Sevgili okurlar…
Okurlarımızdan,
yazdıklarımızdan ötürü övgüler alırken,
gocunanların da olduğunu görüyor
ve normal karşılıyoruz…
Özyapımız itibarıyla
dürüstlüğe, mertliğe, sözünde durmaya
fazlasıyla önem veren bir kişiyiz…
Devlette onurla yaptığımız
25 yıllık
müfettişlik/başmüfettişlik/teftiş kurulu Başkanlığı
görevimizi alnımız açık,
başımız dik olarak tamamladık…
Yaşamamız boyunca,
şerefsizle, namussuzla, üçkağıtçıyla
bilerek hiç işimiz
ve beraberliğimiz olmadı…
Ayni şekilde
basında geçen son 15 yılımız içerisinde de,
dürüstlüğümüzden, şerefimizden, haysiyetimizden
zerre kadar taviz vermedik…
Kimsenin yalakası, kulu kölesi
ve şerefsiz destekleyicisi olmadık…
Hiçbir gücün önünde meslek onurumuzdan
gram kadar ödün vermedik!..
Kimseye karşı göbek bağımız yok…
Kimseyi dolandırmadık…
Kimseden bir kuruşu borç almadık
ve üstüne yatmadık…
Tek bir vatandaşımızı aldatıp
maddi çıkarlar temin etmedik!..
Hiç kimse
bu köşenin yazarını,
yaşadığı kentte ve diğer erlerde
kumar oynarken,
barlarda sazlarda eğlenirken,
şunun bunun masalarında
alem yaparken
bir gün dahi görmemiştir…
Onura, haysiyete, şerefe
ve dürüstlüğe ait
bir nebze KİR ve KİRLİLİK
bu bedene ve ruha yapışmamış,
kenarından bile geçememiştir!..
Ne aldıysak, ne yediysek,
nerede gezmişsek,
hep ALIN TERİ paramızla olmuştur…
Birlikte çalışarak emekli olduğumuz
sevgili eşimiz ve iki yavrumuzla
gelirimiz ne kadarsa o kadar harcadık
ve ona uygun yaşam sürdük…
10 yılı aşkın süreyle
büyük bir kentin
yerel televizyonlarında
deprem programları başta
olmak üzere yaptığımız 1000(bin) i aşkın
canlı yayın söyleşi programlarında,
sevgili halkımızla ekranlarda
yıllarca birlikte olduk
ve on binlerle ifade edilecek
izleyicilerimizle,
adeta etle kemik gibi bütünleşerek
aynı kaderi paylaştık…
Onlardan her daim
sevgi saygı ve şahsımıza karşı güven gördük…
elan görmeye de devam ediyoruz…
Neden mi bu yazıyı
yazmak gereği duyduk?..
Dertleşmek ve boşalmak için…
Çünkü siz ne denli
iyi niyetli olursanız olun,
her şey düzgün, dürüst ve düzeyli gitmiyor…
çünkü yanınızda ve yanı başınızda
çirkinlikler, kötülükler, aldatmacalar,
namertlikler, şerefsizlikler,
toplum katmanlarında
yığın yığın önünüze geliyor…
Kimin doğru, kimin üçkağıtçı olduğunu
hemen anlayamıyorsunuz…
Peki kendinizi bu çirkef çukurundan
nasıl soyutlayabileceksiniz?
Nasıl KİRDEN, LEKEDEN
bedeninizi ve ruhunuzu uzak
tutabileceksiniz?
Böyle bir ortamda
göllerdeki nilüfer çiçekleri gibi
nadide, nadir ve güzel insanlarla
nasıl buluşabilecek ve
ruhunuzu nasıl rahatlatabileceksiniz?..
O halde…
Pisliğin, çamurun, batağın kenarında,
yaşam boyu burnunuzu tutarak
ve öğürerek yaşamaya tutsak mı
olacağız?
O güzel insanlar
başka diyarlara mı gittiler?
Yoksa onlar da
“Allah belasını versin bu dünyanın!” diyerek
karanlıklara ve kabuklarına mı çekildiler?
Dünyayı ve yaşamı,
tümüyle şerefsize, namussuza, alçağa,
üçkağıtçıya, din istismarcısına,
çirkin siyasetçiye, dolandırıcıya mı bırakarak
buraya kadar deyip
Pes mi ettiler?…
Öyleyse
Eyvah ki eyvah!..
BURHAN ÖZBEY