Hangi Ergenekon? - Haber 1Haber 1

Hangi Ergenekon?

11 Kasım 2013 - 14:02

ABONE OL

Meşhur Türk Mitolojisi ifadesini köklü bir tarihe sahip olan ve tarihinin bilincinde olan bir Türk toplumunun varlığına hâlâ ve ısrarla inandığım için kullanıyorum. ‘Türk Mitolojisi’ ve/veya ‘Türk Efsanesi’ kavramını duyar duymaz akıllara hemen ‘Ergenekon’ efsanesi gelmeli. Günümüz şartlarında Ergenekon kavramının, özellikle yeni nesilin zihninde esastan uzak birşeyler çağrıştırması gayet olağan diye düşünüyorum. Sanırım bu makalenin sonunda benimle hemfikir olacaksınız.

Türk milletinin dili ve buna bağlı olarak edebi kültürü, destanları, efsaneleri, dedekorkut hikayeleri ve kahramanları, asırlarca kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa anlatılarak aktarıldı. Bu tablo, aktarılan değerlerin Türk toplumu için ne kadar önemli, ne kadar elzem olduğunu gösteriyor. Sözkonusu bu edebi değerler; yazılı olarak çok sonraları ele alınmıştır. Anadolu’da hala yazıya dökülmemiş, bilinenden çok daha fazla efsaneler, hikayeler ve anlatılanlar var… Bugüne kadar bu değerlere hakkıyla değer verilmediği gibi, tam ülkemizin geldiği ve bulunduğu ekonomik durum ve beraberinde getirdiği teknolojik seviye bunun için iyi bir altyapı oluşturacakken meşhur ‘Türk mitolojisi’, ‘Türk Efsanesi’ olarak kayda geçmiş ‘Ergenekon’ kelimesi farklı bir kulvarda kullanıldı. Böyle bir örgütün varlığını veya yokluğunu tartışmıyorum çünkü bu benim işim değil! Ancak Anadolu‘nun bir Türk evladı ve bu toprakların bir parçası olarak şu soru ister istemez aklıma geliyor . Bre vicdansızlar; ‘Hiç mi başka isim yoktu da, böyle -insanlarda travma yaratacak, beyinlerine kazınacak bir olgunun adını kalkıp da ‘Ergenekon’ koydunuz? (Böyle bir örgütlenmenin var olduğunu varsayarak) aslında bu soruyu sormanın, herkesin hakkı ve görevi olduğunu düşünüyorum.

Yakın tarihe kadar Bakırköy özgürlük meydanında, Taksim’de, Ankara’da ve ülkemin muhtelif yerlerinde, ekseriyeti melül melül, geçmişinden, tarihinden, mitolojisinden ve efsanesinden bihaber, cahilce dolaşan bir gençlik olduğunu varsayıyorduk. Bugün ise durum çok farklı. ‘Ergenekon’ kelimesini aynı kesime sorduğunuzda, ‘ETÖ’ -‘Ergenekon Terör Örgütü’ -‘Terör’- ‘gizli ve komplo’ gibi birçok negatif, olumsuz, kötü mânâ taşıyan kavramlarla bağdaştırmakta. Artık bunu kurtarma şansınız da yok denecek kadar az. Çünk Ergonakon’a dair oluşan kötü imaj beyinlere kazınmış durumda.

Unutmayalım ki, bu toplumun her zaman kendini özdeşleştirdiği bir efsanesi, bir mitolojisi ve kuşaktan kuşağa aktaracağı bir hikayeye ihtiyacı oldu ve olacak. İşte salt bu sebeple bu yazıyı kaleme alıyorum. Ne yazık ki; mitolojimize gölge düştü. Bizim anlatacağımız hikayemize kan bulaştı, artık kötü ve karanlık bir kavram oldu. Düne kadar belki ekonomik refah seviyemiz pek iç açıcı değildi, büyümenin, gelişmenin tüm bedellerini ödüyorduk. Karnımız hak ettiğimiz şekilde doymuyordu, maddi sıkıntılarla boğuşuyorduk ve yoksulduk ama bizim inandığımız değerlerimiz, anlatacağımız bir efsanemiz/mitolojimiz vardı. Bugün ortaya çıkan tablo akıllara, acaba ‘”değerlerimiz, elimizden alınmaya mı çalışılıyor?‘, sorusunu getiriyor! Sanki biz asıl şimdi fukaralaşmaya başladık! Tarihimiz, geçmişimiz peyder pey dolaylı/dolaysız yollarla silinip, yeniden tasarlanıyor gibi.

