Memlekette kan gövdeyi götürüyor, istiklal Savaşı bütün haşmetiyle devam ediyordu.
Birkaç gün İstanbul‘da kaldım.
Fakat olacak gibi değildi.
Anadolu‘da savaş devam ederken benim burada eli kolu bağlı oturmam imkânsızdı ve İnebolu yoluyla Ankara‘ya gittim.
Yunan ordusu Ankara‘yı tehdit eder durumdaydı.
Cephelerde korkunç savaşlar oluyor, hürriyet ve istiklal için Türk gençleri ölüyordu.
Ankara‘ya vardığımda kendime ikamet edecek bir yer bulduktan sonra ilk iş olarak o zaman ki mütevazi Büyük Millet Meclisi‘ne gittim.
Mustafa kemal orada idi…
Kendisine Malta‘dan kurtuluşumun şükran borcunu ödemek için ziyarete geldiğimi bildirdim.
Mustafa Kemal mütebessim eda ile:
“BU BİR ŞEY DEĞİL GÖRECEKSİN DAHA NELER YAPACAĞIM…” dedi. Sonra beni otomobiline bindirip beraberce köşke götürdü ve akşam yemeğine alıkoydu.
Onun öylesine iyimser oluşu bana bir yandan cesaret verirken bir yandan da Ankara yakınlarına kadar sokulan Yunan ordusunun nasıl bir tehlike olduğunu göz önünde tutup durumun nezaketini düşünüyordum.
Yemek esnasında bir münasebetine getirip sordum:
“Paşam vaziyeti nasıl görüyorsunuz?”
Cevabı çok kısa ve kati oldu; dudaklarından dökülen cümle aynen şöyleydi:
“YUNAN ORDUSUNU PEK YAKINDA DENİZE DÖKECEĞİM, BUNU İYİ BİLİN…”
Mustafa Kemal‘in denize dökeceğim dediği düşman Ankara‘nın burnunun dibine gelmişti.
O, herkesi etkileyen konuşmasıyla beni de inandırmıştı.
Bütün tereddütlerime rağmen söylediğini yapacağına içimde bir inanç doğdu. Ve laf olsun diye sordum:
“Pekiyi ama İstanbul’dakiler ne olacak Paşam? Herifler her tarafı işgal ettiler”.
Kır düşmeye başlayan bıyıklarını elinin tersiyle sıvazlayarak, şu cevabı verdi:
“ONLAR KENDİLİKLERİNDEN HEM DE BAYRAĞIMIZI SELAMLAYARAK GİDECEKLER…”
Bu sözlerin bir gün gelip aynen tahakkuk edeceğini nasıl kabullenirdim, nasıl aklıma gelirdi böyle bir sonuç?
O zaman ki durum göz önünde tutulursa böyle bir lafı başkası söylese akli muvazenesinin bozuk olduğundan kuşkulanabilirdim.
İstanbul karadan ve denizden düşman ve müttefik devletlerinin orduları tarafından işgal edilmiş durumda idi.
Ötekiler çıksa İngilizler kıpırdamazlardı.
Mustafa Kemal Paşa derme çatma kuvvetleriyle üç büyük orduya karşı hangi mucize ile galebe çalacaktı…
Gazi sözlerine şöyle devam etti:
“NELER YAPACAĞIMI HERKES GİBİ SEN DE DUYACAK, GÖRECEKSİN VE HERKES GİBİ SEN DE ŞAŞIRACAKSIN…”
Onun bütün söyledikleri doğru çıktı, zamanla her şey onun düşündüğü, tasarladığı ve de korkmadan söylediği gibi çıktı.
Herkes gibi ben de duydum, gördüm ve şaştım.
Bu ne biçim kehanetti, bu nasıl bir inanç ve irade idi… (İmparatorluğun çöküşü – Mithat Şükrü Bleda – Destek Yay. Syf: 208 – 209 – 210)
***
Bir Milli Mücadele kahramanının (İttihat ve Terakki Katibi Umumisi) kaleminden Mustafa Kemal ATATÜRK işte bu!..
Okuyun tekrar tekrar okuyun!.. İbretle okuyun!…
Gururla okuyun!… Gözleriniz yaşararak okuyun!…
Tarihin yetiştirdiği en güçlü ve rakipsiz liderlerden biri… Allah’a çok şükür ki, Türk milletine nasip oldu… Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti diye bağımsız bir devlet varsa onun sayesindedir…
MHP Genel Başkan Devlet Bahçeli Star TV spikerlerinden Nazlı Öztarhan’ın sorularını yanıtlarken (4 Şubat 2011) şöyle dedi:
“Bölünme kararının alındığı tarih 1 Ağustos 2009 dur”
İçimiz acıdı.
Ülkenin genel durumu itibarıyla zaten gidişatı izliyor ve son yıllarda Cumhuriyet rejiminin ne hallere getirildiğini ibret görüp, bölünme tehlikesinin kapımıza dayandığını biz de kabul ediyorduk…
M. Kemal, en zor koşullarda ve her şeyin imkânsız göründüğü bir dönemde, ülkenin üzerinde dönüp duran “emperyalist akbabalar” a karşı volkanlar gibi patlayarak;
“BAYRAĞIMIZI SELAMLAYARAK GİDECEKLER” diyecek kadar, azimli ve dirayetli bir çıkışla tarihe geçen destanlar yazarken; onun var ettiği ve Türk gençliğine emanet ettiği bu güzel ülke, ne yazık ki bölünme ve parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya…
Bu ne kahredici ve ne isyan ettirici bir tükeniştir…
***
Şimdi bu yazıyı okuyan tescilli Atatürk düşmanları ne hayasızca ve küstahça bize saldıracaklardır biliyoruz… Çünkü onlara din iman hocalığı ve önderliği yapanlar, onları iflah olmaz Atatürk düşmanı olarak yetiştiriyorlar… Yazı altlarında yer alan ve bundan sonra yer alacak olan yorumlarda bu gerçeği esefle ve nefretle göreceksiniz!
Ey Atatürk düşmanı gafiller, yukarıda ki yazıyı okudunuz.
Dünya’da hangi lider böylesine kendine ve milletine güvenip büyük zaferler kazanıp tarihin başköşesinde “muhteşem bir abide” olarak yerini almıştır…
Hâlâ utanmadan o Büyük İnsan’a saldırma gafletinde bulunacak mısınız?
Hâlâ onu arsızca betonlaştıracak mısınız? Hâlâ o alçaklığı yapacak mısınız?
Ama bu ülkede Ulu Önder’in gerçek değerini bilen onun sevgisini yüreğinde taşıyan çok şükür on milyonlarca insan var.
Örnek mi? İşte örnek:
“Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Çorum Şube Başkanı ve Alevi Kültür Merkezi Başkanı Nurettin Aksoy Alevi toplumunun yıllardır hükümetlerin sindirme, asimile etme politikaları karşısında ezildiğini ve hor görüldüğünü ifade ederek;
“Biz ancak Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti ve kazanımları var olduğu sürece nefes alabileceğimizin farkındayız. Biz farklı bir muamele görmek istemiyoruz.
Bizlere Cemevi yapmasınlar, çeşitli olanaklar sunmasınlar. Biz bunları bir şekilde çözeriz. Ancak Cumhuriyetin temel taşları yerinden oynamasın. Karanlık güçlerin ülke yönetiminden elini çekmesi sağlanmalı. Bizler artık üçüncü bir AKP iktidarını kaldıramayız. Kimsenin ötekileştirmesini istemiyoruz…” (odatv.com)
Söylenecek başka söz var mı?
BURHAN ÖZBEY