İnsanın değerini, daha doğrusu “kaç kırat” olduğunu, yüreğinin kaç okka çektiğini zor günlerde anlarsınız…
Gerçek anlamda dürüst müsünüz, mert misiniz, onurlu musunuz, güvenilir misiniz, inanmış dava adamı mısınız, kötü günlerde “kaç ayar insansınızdır” böyle günlerde anlaşılır…
Ergenekon adı takılan, amacı, niteliği ve gidişatı bir “hesaplaşma” davası olduğu biçiminde yorumlanan, Türkiye‘nin son yıllarda ki en büyük “iç çatışmasında”, gerçeği örten şal yavaş yavaş ortaya çıkmakta…
Yargıtay Onursal Başkanı Sayın Sami Selçuk; Savcı Zekariya Öz (ve ekibi) tarafından hazırlanan Ergenekon iddianamesi için nasıl bir açıklamada bulunmuştu?
“20 yıllık meslek yaşamımda böyle bir iddianame görmedim.”
Bunu söyleyen sıradan bir vatandaş değil. Ülkenin en yüksek hukuk kurumunda, yüce bir mahkemede, uzun süre başkanlık yapmış, saygıdeğer bir hukuk adamı.
Durumun vahametini ortaya koymak için başka söze gerek var mı?
***
Nerede Atatürkçü, laik, Cumhuriyete gönül vermiş çağdaş düşünceli insan varsa, konumu ne olursa olsun çeşitli bahanelerle bir bir toplayıp içeriye alacaksınız… Birkaç gün sonra da, hadi güle güle diyerek, serbest bırakacaksınız…
Apar topar içeriye alıp sonra serbest bıraktığın insanlar için de; içeri alma nedeni olarak, görünürde hiçbir haklılık tablosu yansıtmayacaksınız… Serbest bıraktığınız insanlar tahliye olunca, neyle suçlandıklarını bile bilmeyecekler! Olacak şey mi bu!
“Deniz Feneri” davasında gıkı çıkmayan ve tek kelime edemeyen; “Şaban Dişli” olayını bir kere bile ağzına alamayan Sayın Başbakan;
Ergenekon davası denilen henüz ne olduğunu kimsenin bile anlamadığı, daha doğrusu anlayamadığı bir “hukuk serüveni” mi “hukuk cinayeti” mi olduğu belli olmayan macerada; her gün çıkıyor, halkın önünde millete fazilet ve hukuk dersleri veriyor…
***
Tamam da… Ergenekon diye bir çete örgütü varsa sonuna kadar gidilsin… İddia edildiği gibi suç işlenmişse gereken cezalar verilsin… Adaletin vereceği karara da tabi saygı duyulsun…
Buna kimsenin itirazı yok. “Deniz Feneri” adını taşıyan ve yürekleri sızlatan, vicdanları isyan ettiren olay ve davada, peki neden ağzınızı açıp tek kelime bile söyleyemiyorsunuz, Sayın Başbakan?
***
Buradan şu ya da bu neden gösterilerek haklı haksız gözaltına alınan ya da bir süre için tutuklanan, gerçek anlamda yüreği vatan, millet, ülke, Atatürk ve cumhuriyet sevgisiyle dolu, temiz olduklarına inandığımız insanlara sesleniyoruz!
Hangi koşul altında olursanız olun!
Sakın ola, metanetinizi, yürekliliğinizi, dimdikliğinizi yitirmeyin! Yüreği Atatürk, cumhuriyet ve demokrasi sevgisiyle dolu olanlar, gerekirse “millet yolunda bir azimetten(gidişten)” asla dönmeyin ve sarsılmayın!
Bir an bile olsun acze düşüp, sizi böyle görmek isteyenlerin önünde gözyaşı döküp onlara koz vermeyin!
Hakkınızda hiçbir suç isnadı olmadan, haksız biçimde gözaltına alınıp sonra serbest kalmış olasınız ya da beraat etseniz dahi; gözaltına alındığınız ya da tutuklandığınız günlerde; döktüğünüz gözyaşları, sizleri belli amaçlar için hedef alanların ekmeğine yağ sürer…
Ellerine koz geçer… Ağlayıp sızlama durumunda döktüğünüz gözyaşlarının fotoğraflarını, filmlerini ileride koz olarak kullanırlar… Nasıl ki yaptığınız her telefon konuşmasını sonuna kadar dinlemiş ya da dinletmişlerse, ayni durumlar yeniden başınıza gelir…
Yarın öbür gün toplumda, halkın önünde denir ki, ya da derler ki;
“işte sağda solda kahramanlık türküleri söyleyen, önder saydığınız, saygı duyduğunuz, yürekli ve vatan sevgisiyle dolu olarak kabul ettiğiniz insanlar ne durumlara düşüp çocuklar gibi ağladılar, gördünüz…”
Nitekim, serbest bırakılan kimi ünlü şahsiyetlerin tahliye olduktan sonra, sessizliğe bürünüp, köşelerine çekilmeleri, eskisi gibi toplum yararına, Atatürkçülüğü ve Cumhuriyeti savunma adına çıkıp tek kelime bile etmemeleri ya da edememeleri, toplumda üzüntü ve şaşkınlıkla karşılanıyor, birlikte görüyoruz…
Sizler devlete, vatanın bütünlüğüne, Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağına, Cumhuriyete, anayasaya ve yasalar karşı değilsiniz.
