Şöyle yazmıştım geçen haftaki yazımın son bölümünde: “Yeni atılımlar bekliyoruz ordumuzdan. Mesela kışlalarda edilen yemek duası var: “Tanrımıza hamdolsun” diye başlıyor… O duayı lütfen değiştirsinler… (Duanın tamamı şöyledir: “Tanrımıza hamdolsun, milletimiz varolsun. Afiyet olsun.)
Bizim inandığımız yaradanın adı TANRI değildir. Onun adı, bir ve benzeri olmayan, ibadetleri onun adına ettiğimiz ALLAH’tır.
Her ne kadar Genelkurmay Başkanlığı Başbakanlığa bağlı olsa da ben Milli Savunma Bakanlığı’na açık çağrıda bulunuyorum. Lütfen bu yemek duasını değiştirin. Çok dua ve teşekkür alacaksınız. Ben askerliğimi yaparken yemekhanede bu şükür duasını bu şekilde etmeyen askerler nedeniyle birkaç kez yemini baştan aldığımızı hatırlıyorum. Bazı askerler sırf “Tanrı” dememek için sessiz kalırlar ya da kısık sesle “Allahımıza” derlerdi. Ben de “Allah” derdim. Tanrı demeyi zul sayardım. Tanrı başka bir sözcük anlatır bize. Rahman ve rahim olan Allah ise bizimdir. Böyle bir değişiklik, “peygamber ocağı” denen Silahlı Kuvvetlerimize çok yakışacaktır.
Benim ikinci bir önerim daha var ordumuzu peygamber ocağı deyimine daha da yakınlaştırmak için. Osmanlı Ordusu’nda varolan “alay müftülükleri” ve “tabur imamlıkları” yeniden ihdas edilsin.” Evet. Osmanlı ordusunda alaylarda müftülükler ve taburlarda da “tabur imamlıkları” vardı.
Yani yaklaşık bin kişiye bir imam, 3 bin kişiye de bir müftü görevlendiriliyordu. Bu imam ve müftüler devletin kadrolu hocalarıydı ve tıpkı subaylar gibi maaş alırdı. Harp okullarında namaz vakitlerinde eğitime ara verilirdi. Tüm Harbiye öğrencileri namaza giderdi. Namaza gidenler değil, gitmeyenler dikkat çekerdi. Yani şimdiki gibi namaz kılanlar değil, kılmayanlar Harp Okulları’ndan atılıyordu. Alay müftülük ve tabur imamlıkları cumhuriyetle birlikte kaldırıldı. 1948’de ihtiyaçtan dolayı yeniden ihdas edilen bu kadrolar, 1967’de tekrar kaldırılarak yerine İlahiyat mezunu subaylardan oluşan “Din İşleri Subaylığı”na dönüştürüldü. Halen TSK bünyesinde din işleri subayı var mı bilinmiyor. Çünkü son din işleri subaylarından birisi olan İlahiyatçı Emekli Yarbay Sami Kocaoğlu Kocaoğlu, TSK tarafından
1956 -60 yılları arasında ilahiyat fakültesinde okutulmuş. Derslere üniforma ile gelen Kocaoğlu’nun tüm masraflarını ordu karşılamış. Mezun olduktan sonra teğmen rütbesi ile işe başlamış. 1968’de tümende görev yaparken bu konuda görevlendirilmek istediğini genelkurmaya yazmış. Ancak 6 ay sonra gelen cevapta, bu kadronun ancak savaşta işlerlik kazanacağı yazıyormuş. TSK bünyesindeki dini işler subayı kadrosuna Kıbrıs barış hareketinden bu yana hiç bir atama yapılmamış. Durum bu.
Oysa tüm demokratik batılı ülkelerde böyle bir kadro var ve din subayları aktif olarak görev yapıyor. Silahlı Kuvvetler personelinin dini bilgi ihtiyacının ehil subaylar tarafından karşılanması, vatani hizmetini yapan Mehmetçiğe moral değerlerin bu şekilde verilmesi kötü müdür ? NATO üyesi olan ABD ordusunda her bin 200 askere bir din subayı düşüyor. NATO üyesi olan Almanya’nın ordusunda ise her bin 500 askere bir din subayı düşüyor.
ABD Ordusu’nun Din İşleri Başkanı bir Tümgeneraldir. Kuvvet Komutanlıkları’nın her birinde “din işleri subay okulu” bulunmaktadır. Bizim laikliği transfer ettiğimiz Fransa’da halen 431 din işleri subayı var.
Bunların 283’ü Katolik, 91’i Protestan, 45’i Yahudi ve 12’si Müslümandır. (1).
Ordumuzda en az 500 din subayı bulunması gerekirken mevcut halde son derece atıl kadrolarda bir elin parmakları kadar görevli bulunması içimizi acıtıyor. Yeri geldiğinde “ordumuz peygamber ocağıdır” deniyor. Yeri geldiğinde “Allah Allah diye hücum eden Mehmetçik” deniyor. Öyleyse yapınız gereğini…
Din, hayatın her alanında, insanın olduğu her yerdedir. Türk ordusunda din işleri subayları olmalıdır ve bu subaylar başta muharip sınıflar olmak üzere tüm kışla, tabur ve birliklerde Mehmetçiğin maneviyatı için hazır bulunmalıdır.
Hepinize mutlu yıllar dilerim.
(1)- Adnan Tanrıverdi. “Daha Güçlü Orduya” s.63