Bu hangi tarihin ve kaderin tekerrürü diye şöyle bir etrafa baktığımızda, bunun en çarpıcı örneğini Almanya’nın yaşadığını görüyoruz. 19. yy’ın sonlarına doğru Almanya’yı federal bir sistemle bir ‘ulus devleti’ haline getiren Otto von Bismarck’dır. Otto von Bismarck ‘Deutsches Reich’ adı altında, sürekli birbirleriyle savaş halinde olan ufak, ufak devletçikleri birleştirerek bir ulus devleti oluşturdu. Bu devletin de ilk şansölyesi de kendi oldu. Almanların Atatürk’ü diye bir benzetme yapmakta bir mazur görmüyorum.

Gelin görün ki, ikinci cihan harbinden sonra Almanya yeniden tasarlandı, Alman ulus devleti tarihe gömüldü ve 1945-1949 yılları arasında yepyeni bir Almanya inşaa edildi. Bugün Almanya Federal Cumhuriyeti diye bildiğimiz ülke esasında yeni şekliyle 1949 yılında kuruldu. Varlığı, yeniden var olması ve varlığını sürdürmesi dört müttefik devletin insafına kalmış durumdaydı ve onların iki dudağının arasından çıkacak karara bakıyordu. Almanların ulusal kimliklerinin ilelebet yok olması, onların milli kimlikleriyle özdeşleşen bütün sembolik ve manevi değerlerin imha edilmesi dolaysız olarak ve aleni yapılıyordu. Örneğin 1841 yılında Hoffmann von Fallersleben tarafından yazılmış olan Alman Milli Marşı, 1945 sonrasında değişime uğrayarak yürürlüğe girebildi ve okunmasına ancak o tarihte müsaade edildi. Alman Milli Marşının, milliyetçiliği hatırlatan kıtaları dizelerden çıkarıldı. Ayrıca önemli bulduğum için dile getirmekte fayda bulduğum bir konu da Alman Milli Marşının kaleme alındığı Helgoland adası. Helgoland, Kuzey Denizi’nde ve anakaranın yaklaşık 40 km kuzeyinde bulunan 1,7 km²’lik ufacık bir ada. Helgoland adası II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’nin eline geçer. İngilizler 18 Nisan 1947 tarihinde dünya askeri tarihinin nükleer olmayan en büyük patlatmasını gerçekleştirip, askeri sığınakları imha ederler. Adayı tamamen ortadan kaldırmak için karar alırlar, 4000 torpido başlığı, 9000 su bombası, 91.000 el bombası toplam 6.700 ton patlayıcı madde kullanılmış fakat fiilen adayı ortadan kaldıramamışlar.

“Sizce; Zaten savaştan galip çıkmış bir İngiltere, neden 1,7 km²’lik minnacık bir adacık olan Helgoland’ı imha etmek istedi? Bence; savaş mağlubu Almanların, milli kimliklerini yansıtan sembolik değerleri zedelemekten başka hiçbir mantıklı açıklaması yok.

HELGOLAND

20 Aralık 1950 tarihinde iki Alman üniversite öğrencisi ve bir tarih hocasının Alman bayrağını, protesto amaçlı adaya dikmeleriyle ve bunu takip bir takım başka eylemlerin ardından 1 Mart 1952 tarihinde Helgoland tekrar Almanya’ya, İngilizler tarafından iade edildi. Günümüzde, demokratik ve anayasal sisteme sahip olan ülkeler arasında Anayasası olmayan tek devlet Almanya Federal Cumhuriyeti’dir. Alman anayasasının adı ‘anayasa’ değil ‘Temel Kanun’dur.

