TÜSİAD değişebilir mi? - Haber 1Haber 1

TÜSİAD değişebilir mi?

08 Mart 2013 - 10:30

ABONE OL

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği TÜSİAD, 43’üncü Genel Kurulu’nu 17 Ocak 2013’te yaptı ve derneğin 14’üncü Başkanı Ümit Nazlı Boyner, yerini Muharrem Yılmaz’a devretti. Boyner Başkan olarak yaptığı son konuşmada üç yıllık başkanlığının bir muhasebesini sunmak istediğini söyledi ama pek muhasebe yapmadı. Hiç özeleştiri duymadık. Değişim sözünü kullanmadı ancak “evrimden” söz etti. “TÜSİAD Türkiye’nin evrimine kendisi de evrilerek katıldı” dedi.

Gerçekten öyle mi ?

TÜSİAD değişti mi, değişmedi mi ? Yoksa evrildi mi ?

Bakalım.

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği TÜSİAD’ın 1971 yılında kurulduğunda Türkiye kapalı bir ekonomiyle yönetiliyordu. ABD’nin Vietnam savaşında yaptığı aşırı harcamalar dünya ekonomisini olumsuz etkilemişti. 1971 yılında Başkan Nixon’un doları altından koparmasıyla uluslararası para sistemi çökmüştü. Türkiye krizlerle ve yokluklarla sarsılıyordu.

Dünyadaki bu gelişmeler, iş dünyasında, kapalı ve kamu güdümlü ekonomik sistemle yola devam edilemeyeceğini gözler önüne serdi. TÜSİAD bu duruma itiraz ediyordu. Ancak kurulurken yayımladığı
protokolle işadamlarınıni istedikleri çelişiyordu.

TÜSİAD’ın 2 Nisan 1971 tarihli kurucular protokolü şöyledir:

Anayasamızın öngördüğü karma ekonomi prensiplerine ve Atatürk ilkelerine uygun olarak,
sanayi ve hizmet alanlarında çalışan meslek, bilim ve işadamlarının bilgi, tecrübe ve faaliyetlerini ahenkleştirerek değerlendirmek suretiyle, Türkiye’nin demokratik ve planlı yollarla kalkınmasına ve
Batı uygarlık seviyesine çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla kurulan Türk Sanayicileri ve İşadamları Birliği’nin devamlılığını sağlamak ve görevlerini yürütmek üzere lüzumlu mali yardımları, mutabık kalınacak esaslar dahilinde, müştereken yapacağımızı taahhüt ederiz.

Dikkat edilecek olursa protokolde “karma ekonomi prensiplerine bağlı olmaktan” söz ediliyor.
Serbest pazarı ve açık ekonomiyi hedefleyen bir işadamları kulübünün böyle bir protokolle yola
çıkması pek anlaşılır değil. Galiba en başından beri Türk işadamlarının kapitalizmden, liberal
demokrasiden, serbest piyasadan ne anladıkları pek belli değil. TÜSİAD’ın 42 yıllık tarihine baktığımızda bu kafa karışıklığına sıkça rastlıyoruz. Tıpkı Türkiye’nin Batılı anlamda bir demokrasiden ne anladığının hala belli olmaması gibi. Kavramlar yerli yerine oturmuş değil. Gerçek bir
serbest piyasanın ancak gerçek bir demokrasiyle mümkün olabileceği sanırım yeni yeni anlaşılıyor. TÜSİAD’ın geçmişteki tavır ve politikaları demokrasiden çok otoriteden, halktan değil güçten yana
olduklarını gösteriyor bize.

1980 öncesinde gazetelere boy boy ilanlar vererek seçilmiş bir hükümeti düşürdüğünden bu yana hemen hemen hiçbir hükümetle yıldızı barışmadı TÜSİAD’ın… Sadece gazete ilanlarıyla değil, verilen
beyanatlar ve TV’lerdeki açıklamalarıyla patronlar halkın işbaşına getirdiği her hükümete posta koyarken, darbelerle işbaşına gelen olağanüstü yönetimlere çıt çıkarmadılar. Farklı olacağı söylenen son TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ve onun yönetimi, Türkiye’yi darbe anayasasından biraz daha uzaklaştıracak olan 12 Eylül anayasa referandumuna “evet” bile diyemedi örneğin. TÜSİAD 1997’de Profesör Bülent Tanör’e hazırlattığı kendi anayasa taslağının da arkasında durmaya cesaret edememişti.

TÜSİAD, 27 Nisan elektronik muhtırası karşısında da sessiz kaldı. Aynı TÜSİAD 28 Şubat sürecinde yapılan akıl almaz şeylere de hiç ses çıkarmamıştı.

Halkın yüzde 50’sinin oyunu alan AK Parti iktidarlarına hep kuşkuyla baktı. Tıpkı geçmişteki diğer hükümetlere kuşkuyla baktığı gibi.

TÜSİAD, 600 üye ve bu üyelerin temsil ettiği yaklaşık 3 bin 500 şirketten oluşuyor. Beyaz Türklerin ve İstanbul sermayesinin bir temsilcisi olarak görülüyor. Bir “kanarya sevenler derneği” değil, siyasetle ilgilenmesi ve açıklamalar yapması son derece doğal ve demokrasinin gereği. Ama dünyanın her yerinde olduğu gibi ekonomi gücünü paradan, para ise demokrasiden alır. TÜSİAD kurulduğundan beri demokrasiyle arasına mesafe koyan ve hatta demokrasiden korkan patronlarla idare ediliyor. Acı ama gerçek.

Nigel Ashford “Özgür Toplumun İlkeleri” kitabında şöyle der:

“Serbest girişim olmadan demokrasi olmaz. Devletin tek işveren olduğu bir ülkede muhalif olmak açlıktan yavaş yavaş ölmek demektir.”

TÜSİAD, özel girişimciliğin yükseltilmesi, açık toplumun yaratılması anlamında çok değerli bir oluşum. Ancak bu değerinin farkında değil. Demokrasinin bayraktarlığını yapması gerekirken, otoritenin yanında duruyor.

Laikliği modernlikle karıştırıyor. Paranın rengine, coğrafyasına bakıyor ve büyük hata yapıyor. Özgürlükleri ıskalıyor ve üniformaya yakın durarak çağdaş olduğunu sanıyor.

Şimdi yeni bir başkanı var TÜSİAD’ın: Muharrem Yılmaz. Yönetime de Anadolu sermayesinden bazı önemli isimler girdi. Bunlar oldu diye TÜSİAD’ın değiştiğini veya değişeceğini söylemek erken olur. Ayrıca “derin TÜSİAD’ı” da gözden uzak tutmamak lazım. 1997’de Bülent Tanör’ün kaleme aldığı anayasa taslağı, bu derin TÜSİAD tarafından engellenmişti. İshak Alaton hala o gün yapılanlardan utanç duyduğunu anlatır.

Sadece başkanları değiştirerek değişemezsiniz. Ruhunuz ve zihniyetiniz değişmeli. TÜSİAD demokrasiye inanmalı. Halka yakın durmalı. Para ile halk içiçedir. Demokrasiyle serbest ekonomi ayrılmaz ikilidir. TÜSİAD, dernek yapısını veya başkanını değil, üyelerinin zihniyetini değiştirerek değişebilir.

İşe “kurucular protokolünü” değiştirerek başlayabilirler mesela…

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.