Önce bir köşe yazısından bazı bölümleri okuyalım;
“Gün olur devran döner, kimsenin hakkı kimsede kalmaz.
Türkiye‘de, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma operasyonları“nda…
Tam bu atasözünde belirtildiği gibi, gün geldi “hesap döndü“.
29 aydır tutuklu Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin olayını biliyorsunuz değil mi? Hani 29 ay önce “yandaş medya“da büyük başlıklarla haberler çıkmıştı ya…
‘Ergenekoncu teğmenin Hizbuttahrir bağlantısı!..’
“Ergenekoncu Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin Hizbuttahrir örgüt üyelerine ‘İrtibatı koparmayalım. Büyük işlere imza atacağız’ mesajı çektiği tespit edildi.”
Hele bir de Taraf Gazetesi’nin başlığına bakın!
“Hilafetçi Ergenekon. İstanbul’da hilafet toplantısı düzenlemeye hazırlanırken MİT‘in ihbarıyla yakalanan Hizbuttahrir liderlerinin Ergenekon sanıklarıyla bağlantısı ortaya çıktı.”
Günlerce yazıldı.
TV ekranlarında günlerce ballandıra ballandıra anlatıldı.
Teğmenin nezdinde Türk Ordusu‘nun itibarı yerle bir edildi.
Aradan 29 ay geçti… Her şey açığa çıktı.
Tıpkı o atasözündeki gibi, ‘gün geldi, hesap döndü.’
Nasıl mı?
Polis, Teğmen Mehmet Ali Çelebi’yi gözaltına alıyor ya…
Emniyette teğmenlerin telefonlarına, yanlışlıkla(!) Hizbuttahrir örgütü üyeliği ile suçlanan bir başkasının telefon kayıtları kaydediliyor.
Yanlışlıkla canım! Bile bile yapılır mı?
Ve teğmen, 29 ay boyunca cezaevinde “bu kayıtlarla” suçlanıyor.
Siz böyle aşağılık bir komplo gördünüz mü?
Önce suçlu diye yakala… Sonra suç isnat et!
Bu olay da gösteriyor ki, hesap dönmeye başladı.
Gerisi çorap söküğü gibi gelecek.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “itibarsızlaştırma” gayreti, geri tepecek.
Başından beri yazıyorum, görüşüm değişmedi, tekrar edeyim.
Bütün bu olup bitenler tesadüf değildir.
Planlı ve programlı bir şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma eylemidir.
Halkı yıldırma, toplumu umutsuzluğa sevk etme gayretidir.
Lütfen, şu olup bitenleri bir mantık ölçünüze vurun!
Sözde cumhuriyet döneminin en kanlı askeri darbesini planlayan kişiler 300 kişilik bir salonda toplanıp, konuyu açık açık görüşüyorlar ve klasörler dolusu rapor hazırlıyorlar.
Dahası var. Bu klasörler dolusu darbe raporunu beş altı kopya yapıp, değişik yerlere gizliyorlar.
Durum ayyuka çıkmasına rağmen, bu planlar yok edilmiyor…
Gölcük Donanma Komutanlığı’ndaki bir istihbarat subayının odasının zemin karolarının altında bile tutuluyor.
Sanmıyorum…
Kopyaların daha henüz tamamı bulunmuş değil.
İki üç ayda bir operasyon yapılacak ki, toplum, Ordu’nun ne menem bir darbeci(!) olduğunu unutmasın!
Yine yandaş gazetelerde manşet olsun…
Yandaş televizyonlarda günlerce döndüre döndüre gösterilsin.
Tüm bu yaşananlar benim için sürpriz değil.
2003 yılında ABD‘de yazılan senaryo sahneye kondu.
Aktörler belli, mekanlar belli… Sırası gelen, oyuna giriyor.
Oyunun ismi BOP. Yani Büyük Ortadoğu Projesi.
Daha önce de bir makalemde yer verdim, yine köşeme alıyorum.
20 Mart 2003 tarihinde, Beyaz Saray Oval Ofis’te ABD yetkililerinin müzakere ettiği Türkiye raporu aynen şöyle:
‘BOP‘un (Büyük Ortadoğu Projesi) kilit ülkeleri Türkiye ve İran’dır. Bu iki ülke ya bizimle olmalı ya da çökertilmelidir. Türkiye‘nin konumu ve olaylara bakışı ile İran‘ınki birbirinden çok farklıdır. Bu nedenle uygulanacak politikalar ve planlar da farklı olmalıdır. Türkiye‘ye karşı ekonomik destekli bir seri psikolojik operasyon uygulanarak halkın, özellikle Silahlı Kuvvetler’in direnişi kırılmalıdır. Türkiye‘yi ekonomik olarak kriz sınırında tutarak siyasal isteklerimize hayır diyemeyecek bir noktaya getirmeliyiz.
Bu planlar uygulanırken PKK örgütü de etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Bu planların uygulanması için çok önemli olan medya desteği için Türkiye‘de yeterli alt yapımız mevcuttur.
Türkiye‘de küreselleşme ve ılımlı İslam modeli üzerinde çalışırken, Azerbaycan‘da ve İran‘da sosyal yapıya dönük milliyetçilik planları uygulanmalıdır.’
