Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, ”Şu anda ordumuzun 3’te 1’i profesyonelliğe geçti. Sivil memurlarla silahlı kuvvetlerimizin sayısı 702 bin. Bir dönüşüm sağlanıyor” dedi. Evet, bir dönüşüm sağlanıyor. Ama çok yavaş ve yetersiz.
Dünya siber savaşlara odaklanırken Türkiye’de askerlik hala “kışla nizamıyla” yapılıyor. Türkiye’nin dört bir yanından askerlik çağı gelmiş gençler, sivildeki meslekleri ne olursa olsun kışlalarda toplanıyor ve günde üç kez yanyana dizilerek iştimaya tabi tutuluyorlar. Aldıkları eğitimin
modern askerlik sanatıyla uzaktan yakından bir ilgisi yok; cahil bir gence okumayı-yazmayı ve nasıl yemek yiyeceğini öğretmek dışında. ..
Türk ordusu bizim ordumuz. Bu milletin ordusu…Güçlü olması hepimizin menfaatinedir. Dolayısıyla bu satırların yazarı olarak zaman zaman TSK’yı eleştirmemin nedeni, emin olun daha kuvvetli, daha modern ve Türkiye’nin değerlerine daha saygılı bir orduya kavuşmamız içindir. Herhangi bir Türk insanının durup dururken kendi silahlı kuvvetlerine, kendi polisine, jandarmasına karşı olması akıl ve mantık dışıdır. Demokrasisi ve ekonomisi çok güçlü ülkelere bakınız. Hepsinin orduları en güçlü ordulardır.. Demokrasi ve özgürlük arayan ülkelere bakınız, hepsi zayıf ülkelerdir. Mısır ve Irak’ın dışarıdan güçlüymüş gibi görünen orduları bir gecede dağıldı. Hüsnü Mübarek ve Saddam Hüseyin kağıttan bir kukla gibi uçup gitti.
Türk ordusu içinde bulunan bazı darbe heveslilerinin görmesi gereken işte budur. “Güçlü Türkiye’nin güçlü ordusu” olur… Güçlü bir ordunun güçlü devleti olmaz.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üçte birinin profesyonel olması tabii ki iyi bir haber. Çoktan geçilmesi lazım olan bu sisteme, terörle mücadelemizin ancak 30’uncu yılında geçebiliyoruz. O da hala tamamen
değil.
Başka bir haber daha var Genelkurmay cenahından: Genelkurmay Başkanları tıpkı bakanlar gibi artık kendilerine danışman seçebilecekler. Bu danışmanlar askeri personel arasından olmayacak. Tamamen sivil kişiler arasından olacak. Örneğin Genelkurmay Başkanı bir gazeteciyi “medya ve iletişim danışmanı” olarak veya bir üniversite hocasını “terör ve güvelik uzmanı” olarak seçebilecek. Bu danışmanlar ayda 5-6 bin lira maaş alacaklar ve danışmanlık yaparken kendi asıl işlerini de sürdürebilecekler. Bu yolla Genelkurmay Başkanları bütün olaylara “sadece askeri cenahtan bakma”
yanlışlığından da kurtulacak.
Yeni atılımlar bekliyoruz ordumuzdan.
Mesela kışlalarda edilen yemek duası var: “Tanrımıza hamdolsun” diye başlıyor… O duayı lütfen değiştirsinler… (Duanın tamamı şöyledir: “Tanrımıza hamdolsun, milletimiz varolsun. Afiyet olsun.)
Bizim inandığımız yaradanın adı TANRI değildir. Onun adı, bir ve benzeri olmayan, ibadetleri onun adına ettiğimiz ALLAH’tır.
Her ne kadar Genelkurmay Başkanlığı Başbakanlığa bağlı olsa da ben Milli Savunma Bakanlığı’na açık çağrıda bulunuyorum. Lütfen bu yemek duasını değiştirin. Çok dua ve teşekkür alacaksınız. Ben askerliğimi yaparken yemekhanede bu şükür duasını bu şekilde etmeyen askerler nedeniyle birkaç kez yemini baştan aldığımızı hatırlıyorum. Bazı askerler sırf “Tanrı” dememek için sessiz kalırlar ya da kısık sesle “Allahımıza” derlerdi. Ben de “Allah” derdim. Tanrı demeyi zul sayardım. Tanrı başka bir sözcük anlatır bize. Rahman ve rahim olan Allah ise bizimdir.
Böyle bir değişiklik, “peygamber ocağı” denen Silahlı Kuvvetlerimize çok yakışacaktır. Benim ikinci bir önerim daha var ordumuzu peygamber ocağı deyimine daha da yakınlaştırmak için. Osmanlı Ordusu’nda varolan “alay müftülükleri” ve “tabur imamlıkları” yeniden ihdas edilsin. Neden mi ?
Dilerseniz onu da haftaya yazalım.