İzmir güzelinin hikayesi... - Haber 1Haber 1

İzmir güzelinin hikayesi…

17 Mart 2012 - 10:42

ABONE OL

Bir kişinin birkaç mesleğe sahib olmaktan dolayı eğitim görmesi çok kolay, ama mesleğin her birinde yetenekli olması oldukca zor bir iş. Ama şimdi sizlere takdim edeceyim Leyli Ahundova bahs ettiyim mesleklerin her birinde yetenekli. Ama Azerbaycan seyrcilerinin hatırında sadece bir oyuncu olarak kalıyor.

Bir yıldır bir türlü buluşma fırsatı bulmadığım Leyli Ahundovaya telefon açınca ilk sorunu o sordu:
– Sen nerelerdesin böyle?
– Sormayın Leyli hanım bu aralar çok yoğunum.
– Yoğun olduğunu anlıyoruz da, ama bizleri unutman hiç sana yakıştıramayacağım bir iş.
– Zaten yakıştırmanız doğru olmaz, çünki sizleri unutmam. Ama siz de bana zaman ayırmalısınız, mutlaka buluşmamız lazım.
– Senin için hep zamanım var. Ne zaman istersin buluşa biliriz.

Leyli hanım beni evine misafir olarak davet etti. Söhbetimiz bir kaç saat aldı, sonda bu yazını hazırladım. Önce Leyli hanımı daha iyi tanımanız için onun özgeçmişini okumanızı istiyorum.

izmir_guzelinin_hikayesi.jpgÖZGEÇMİŞ: Leyli Ahundova Baküde ünlü ressam İsmet Ahundovun ailesinde doğdu. Orta okulu, yüksek okulu rusca eğitim görmüş. Orta okulun 3. sınıfında bir yönetmenin dikkatini çekmiş ve onu zorlukla filme çekmişler. O yüzden zorlukla diyorum ki, babası tek kızının film kahramanı olmanı kabul etmiyormuş, o kızını kendi gibi ressam olarak yetiştirmek fikrindeymiş. Ama kısmet işte, küçük Leyli tıpkı babası gibi ressam oluyor. Bu yüzden yönetmenlerin film davetleri hep cevabsız kalmış. Ressam gibi yetişen Leyli Axundova 30-dan artık resmler çekmiş. Onlar arasında başkenti canlandıran manzaralar özellikle dikkati çekiyor. Leyli Ahundova aynı zamanda müzik eğitimi de görmüş. Şüanda Bakü Koregrafi Okulunda müzik öğretmeni olarak çalışıyor. Onlarla öğrencisi var. Leyli hanım evlidir, iki kızı, iki torunu var.

BİR GÜZELİN HİKAYESİ
Tarih tekrar olunur demişler ya, aslında haklı bir söz. Geçen yüzyılda baş veren olaylar bu yüzyılın ilk yıllarında yeniden baş veriyor. Hatta geçen yüzyılda olan gelenekler, töreler bir zamanlar unudulsa bile, bi yüzyılın ilk yıllarında yeniden hatırlandı. Herkes eski geleneğe, töreye sayqı duyarak onu hayatına kabul etti. Geçen yüzyılın ilk yıllarında İrevandan bir kaç tüccar kumaş, bez alış verişinden dolayı İzmire seyahat ediyor. Tüccarlar bir kaç gün içinde alış verişini bitirmeye hazırlaşırken arkadaşlarından birinin fikirli halini görüyor ve nedenini soruyorlar.

Arkadaşlarının sorusuna cevab vermeyen genc tüccar sadece düşünceli halde uzaklara bakıyor. Bu bakışların arkasında ne duruyor, onu sadece aşık olanlar bilir. Tabii ki, genc tüccarın arkadaşları da onu anlıyor ve bekar arkadaşlarına yardım etmenin zamanının geldiyini anlıyor ve ondan sadece bir tek soru soruyorlar: Kız de seni seviyor mu, yani aşkının karşılığı var mı? – Evet- Bu cevabla da her şey kendi hallini buluyor. Bir kaç gün sonra tüccarlar büyük sevinc hissleriyle vatana dönüyorlardı. Onlar sadece kumaşlarla, bezlerle değil, aynı zamanda İzmir güzeli Leyliyle arkadaşlarını evlendirerek vatana dönüyorlardı.