Karşı olduğunuz; varlığından ve icraatlarından rahatsız olduğunuz erk; ABD ve AB uydusunda ki, dini ideolojiyi ilke edinmiş siyasi erktir…
***
Ey Atatürkçüler!..
Ey bu vatanı canı gibi sevenler!..
Ey Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye gönül verenler!..
Zor karşısında size yakışmaz döneklik, korkaklık, yalakalık ve zayıf görünmek, ağlamak, sızlamak!..
Kötü günlerde gösterdiğiniz zayıflık, ileride çocuklarınızın ve ailenizin utancı olmasın, sonra büyük pişmanlıklar içerisinde kendinizden nefrete edecek duruma düşersiniz!
***
Büyük Önder, yeri doldurulamaz dünya lideri, ülkemizin, milletimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk, kimileri için zamanında vatan haini idi, idamlıktı…
Kimin vatan haini kimin kahraman olduğunu bu asil millet gördü.. Onu yok etmek isteyenlerin iğrenç sonunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz… Ama bugün “O muhteşem insan” milletin kalbinde yaşıyor…
Gerçek anlamda Mustafa Kemal‘in askerleri iseniz; her hal ve koşulda, itidalinizi yitirmeyecek, zayıflık ve çaresizlik görüntülerine düşmeden, tunçtan yapılmış heykeller gibi, sabır, direnç ve kararlılıkla dimdik ayakta duracaksınız. Sonunuz ölüm olsa bile!..
Dim dik ayakta duracaksınız ki; yarın köprülerin altından çok sular geçtikten sonra, sizi sevenlerin, size güvenenlerin önünde ve yanında, zor günlerinizin görüntüsü önünde, başınız eğik kalmasın ve kendinizden utanmayın!
Son söz:
Ünlü vatan şairimizin unutulmaz dizeleriyle yazımızı noktalayalım
“Felek esbâb-ı cefasın toplasın gelsin.
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten “
***
Yukarda okuduğunuz köşe yazımız; internette 26 ocak 2009 tarihinde yayınlandı. Yani iki sene önce…
Geldiğimiz noktada ülkenin durumu ve yaşanan olaylar ortada. Tutuklamalar, medyaya yönelik operasyonlar ve Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin komuta kademelerinin durumu ortada… Değişen bir şey yok…
Türkiye ayakta. İnsanlar korku içinde! Kimse geleceğinden emin değil!
Yarın ne olacağı kimin susturulacağı ya da gözaltına alınacağı belli değil! SUÇU OLMAYAN İNSANLAR BİLE ayni durumun kendi başlarına geleceği endişe, korku ve paniği içerisindeler…
Türk ordusunda ki generallerin yüzde onu (yapılmamış bir darbe iddiasıyla) içeride…
Anlı şanlı gazetelerin ve köşe yazarlarının sütre gerisinde idare-i maslahatla durumu götürdükleri bir dönemde; medyanın en güçlü ve korkusuz yayın yapan internet sitelerinden Oda TV ye ve yöneticilerine (Soner Yalçın’a) yönelik operasyon gösteriyor ki; 12 Haziran seçimlerine kadar, bir önceki köşe yazımızda vurgulayarak belirttiğimiz gibi, gündem yeni tutuklamalara ve operasyonlara gebe…
Darbe’yi ve darbe heveslilerinin kimse savunmuyor.
Darbe yapılacaktı maskesi altında, hayata geçmemiş bir durum için insanların, yıllarca neden suçlu olduklarını bilmeden haksız yere tutuklu olmaları vicdanları kanatıyor…
Deniz Feneri davasından hiç ses çıkmazken, dizi film gibi tüm ayrıntılarıyla kamuoyunda izlenen bu davalar, Ergenekon’lar, Balyoz’lar(!) daha kaç yıl sürecek(!)?
Vatanını milletini seven, ülkesine bayrağına bağlı, Atatürk ilkelerine, demokrasiye ve Cumhuriyet’e gönül vermiş, hangi kesimde yer alırsa alsın, SİVİL ya da ASKER her yönüyle ak pak insanlarımıza sesleniyoruz.
Korkmayınız!..
Sonuna kadar dimdik olunuz! Dimdik olunuz ki, yarın utanmayınız!
Çünkü, AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR!..
Gün gelecek MUTLAKA HESAP DÖNECEK!..
Bundan kesinlikle kuşkunuz olmasın!
Son söz…
Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu buyurmuşlar ki; Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ tutuklanacaklarmış. Haber, bugün (15.2.2011) kimi basın organlarında yer aldı. Bir önceki köşe yazımızda ve önce ki kimi yazılarımızda hep bunu sormuştuk, bu nasıl adalet diye. Ancak neden Hilmi Özkök yok(muş) onu anlayamadık.
BURHAN ÖZBEY