Türkiye’de gündem neredeyse sabahtan akşama değişiyor. Şimdiki tartışma konusu ise İngiliz The Economist dergisinin son sayısında Başbakan Erdoğan’ı eleştiren analizi ve “CHP’ye oy verin” şeklindeki yayını. Bu yayın, Türkiye’de bir anda bomba etkisi yarattı ve Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm AK Partili yöneticiler ve AKP’ye yakın medya, Kılıçdaroğlu’na yüklenmeye başladılar.
Aslında bu bir tam yüklenme de değil. CHP’yi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu uluslararası çetelerle işbirliği yapmakla suçladılar. İsterseniz gelin önce dünyanın etkin dergilerinden The Economist’teki o yazıyı birlikte okuyalım.
“Türkler için demokrasiyi teşvik etmenin en iyi yolu, iktidardaki partiye karşı oy kullanmak olur. Zira AKP’nin seçimde üçte iki çoğunluğuna yaklaşması Türkiye için kötü olacak. Türk seçmenlerinin 12 Haziran seçiminde yine Sayın Erdoğan’ı iktidara getirecek olması, şaşırtıcı değil. Ancak, kaygı vericidir. AKP’nin üçte iki çoğunluğuna yaklaşmasının “Türkiye için kötü olacak. AKP konusunda gerçek kaygı, din değil, demokrasi ile ilgilidir. Sayın Erdoğan, ordu ve yargı ile mücadeleyi kazandıktan bu yana çok az denetimle karşı karşıya kaldı. Seçimi o kadar kritik yapan, Sayın Erdoğan’ın Türk anayasasını yeniden yazma hırsı. Bu durum Erdoğan’ın, hoşgörüsüzlük gösteriyor, otokratik içgüdüleri besliyor. Yolsuzluk sanki artıyor. Basın özgürlüğü saldırı altında: Türkiye’de Çin’den fazla gazeteci cezaevinde. Birçok eski subay dahil, Sayın Erdoğan’ı eleştirenler ve ona husumet güdenler, kaygı verici sayıda soruşturma altında ve bazı vakalarda abartılı komplo suçlamalarıyla.”
The Economist’in bu bölümdeki değerlendirmeleri, daha çok bir analiz niteliğinde. Başbakan Erdoğan’ı ve destekçilerini asıl kızdıran ise “CHP’ye oy verin” yönündeki telkin yazısı:
“CHP’nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu dinozor selefine göre büyük bir iyileşme oluşturuyor. Kılıçdaroğlu partideki eski tüfekleri temizledi, yolsuzluğa karşı hoşgörüsüz ve partiyi, ordunun siyasette rol almasına içgüdüsel sempatisinden uzaklaştırdı. AK Partinin, yeni hükümeti kuracağı adeta kesin gibi. Ancak Türklere, CHP için oy vermelerini tavsiye ederiz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun partisinin daha güçlü bir performans göstermesi, anayasayı daha kötü hale getirecek tek taraflı değişiklikler riskini azaltacak ve muhalefete, gelecekteki bir seçimi kazanması için adil bir şans verecek. Bu, Türkiye’nin demokrasisi için açık farkla en iyi garanti olur.”
İşte bu sözler üzerine AK Partililer kıyameti kopardı. Suçlamalar birbirini takip etti. Başbakan Erdoğan, bu sözlerden hareketle Kılıçdaroğlu’nu uluslar arası çetenin organizasyonuyla CHP’nin başına geçtiğini ileri sürdü:
”Biz, şu anda birilerinin yaptığı gibi, egemen güçlere şirin gözükme sevdası içinde değiliz, Filistin’e zulmedenlere biz selam göndermeyiz. Biz, CHP’nin yeni genel başkanını, Türkiye’deki çetelerin projesi biliyorduk. Meğer sadece onların değil, küresel çetelerin de projesiymiş. ‘Uluslararası bir dergi (The Economist) bir yorum yayınlıyor. Yorumda, öyle dolaylı filan değil doğrudan doğruya ‘Oyunuzu CHP’ye verin’ deniyor. Ya bu nasıl bir pervasızlıktır, bu nasıl bir densizliktir? Seçim analizi yapmak başka bir şeydir, ‘Şu partiye oy verin’ diye çağrıda bulunmak başka bir şeydir. Bu dergi çıkıp, ‘AK Parti’ye oy verin’ deseydi, açık söylüyorum buna da karşı çıkardık. Uluslararası bir yayın organının, bu kadar açık şekilde çağrı yapması, esasında CHP’nin nasıl bir proje olduğunu da ortaya koymuştur. Neymiş, CHP, demokrasinin teminatıymış”
Bir defa hemen belirtelim. The Economist’in bir analiz yapması, hükümetleri eleştirmesi ya da övmesi normaldir. Ancak bir ülkenin halkına, “şu partiye oy verin” demesi saçmalıktır, anlamsızdır, yayıncılık etiğine de aykırıdır. Böyle birşey kabul edilemez. Bu nedenle The Economist’in böyle bir telkinde bulunmasını kınıyoruz. Türkiye muz cumhuriyeti değildir. Dolayısıyla CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da AKP ile ilgili eleştirilere katıldığını belirtebilirdi. Ancak “CHP’ye oy verin” demesini “Siz kim oluyorsunuz. Halkımız kime oy vereceğini size mi soracak” diyerek sert tepki göstermeliydi. Bunu yapmadı. Aksine takdir duygularını dile getirerek yanlış bir tutum izledi.