Tarih tekrar olunur dedim ya, yüzyılın ortalarında bu gelenek unudulsa da, yani gencler sadece baba, anne tavsiyesiyle, onlarlın seçdikleri kızlarla evlenseler de, şüanda yeniden eski töre hatırlanmış. Yıllar önce dedesinin sevdiyiyle evlenmiş, yıllar sonra torunu kendi isteyiyle sevdiyi bir kadınla evleniyor. Yani bahs edeceyim Ahundovlar ailesinde hep eski geleneğe sayqı var. Ressam İsmet Ahundov anne babası evlendiyi Leyli ismini yıllar sonra doğulan kız evladına veriyor. Ailenin tek çocuğu olan Leyli rusca eğitim görse de hep müslüman terbiyesi görmüş, diline, dinine bağlı kalmış. Ama hiç azeri türklerine benzemiyor, bilyorsunuz işte azeri türkleri siyah saçlı oluyor.

Hep Leyli hanımdan sormak istiyordum, ama bir türlü soramıyordum, belki de unutuverirdim. Ama bu yazını hazırladığım zaman benim sormama hiç gerek kalmadı ve leyli hanım babasının baba annesinin bir türk kızı olduğunu söyledi ve bir az önce sizlere söylediyim ilginc hikayeni bana anlattı.

– Hep sormak istedim, ama unttum.
– Kısmet işte. Bilyormusunuz babam beni çok benzedirdi büyük anneme-Tıpkı İzmirli büyük annene benziyorsun-derdi. Ben onu görmesem bile güzel kadın olduğunu duymuştum.
– Siz de çok güzelsiniz, sarışın güzel…
– Teşekkür ediyorum.
– Unutmayın bu yazını İzmirde olan akrabalarınız da okuycak. Hiç onlarla buluşuyormusunuz?
– Tabii ki, buluşuruz, ama çok az hallerde, belki de zaman bulunca. Ama ben İzmirli akrabalarıma hep sayqı duyarım vede onları hiç unutmam.

izmir_guzelinin_hikayesi_1.jpgHER ÇOCUĞUN KENDİ KAHRAMANI VAR
Çocukluk dünyası farklı olduğu gibi, çocukların zevkleri de farklı…ne derseniz deyin, ama her çocuğun kendi kahramaları oluyor. Bunlar arasında çizgi kahramanları veya film kahramanları da ola bilir. Mesela çocukluk yıllarımda benim kahramanlarım hep film kahramanları oluyordu. Özellikle kendi yaşıma uyqun olan film kahramanları benim için çok önemliydi. Bir zamanlar “Azerbaycanfilm” stüdyosunun yarattığı bir film vardı-“Qaraca kız” isimli. Eski devrin beylerinin yaşam tarzını gösteren filmde zengin bir kız çocuğuyla, fakir bir kız çocuğunun arkadaşlığı söz konusu.

Söz konusu da arkadaşlık olunca hemen çocuk aklıyla bir sürü soruyla çevrene dönüyorsun, “neden, niye, ama böyle de ola bilirdi” gibi sorular bitmek bilmiyor. Yılllar sonra yazar olarak sinema araştırmasıyla uğraştığım zaman ilk işim çocukluk yıllarımın kahramanlarını aramak oldu. Onları bulunca bir az sanki hayel kırıklığına uğramıştım. Çünki karşılaştığım insanlar koskocaman insanlardı, benim annem, babam yaşında olan insanlar.

Şimdi ben onların karşısında çocuktum ve beni yıllardır ilgilendiren soruları onlara soruyordum. Onlardan birini, çok büyük sayqı beslediyim Leyli Ahundovanı artık sizlerle tanıştırdım. Leyli hanım bahs ettiyim filmde zengin bir beyin kızını yaratmış. 8-10 yaşlarında hanım bir rol yaratan Leyli hanım hayatta da zengin hayat tarzı geçiren, ailesinin tek çocuğu gibi yetişen bir hanım. Bilyormusunuz çoğu kadın var ki, onlara sayqı acıdan hanım diye hitab ediyorsun, ama kadın var ki, ona hanım sözü yakışıyor, tıpkı Leyli hanıma yakıştığı gibi.