Türkiye‘de son yıllarda yaşadıklarımızın, bu raporda belirtilenlerden bir farkı var mı?”
(Tanzer ÜNAL – ‘Balyoz Kimin Başına İnecek’- 31 Ocak 2011 Kocaeli gazetesi)
***
Yukarıdaki köşe yazısını okudunuz.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere… Büyük emperyalist, dünya jandarması ABD’nin (BOP) planı doğrultusunda ülkemizde tam anlamıyla bir ordu düşmanlığı yaratıldı mı yaratılmadı mı?
Bu soruya rüştünü ispat etmiş, ülke meselelerini yakından takip eden, vatansever duyarlılığı fazla, biraz eğitim almış hangi vatandaş, hayır ülkemiz üzerinde böyle bir oyun yok diyebilir?
Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin getirildiği duruma bakın. Sanki bu ülkenin ordusu değil de, düşmanın ordusu!… Darbe yapmaya teşebbüs ettiği iddiasıyla üst komutanlarının yargılandığı bir davada, ordunun sorumluluk açısından en üst noktasında bulunan üç Genelkurmay Başkanı hiçbir şekilde sorgulanmıyor, yargılanmıyor…
Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ bu ordunun genelkurmay başkanlığını yapmadılar mı? Kuvvet ve ordu komutanları, birçok general, alt rütbelerdeki subaylar sorgulanıyor, suçlanıyor ve içeri alınıyor; bunların başında bulunan en üst makamdaki genelkurmay başkanları sorgulanmıyor ve yargılanmıyorlar… Bu üç orgeneral görevlerinin başında değiller miydi?
Olacak iş mi? Darbe yapacakları iddia edilen generaller, albaylar, yarbaylar, binbaşılar, yüzbaşılar, teğmenler, ast subaylar böylesine büyük bir işi yaparken, nasıl olur da bundan ordunun üst kademesi genelkurmay başkanlarının haberi olmaz? Hem de sözde darbeciler 250 -300 kişilik salonda toplanarak bu korkunç planı yapıyorken(!)
Şanlı Türk ordusunda emir komuta zincirine uyulmadan garnizonlardan kuş bile uçurulmaz… Üç Genelkurmay Başkanı her şeyden nasıl bihaber oluyorlar? Belki de gerçek anlamda darbeye yönelik olan biten bir şey yok da, onun için sorumsuz konumdalar… O halde neden öbürleri yargılanıyor ve tutuklanıyorlar?
***
Bir Büyükşehir Belediye Başkanı‘nın yaptığı iddia edilen yolsuzluk konusunda, olayla hiç ilgisi olmadığı halde, Başbakan çıkıyor kürsülere suçlanan Belediye Başkanı‘nı savunuyor? Neden çünkü suçlanan partisine mensup bir kişi… Mensubiyet sorumluluğu altında, sessiz kalmayıp asıl olanı yapıyor… Zira partinin en üst noktasında kişi ayni zamanda ülkenin Başbakanı… Susmuyor, geri planda kalmıyor…
Bırakın Başbakanı ülkenin Cumhurbaşkanı bile “Ben o belediye başkanına kefilim” diyebilecek kadar olayda tavır ve rol alıyor… Oysa Bir büyükşehir’ de yapıldığı iddia edilen yolsuzluk olayı, Cumhurbaşkanı’nı neden ilgilendirsin ki?
Bir ordunun Kuvvet komutanları, alt kademelerle birlikte “darbe” yapmaya teşebbüs ettikleri iddiasıyla suçlanıyor, yargılanıyor, içeri alınıyorlar… Darbeye teşebbüs ettiği iddia edilen ordunun en üst noktasındaki genelkurmay başkanları sorumlu tutulmuyor, sorgulanmıyor ve yargılanmıyor… Daha ne söyleyelim?
***
Yukarıda okuduğunuz köşe yazısında belirtildiği üzere, oyunun büyük mimarı ABD‘dir. Türk ordusunu itibarsızlaştırma planı ABD‘nin hain (BOP) planı gereğidir.
Biz de yazar arkadaşımıza katılıyoruz… Kısa süre sonra “keser dönecek sap dönecek ve gün gelecek hesap dönecek (verilecek). Gölcük Donanma Komutanlığı‘nda döşeme altında bulunduğu iddia edilen CD ve diğer belgelerin de ne ölçüde doğru olduğu henüz bilinmiyor. Bakalım Mevla bunda da ne gösterecek?
***
Ne demişti zamanında “Okyanus ötesinde ki (!)” adı söylenilmeye çekinilen(!) önünde böyyük böyyük siyasilerin ceket iliklediği “muhterem”?
“Askeriyeyi, adliyeyi, mülkiyeyi ele geçirin. Ancak fincancı katırlarını ürkütmeyin!”
Bunu Türkiye‘de söyleyen zat şimdi nerede ve hangi ülkenin korumasında? ABD denilen Türk dostu(!) büyük devletin toprağında ve emin ellerinde değil mi? Hem de 10 yıldır!…
BURHAN ÖZBEY