Federal Almanya’nın birleşerek bir ulus devleti haline gelmesini sağlayan fikir babası Otto von Bismarck’ın ülkesi için vermiş olduğu çabalar artık hatırlanmıyor. Ülkenin bir kaç yerinde, kimsenin algılamadığı, hele genç kuşağın neredeyse tanımadığı üç-beş heykelinden başka bir iz bulmak mümkün değil.

Almanlar 1945’ten sonra tabiri caizse ‘redd-i miras’ yaptılar daha doğrusu redd-i miras yapmak durumuna getirildiler. Çünkü öyle gerekiyordu. Keza yeni yapılandırılan Almanya, nasıl bir sonuç vereceği belli olmayan ‘pilot projeydi’, bir deneydi.

Bu modelin göstereceği neticeye göre önce Avrupa, daha sonra bilinçlı seçilmiş çeşit çeşit ülkeler bu model doğrultusunda yeniden tasarlanacaktı. Ve öyle de oldu.

Modelin ismi: ‘Şirket Devleti’. Almanya’nın bu kadar mükemmeliyetçi ve tıkır tıkır bir işletme, tıpkı bir şirket gibi işlemesinin arkasında bu yatıyor. Alman Temel Kanunu’nun (Anayasa) 65. maddesinde Şansölye’nin (Başbakan) görevi tarif ediliyor. Şansölye’nin görevi tarif edilirken bir CEO’dan, bir şirket yöneticisinden bahsediliyor adeta. Bu verilebilecek birçok örnekten sadece bir tanesi.

Günümüz dünyasında artık herkesin ağzında sakız olmuş bir küreselleşme, küresel güç gibi kavramlar kullanılmakta. Samuel P. Hantington’in ‘Medeniyetler Çatışması’ kitabında “zamanla ulus devletlerin yok olacağını ve bunların yerini küresel sermayeye tabi olan ve küresel sermaye tarafından yönetilen şirket devletleri alacağını dile getirmişti”. Bunun zaten bu şekilde uygulandığını görmemek ve kabul etmemek mümkün değil. Ancak bu küresel kervana katılma esnasında, dahil olmak için ödenen bedeli çok iyi tahlil etmek gerektiğini düşünüyorum.

Almanya’nın yaşadığı bu kötü ve kara leke olan tarihi gerçeği hiç bir milletin, hiçbir ülkenin ve devletin yaşamasını istemem.

Sebepleri ve çıkış noktalarının ayrı tutulması şartıyla, netice itibariyle bir ülkeye; bu denli, tarihi yeniden yazılarak, tarihi reddedilerek, bir cerrahi müdaheleyle yeni bir sentetik kimlik yaftalanması çok feci olmalı. Dilerim Almanya’nın başına gelen, en yumuşıtılmış haliyle ve/veya değişik bir yöntemle de olsa bizim başımıza gelmez.

Neden mi böyle düşünüyorum? Çünkü ülkemi çok seviyorum. Çünkü bir karış vatan toprağı için “nefer şehit, ordu gazi olacak” öğretisinden yola çıkıyorum. Ben Anadoluluyum bana birileri; “ülkenizde garip şeyler oluyor gibi, sanki tarihiniz değiştirilmeye çalışılıyor. Ülkeye değer katmış ve bu uğurda tereddütsüz canından olmuş, sembolleriniz ve değerlerinizle oynanıyor. Efsaneleriniz ve mitolojiniz unutulsun isteniyor gibi…” dediklerinde huysuzlanıyorum. Kanıma dokunuyor.

Ve yine o soru takılıyor aklıma: Bre vicdansızlar başka isim mi bulamadınız da Ergenekon dediniz?

Kadın Gözüyle
Zuhal Mansfield
DEİK / Türk Mısır İş Konseyi Başkanı

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.