O sadece oyuncu değil, bir kaç mesleğe sahib. Babasının yolunu devam ettirmek için hayatının 10 yılını ressamlıkla uğraşmış, sonra müzikle uğraşmış, şüanda bile müzik öğretmeni olarak çalışıyor…Hayatınca sadece bir filmde rol aldı ve hep o rolle tanındı, sevildi. Bu yüzden herkes onu oyuncu zannediyor. Aslında babası izn verseydi, yönetmenler hep onu filmlere davet edecekti, ama izn verilmemiş, Leyli hanım hayatınca hep babasının sözünü dinlemiş.

– Herkes sizi Ağca hanım gibi seviyor. Bir oyuncunun yarattığı kahramanın ismiyle tanınması artık yaratılan sanat nümunesinin başarılı olmasından haber veriyor.
– Demek ki, başarılı olmayı hala 8-10 yaşımda becermişim. Ne mutlu bana.
– Şimdi bakıyormusunuz “Karaca kız” filmine?
– Yemin ederim ki, şimdi de bakıyorum ve de ağlıyorum.
– Neden ağlıyorsunuz?
– O yıllarda benim çocukluğum duruyor. “Karaca kız” filmi beni hep çocuk olarak hatırlarda saklıycak. Tabii ki, her defa filme baktığımda filmin konusu vede benim çocuk aklıyla role kendimi kaptırmam ağlatıyor beni…İyi ki, zamanında böyle bir film yaratıldı.

SİNEMA AŞKI HALA BİTMEMİŞ
Leyli hanım şimdi, yaşının bu vaktinde film daveti alsa mutlaka katılacağını söylüyor. Bu sözü bana yıllar önce bir röportaj hazırladığım zaman söylemişti. Bu söz , aynı zamanda Leyli Ahundovanın hanım görünüşü beni etkiledi ve ben bu güzel hanım için bir hikaye yazdım. Psikolojik dram janrında yazdığım hikayede Leyli hanımın bir zamanlar çekildiyi filmin devamından bahs etmişim.

– Hala da hatırlıyorum, yıllar önce size bir soru sormuştum: “Yeni bir filme davet alsanız ne derseniz”
– Cevabımı unutmadınız sanırım. Doğru, babam bana başka filmlere katılmağa izn vermedi, ama ben de isteyimi hep ondan gizli sakladım, yani sinemaya dönmek için çaba göstermedim. Bilyorsunuz ki, ben ailemin tek çocuğu olarak yetiştim, bu yüzden benim hep arzum, dileyim hemen hayata geçmiş. Eğer ben babama –ben yeniden filmlere çekilmek istiyorum- fikrini zamanında söyleseydim, o hiç karşı çıkmazdı. Zaten ben ressam ve müzik eğitimi görmüştüm. Ama ben hep sustum.
– Ne zamana kadar susdunuz?
– Siz benim için hikaye yazana kadar. Şimdi seni bekliyorum…
– Doğrusu ben sizin için hikayeni yazdığım zaman düşünürdüm ki, önem vermeyeceksiniz.
– Aşk olsun, olurmu hiç. Böyle ilginc bir hikayeni hangi oyuncu unudur ki, hatta onu film gibi görmeye başladım bile.
– Ama unutmayın, ben yönetmen değilim…
– Olsun, ama bir yazarsın vede bir yıl önce bana hikayeni okuma için verdiyin zaman artık benim yeniden sinemaya gelmeme inamım yarandı. Bilyorsunuz ki, küçük yaşda çekildiyim film şimdi de dikkati çekiyor. Sonralar yıllarca yönetmenler beni yeni yarattıkları filmlere davet etseler de babam izn vermedi. Tabii ki, o beni bir ressam olarak görüyordu. Bu yüzden bütün isteyimi kendi işlerime vererek sanki sinemanı unutmuştum. Ama senin önerin beni duyqulandırdı, ilk defa bir yazar sadece benim için yazdığı, bana ithaf ettiği bir hikaye yazarak beni duyqulandırdı, hatta artık filmin devamından bahs edince ben daha artık etkilendim. Bunun için size teşekkür ediyorum.
– Durun, hala teşekkür zamanı değil, filmi çekince teşekkür edersiniz..
– Demek bu kadar kendinize güveniyorsunuz, vallahi hayel kırıklığına uğramaktan korkarım…
– Hayel kırıklığı falan olmıycak. Eğey hikaye yazılmışsa demek ki, filmin yüzde 50 si tamam, artık sonrasını düşünelim.
– Yazar gibi hep sözünüze sahib çıktığınızı, hatta inatçı olduğunuzu bilyorum. Yine de hayırlısı inşallah. Bilyormusunuz, hikayede benim, yani kahramanım olan Ağca hanımın hep hayel aleminde olması, rüyalara inanması vede rüyada gördüyü olayın hayatta aynısını görmekle bir çocuğu bulması oldukca psikolojik bir makamları inceliyor. Hatta hatırlıyorum, sen bir sahneden bahs edince benim dağda olacak bir çekilişte çevreme bakarak gözlerimi dolandırmam, sanki imdad dilermiş gibi Yüce Yaradana bakarak ondan doğru yolu bulmamda yardım istemem vede müzik sesinin gelmesini o kadar net söyledin ki, ben kendimi o filmde görmeye başladım bile.
– Bilyorsunuz ki, yönetmenlerimizin belki hepsiyle iş birliğim olmuş. Bu yüzden benim için bir filmin yaranması o kadar da zor bir şey değil, sadece her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum.
– O zaman hayırlısı diyelim.

