Ekonomiyi düzenleyen kamusal kurumların partizan yaklaşımları veya araç bağımsızlıklarına yönelik politik müdahaleler yatırım ortamına olan güveni oldukça hırpaladı. Büyüme dinamikleri iç çelişkiler ve iç çekişmeler yüzünden zayıfladı. Bir bütün olarak ekonomiyi düzenleyen denetleyen kurumların bir kısmının partizan yaklaşımları, bir kısmının ise araç bağımsızlığına ve günlük kararlarına yönelik politik müdahale yatırım ortamına olan güveni zayıflattı. Bu kadar düşük ulusal tasarruf oranıyla Türkiye’nin 2015 yılında %2 oranında büyümesi bile başlı başına bir başarı olacak.
Siyasi yönlendirmeler piyasa ekonomisinin dinamik dokusunu zayıflattı, yüksek teknolojiye geçilmesini engelledi ve genel ekonominin istihdam gücünü düşürdü. Eğitim kısır döngüsü içerinde, verimliliğin ve rekabet üstünlüğünün temel unsuru olan teknoloji ve bilim üretiminde Türkiye hiç yol alamadı, inovasyona dayalı stratejiler geliştiremedi. Siyasi yönlendirmelere dayalı olarak piyasa ekonomisinin dinamik dokusu zarar gördü, istihdam gücü düştü. Yüksek teknolojili üretim yapısına geçemeyen, Ar-Ge değer zincirlerine eklemlenemeyen, katma değer üretmeyen yatırımlarıyla Türkiye’nin inşaat sektörü ve AVM kurmakla ekonomisini büyüyemeyeceği bir kez daha anlaşıldı. Ayrıca bozulan gelir dağılımının esas sebeplerinden birisi de servet transferlerine neden olan inşaat sektörünün bizatihi korunan kollanan varlığı oldu.
İHRACATA DAYALI BÜYÜME ŞART
İç piyasanın canlandırılmasına yönelik büyüme modeli dış borç yükü ve dolayısıyla dış finansal kırılganlık yarattığı için, ihracata dayalı büyüme modeli üzerinde yoğunlaşmalıdır. TL, Dolar karşısında değer kaybetse bile Euro-Dolar sepetine karşı değer kazandı. Dolayısıyla ucuz TL ihracatı artırmıyor tezi doğrulanmadı. Türkiye’de dış borç yükü ve dolayısıyla dış kırılganlık yaratmayacak şekilde iç piyasanın canlandırılması pek mümkün olmadığına göre, ihracata dayalı büyüme modeli üzerinde yoğunlaşmalıdır. İhracat modeline dayalı büyüme modeli ise pahalı TL ile sürdürülemez. TL’nin üzerindeki kur baskısı faiz indirimlerini engellemekle birlikte ucuz TL teşvik edilmelidir. Dış satımda ivme kaybı devam edecektir. TL’nin dolara karşı değer kaybetmesi finansman yükünü artırıyor, TL’nin Euro’ya karşı değer kazanması veya sabit kalması da ihracat ve turizm gelirlerini azaltıcı etki yaratıyor.
Büyüyememe tuzağından maliye politikaları ile çıkılması düşünülmelidir. Büyümenin düştüğü ortamlarda maliye politikalarından beklenen canlandırıcı etki para politikalarının öneminden daha değerlidir. Ancak Türkiye bütçe disiplini adı altında maliye politikalarının canlandırıcı etkisini göz ardı ediyor.
KOBİ’LER EKONOMİNİN MERKEZİNE ALINMALI
Büyüme önündeki sınırlayıcı unsurlar desteklenmesi halinde KOBİ’ler tarafından kırılacaktır. KOBİ’lerin ulusal ve uluslararası düzeyde güçlendirilmesini ve rekabetçi hale getirilmesini amaçlayan politikalarla inovasyon ve istihdam kapasitesi artırılmalıdır. KOBİ’ler; ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınmasının, dinamizminin ve rekabet gücünün temel taşlarıdır. Güçlü ekonomiler içerisinde yer almayı hedefleyen Türkiye’nin en önemli itici güç KOBİ’lerin dinamizmidir. TUİK tarafından 2014 yılında yayımlanan Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri’ne göre; 2012 yılında ülkemizde toplam 2.646.117 KOBİ bulunuyor. Ülkemizde işletmelerin yüzde 99,8’ini oluşturan KOBİ’ler, toplam istihdamın yüzde 75,8’ini, toplam katma değerin yüzde 54,2’ini, toplam yatırımların yüzde 53,2’sini gerçekleştiriyor. Bu rakamlar, KOBİ’lerin Türkiye ekonomisindeki önemli rolünü açıkça gösteriyor.
KOBİ’ler açısından en temel sorun finansmana erişimde sorunlar yaşamasıdır. KOBİ’lerin öncelikli sorunu öz kaynak yetersizliği ve kredi teminindeki güçlüklerden oluşan finansal ağırlıklı sorunlar olmakla birlikte yapısal, yönetim, üretim ve yeni teknolojilere uyum sorunları, düşük kapasiteyle çalışma, tedarik ve stoklama, bilgi desteği ve teknik yardım, pazarlama ve rekabet, yeni yatırım yapamama, Gümrük Birliği’ne uyum, yasal düzenlemelerde yetersizlik ve bürokratik zorluklar gibi sorunlar da KOBİ’lerin önemli problemleri oluşturuyor. Türkiye’de KOBİ’ler ağırlıklı olarak öz kaynak ve banka kredileri yoluyla finansman sağladıkları şeklindeki algı son yıllarda giderek değişiyor ve alternatif finansman kaynakları arasında Faktoring, Leasing ve Finansman Şirketleri de yer almaya başladı. KOBİ’ler finansman aracı sabit varlık yatırımlarında orta vadeli banka kredileri ve aynı önemde olmak kaydıyla kolay sağlanması, maliyet avantajı ve likiditeyi daha başka alanlarda kullanma fırsatı sağladığı için leasing yoluyla finansman yöntemini tercih ettiklerini biliyoruz. KOBİ’ler alacaklarını takip etmek, tahsilini sağlamak ve riskini azaltmak için de faktoringi kullandıkları giderek daha da belirginleşiyor. Dolayısıyla kredili satış yoluyla oluşan alacakların yönetiminde faktoring KOBİ’lere destek oluyor.
FED’İN FAİZ ARTIRIM OLASILIĞI DÜŞÜYOR
Küresel talep yetersizliği FED’in kısa ve orta vadede faiz artırım olasılığını düşürüyor. Küresel düzeyde ortaya çıkan tasarruf fazlası, gelişmekte olan ülkelerin reel sektöründe yatırım eksikliği olarak kendini gösteriyor ve talep yetersizliğinin esas nedeni oluyor. Talep yetersizliği olgusu ise düşük faizlerin temelidir. Bu durumda Merkez Bankaları da haklı olarak para arzını artırıyor ve politika faizlerini düşürüyor. Böyle bir ortamda FED’in faiz artırım kararlarını devreye sokması kısa ve orta vadede olası gözükmüyor. Dolayısıyla FED faiz artırım kararlarının uygulanma olasılığı şimdilik bulunmadığı için Türkiye üzerinde yaratması beklenen negatif etkiler oluşmayacaktır.
Makro Analiz
Orhan Ökmen
JCR Eurasia Rating Başkanı
okmen@turcomoney.com