehir Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı‘nın tutuklanması, halk vicdanında ne yazık ki onay görmüyor. İnsanlar Hanefi Avcı‘nın masum olduğuna, tutuklamada cemaatin, cemaatçi üyelerinin rolü ve yanlı tavırları olduğuna inanıyorlar… Hiç kuşkusuz İnanıyoruz ki çok sayıda insanımızın vicdani görüşü bu yönde!
Sonuç Olarak…
Sayın Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığı görevinize atandığınızda bu satırların yazarı da, bugün nedamet duyan ancak o zaman sevinenler arasında yer alıyordu…
Ne yazık ki, sevincimiz kısa sürdü. Bizi şaşırttınız ve hayal kırıklığına uğrattınız! Eğer Dolmabahçe konuşmanız konusunda çıkıp ortaya çatır çatır her şeyi anlatabilseydiniz bir ölçüde şahsınıza yönelik eskiden var olan sempatimiz sürebilirdi… Şimdi ise milyonlarca insan olarak kafamız kuşkuyla dolu!
Sayın Başbakan “Büyükanıt konuşursa ben de her şeyi anlatırım. Konuştuklarımız mezara kadar benimle gidecektir!” derken size önemli bir uyarıda bulunmuş olmadı mı?
Başbakan‘ın açıklaması pek çok kesim tarafından ne yazık ki size yönelik gözdağı olarak algılandı ve nitelendi… İyi bir insan olabilirsiniz, aksini iddia edemeyiz ama ne yazık ki “iyi ve başarılı komutan” olamadınız Sayın Büyükanıt!
Son söz…
“Bir tek kişiye yapılan haksızlık ve adaletsizlik, tüm topluma yapılmış sayılan haksızlık ve adaletsizliktir”
Bizler, yüreği ay yıldızlı bayrağımızın aşkıyla; vatan, millet, ülke ve Türklük sevdasıyla dolu; Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak; şanlı ordumuzun, değerli komutanlarını ve en yüksek rütbede ki Genelkurmay Başkanlarını her zaman, güçlü, güvenilir ve tam bir asker ruhu ile donanımlı görmek isterken; Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, yıpratıcı amaç ve hain duygularla yaklaşanları da, konumu, makamı ne olursa olsun şiddetle kınıyoruz…
Çünkü…
“Vatansız vatansever olunmaz!”
“Ordusuz da vatan olmaz!”
BURHAN ÖZBEY