– Şimdi başka bir soruma cevab istiyorum. Yıllardır Azerbaycanın en önemli bir okulunda müzik öğretmeni olarak çalışıyorsunuz. Öğretmenlik nasıl geçiyor?
– Önce şunu söyleyim, öğretmen olmak şerefli, aynı zamanda sorumlu bir iş. Onlarla öğrenci karşısına çıkmak vede onlara müziğin sırlarını anlatmak, hatta o sırları incelemek lazım. Bilyorsunuz ki, öğrencilerin sorusu hiç bitmez. Öğretmen mutlaka bütün sorulara cevab vermesini bilmeli, hatta öğrencisini cevabıyla anlatana kadar anlatmasını bilmeli. Doğru bütün öğrencilerim meslek olarak müzik öğretmeni olmaya bilir, ama hiç olmazsa burda okuduğu yıllar hatırına müzikten anlamalı.
– Şimdiye kadar ne kadar öğrenci yetişdirdiniz?
– Onlarla öğrencim oldu diyelim. Onlar arasında müzik duyumu acıdan çok yetenekliler de vardı, hiç müziği anlamayanlar da vardı. Ama yine de ben öğretmen olarak düşündüm ki, yetenekli veya yeteneksiz önemli değil, bütün öğrencilerime aynı sevgiyle müziğin güzelliyini anlatıyor, özelliyinden bahs ediyorum.
– Hep sanattan bahs ediyoruz. Sanatta başarılı, şanslı olduğunuz biliyorum. Özel hayatınızda nasıl?
– Aslında ben her taraflı şanslı bir hanımım. Beni anlayan kocam, iki güzel kızım, iki tatlı torunum var. Ben onlara çok deyer veriyorum. Çünki bir kadının sıcak yuvaya her zaman ihtiyacı var. Eğer kadın ailesinde mutlu olmazsa onun çevresine bir hayrı olmaz diye düşünüyorum. Ben hep mutlu oldum vede çevreme mutluluklar verdim. İnşallah bundan sonrası da iyi olur.
– Her şeyin hayırlısını bilen bir tek Allahımızdır.
– Teşekkür ediyorum, beni yeniden hatırladığınız için, hatta Türk dünyasına çıkardığınız için.
– Eyvallah…Yazarların görevi okurlarlıa önemli isimleri bir araya getirmekti. Kendinize iyi bakın, film çekiminde buluşana kadar…
– İnşallah…



ULDUZE QARAQIZI
ulduzqaraqizi@gmail.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.