Buraya kadar tamam. E peki Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve AK Partili diğer yöneticilere ne demeli?
Ölümüne Hükümet’i destekleyen yalaka gazetecilere, yazarlara ne demeli? Bugün “CHP’ye oy verin” dediği için The Economist’e ateş püskürten Başbakan Erdoğan ve diğer AK Partililer, çok değil, yaklaşık 9 yıl boyunca kendisini destekleyen, Türk kamuoyuna telkin ve tavsiyelerde bulunan uluslararası sivil toplum kuruluşlarına, The Economist gibi yayın kuruluşlarına, diğer kuruluşlara niye ses çıkarmadı? Daha da somutlaştıralım. Şimdi “CHP’ye oy verin” diyen The Economist’in 2007 seçimlerinde “AK Parti’ye oy verin” diyen yayını karşısında niye böyle gürlemedi?
Bakın The Economist, 2007 seçimleri öncesinde ne yazmış, AK Parti’ye nasıl açık çek vermiş?
Ak Parti’yi yeniden seçin
“Türkiye’de ülkenin ruhu için bir savaş yaşanıyor ve Türkler seçim yapmak zorunda kalırsa demokrasi, laiklikten önemlidir. Türkler, Batı’nın Türkiye’deki etkinliği azaldığına göre, siyasi krizlerini kendileri çözmeli. Bunu yapmanın en iyi yolu da, AKP’yi yeniden seçerek ordunun müdahalesini reddetmektir. Laiklerin ülkenin İslamileşmesinden korkması anlaşılabilir ama AKP’nin bugüne kadar yaptıkları bu korkuya haklılık payı bırakmıyor ve askeri müdahale bunun çözümü olamaz. Türkiye’nin askerleri korumaya çalıştıkları devlet adına politikadan uzak durmalı.”
Peki böylesine pervasız bir şekilde Türk halkını yönlendirmeye çalışan The Economist’in bu yayınına yalaka medya niye tepki göstermedi? Niye uluslar arası bağlantılardan, çetelerden sözetmedi? Başbakan Erdoğan o zaman niye böylesine sert bir tepki göstermedi? Bunu anlamak mümkün değil.
İşin aslı şu. Uluslararası finans kuruluşları, uluslararası medya, ABD, Avrupa Birliği ve İsrail, kuruluşundan ve iktidara gelişinden itibaren AK Parti’ye ve Başbakan Erdoğan’a büyük destek verdi. Başbakan Erdoğan da bunlarla ilişkilerini uzun süre iyi götürdü. O kadarki uzun süre işgalci ve katliamcı İsrail’in katliamlarından uzun süre sözetmedi, o kadarki Irak’ı işgal eden ve 1.5 milyon Müslüman’ı katleden işgalci ABD’ye tepki göstermedi. Ancak her seferinde girdiği seçimlerden daha da güçlenerek çıkan Başbakan Erdoğan, artık uluslararası desteğe ihtiyacı kalmadığını düşünmeye başladı ve o andan itibaren İsrail aleyhinde sözler söyledi, “one minute” dedi. Sonrasında ise çok daha sert bir politika izlemeye başladı. Uluslar arası camia da bunun farkına vardı.
İşte dün Tayyip Erdoğan’ı sonuna kadar destekleyen çevreler, şimdi göründüğü kadarıyla rotayı Kılıçdaroğlu’na çevirmiş gözüküyor. Ancak buradan Kılıçdaroğlu’na seslenmek istiyorum. Evet uluslararası ilişkiler bakımından Türkiye’nin çıkarı için her ülke ile olduğu gibi ABD ve İsrail ile de ilişki kurabiliriz. Nitekim dünün katliamcısı ve zalimlerin zalimi, Bush denilen aşağılık yaratık ile kıyaslandığında Barack Obama ve onu yönetimindeki ABD daha farklı, daha insani bir görünüm sergiliyor. Ancak sakın ola ki “iktidara geleyim diye dünyanın başına bela olan işgalci, katliamcı İsrail’in, sakın ola ki dünyayı cehenneme çevren işgalci ve katliamcı ABD’nin yeni işgallerine, yeni zulümlerine ortak olmayın. Türk halkının ve mazlum halkların vicdanlarını sızlatacak nitelikte bir ilişki içine girmeyin. Girerseniz bu cihanda ve diğer cihanda mazlum halkların iki eli yakanızda olur.“