CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün durduk yere, bir yıldönümüne denk gelmediği ve başka bir ilginç zamana isabet etmediği halde, Zaman Gazetesi’ne yaptığı açıklamada Dersim katliamını gündeme getirmesi hem partiyi allakbullak etti hem de medya ve kamuoyunda yoğun tartışmaları gündeme getirdi…
Lafı hiç evirip çevirmeden belirteyim. Hayatım boyunca hep zalimlerin, katillerin, katliamcıların karşısında oldum; hep mazlumların, zulmedilenlerin, öldürülenlerin, katledilenlerin yanında yer aldım.
Şimdi gelelim o korkunç, o vahşet, o lanet Dersim katliamına…
Nedeni ne olursa olsun, resmi rakamlara göre 13 bin, gayriresmi verilere göre ise 40 binin üzerinde masum insanın katledilmesi, başlarının kesilmesi, kadınlara – kızlara tecavüz edilmesi tek kelime ile lanet edilmesi gereken bir vahşettir.
Dersim’de bir isyan oldu mu olmadı mı? Bu sorunun cevabı net değil. Farklı görüşler, belgeler var. Bazı belgelere göre Tunceli’de bazı çapulcular halkı haraca bağlamış, vermeyenleri acımasız şekilde öldürüyordu. Feodal düzen kol geziyordu. Devleti tanımıyorlardı. Bunların bir an için doğru olduğunu varsayalım. Diyelim ki o çapulcular devlete isyan ediyor, halkı kışkırtıyordu. Peki yapılması gereken isyancıların tesbit edilip cezalandırılması değil miydi? Niye öyle yapılmadı da tam anlamıyla tarihin en kanlı katliamı gerçekleştirilerek binlerce insan öldürüldü?
Niye binlerce insan sürgün edildi, yerlerinden yurtlarından edildi?
Tartışmama noktalarından biri de emri verenin bizzat Atatürk olduğu iddiası. Alevi vatandaşların büyük çoğunluğu o dönemde hasta yatağında yatan Atatürk’ün bu vahşetin sorumlusu olmadığına inanıyor ve büyük sevgi besliyor. Bir an için Atatürk’ün bu katliam emrini verdiğini varsayalım. Peki kim vardı o dönemde yetkili ve etkili olan? Başbakan Celal Bayar, İsmet İnönü ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak… Peki özellikle yobazlar güruhu Atatürk’e tüm gücüyle saldırırken, Celal Bayar ve Fevzi Çakmak için niye tek kelime etmiyor? Dağı taşı bombalayarak binerce insanı katleden katillerin katili olan ve bu katliamı büyük bir iştahla anlatan vicdansız kadın Sabiha Gökçen neden es geçiliyor? Çünkü dertleri, bu katliamı lanetlemek! Vahşete maruz kalanların acısını paylaşmak değil, Cumhuriyet’i hedef almak.
Tarihçi değilim, net ve kesin yazmak istemem ama net olacağım konu şudur: Bu kanlı katliamın emrini verenlerin, emri yerine getirerek binlerce insanı katledenlerin, binlerce genç kıza kadına tecavüz edenlerin Allah bin defa belasını versin. Allah’ın gazabı üzerlerinden eksik olmasın. Peki tüm tarihi belgeler bu katliamın yapıldığını gösterirken tarihçi müsveddesi, vicdansız Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu bu vahşeti nasıl gömezden gelir, meşru gösterir?
Benim burada dikkatimi çeken bir başka husus, sırası geldiğinde Yavuz Selim Sultan döneminde 40 bin insanın katedilmesini görmezden gelen, hatta katliama bin tane gerekçe arayan, Çorum’da, Maraş’ta katliamlara övgüler düzen, Sivas gibi çok yakın bir geçmişte 37 insanı diri diri yakan yobazlar güruhuna sessiz kalan, övgüler düzen bu aşağılık yaratıklar, niçin Dersim katliamına dört elle sarılıyor?
Bu vesile ile Yavuz Sultan dönemindeki o vahşi katliamın emrini verenleri, o fetvayı veren aşağılık şeyhülislam ile birlikte sorumlu olan herkesi, ama herkesi lanetliyorum. Allah’ın laneti ve gazabı onların üzerlerinden de eksik olmasın.
Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’taki vahşi katliamda sorumluluğu olanların da Allah bin defa belalarını versin. Allah’ın gazabı üzerlerinden eksik olmasın.
Ya güya aydın, sosyal demokrat geçinen bazı vicdansızlar, soytarılar, Yavuz Selim’in vahşi katliamını haklı olarak gündeme getirirken, Çorum’da, Maraş’ta Sivas’taki insanlık faciasını gündeme getirip, olayın aydınlanmasını isterken Dersim katliamı karşısında neden suspus kalıyor? Hele şu Alevi demokrat olmakla geçinen vicdansız Rıza Zelyut denen zat nasıl bu katliamı mazur gösterebilir? Nasıl meşrulaştırabilir? Allah onun gibi zalimleri de islah etsin.
Ya Sivas vahşetinin ardından Erzincan Başbağlar’daki vahşi katliamı görmezden gelen, sessiz kalan aşağılık yaratıklar bu trajediyi niye lanetlemiyor, gündeme getirmiyor, kınamıyor? O katliamı yapanları da binlerce kez da lanetliyorum. O vahşeti işleyenlerin de Allah belasını versin, Allah’ın gazabı üzerlerinden eksik olmasın.
Benim görüşüme gelince… Bütün zalimlere lanetler olsun… Allah bütün mazlumların yar ve yardımcısı olsun.
50’ye yakın ülkeyi gezen ve ülkesini çok seven bir insan ve gazeteci olarak vurgulamak isterim ki, bir Türk olmaktan, bu cennet vatanının yurttaşı olmaktan onur duyuyorum. İyiki böyle bir ülkede yaşıyorum. Fakat belirtmeden edemiyorum. Aynı cennet vatanımızı yöneten devletin ceberrut güçleri, bazen Sünni Müslümanlara çok acı çektirdi, hayatlarını zehir etti, kimi zaman Kürt vatandaşlarımzı katletti, yok saydı, çok zulümler yaşattı. Ama daha çok Alevi Müslümanları kırıp geçirdi, iftira attı, hayatlarını zindana çevirdi. Kimi zaman solcuların, kimi zaman da sağcıların hayatını kararttı.
Şimdi yapılması gereken nedir?
Tarihle elbette yüzleşelim. Ama bunu artık yeni kin ve düşmanlık tohumlarını yeşertecek şekilde değil. Akıl ve izanla. Adalet, vicdan ve şefkatle, ahlakla. Devlet dünden bugüne yaşanan tüm katliamları olanca gerçeği ile açığa çıkarsın, zulmettiği, hayatlarını karattığı insanlardan özür dilesin, yaralarını sarsın. Ama bunu yaparken katliamlardan, zulümlerden birini öne çıkartıp, diğerlerinin üstüne kapatma rezelatine başvurmasın.
Burada AK Parti Hükümeti, devleti temsil ettiği için; CHP geçmişiyle hesaplaşarak, diğer muhalefet partileri de bu büyük barışma ve helalleşme harekatına katılarak yaraların sarılmasına katkıda bulunmalı.
Evet bunu yapalım ve zulme uğramış, haksızlığa maruz kalmış insanlardan özür dileyelim. Ve onları kucaklayalım.
Unutmayalım ki zulüm karşısında sessiz kalan dilsiz şeytandır.
Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçmesi konusunda da bir-iki kelam etmek isterim. Dersim katliamı döneminin iktidar partisi CHP’nin başına bir Dersimlinin gelmesi, Allah’ın bir lütfu, tarihin garip bir tecellisi, ilah-i adaletin tecellesidir. Bu durumu alında altın bir fırsat gibi görmek, yöre halkıyla devletin daha çok kaynaşması için bir vesile olarak görmek lazım.
Son söz… Bu cennet ülke hepimizindir. Ülkemizi cehenneme dönüştürmeyelim. Yaşadığımız acıları ve travmaları akılla, adaletle, şefkatle, vicdanla ve ahlakla çözelim.
Dr. Kazım Kılınç