Yeter, söz milletin! - Haber 1Haber 1

Yeter, söz milletin!

11 Nisan 2017 - 23:43

ABONE OL

16 Nisan günü önümüze bir sandık gelecek. Burada kullanacağımız oyun rengi ne olmalı? Karar vermeden önce, kısa bir tarih yolculuğu yapmakta fayda var. Böylece elimizi vicdanımıza koyarak daha doğru bir karar vermiş olacağız.

Türkiye Cumhuriyeti, bugüne kadar hiçbir zaman tam bağımsız olamadı. Devletin kurulduğu ortamı göz önünde bulundurmadan ve Avrupa ile yaptığımız son birkaç yüzyıllık mücadeleleri iyi değerlendirmeden bunu anlamak mümkün değil.

Osmanlı Devleti, 2.Viyana yenilgisinden bu yana hızla geri çekilmeye ve Batı’ya taviz vermeye başlamıştır. Özellikle 93 Harbi olarak bilinen 1877 Osmanlı-Rus Savaşında devletimiz tamiri imkânsız yaralar aldı. O günden sonra Avrupa’nın “Hasta Adamı” olarak anılmaya başladık. Sürekli olarak yaralarımızı sarmaya ve toparlanmaya çalıştık. Dahası, Balkan Savaşları ile topraklarımızın çok önemli bir kısmını terk etmek zorunda kaldık. İyileşme ümidimizi tamamen kaybetmeye başladık. Nihayet Çanakkale, Yemen ve Filistin cepheleri başta olmak üzere, her yerde kan kaybettik. En önemlisi de eli silah tutan ve okumuş-yazmış insanlarımızın neredeyse tamamı şehit, gazı veya esir oldu.

Böyle bir tablo altında milletimiz son bir hamle ile ölüm-kalım savaşına girdi ve Kurtuluş Savaşı verdi. Sonunda Lozan Anlaşması ile bir devlet kurduk. Ama kabul edelim ki bu devlet hiçbir zaman tam bağımsız bir devlet olamadı. Çünkü o günün dengeleri gereği bize dayatılan şartları kabul etmek zorundaydık. Bize uçak, tank, füze yaptırmadılar. Her şeyimizle dışa bağımlı kalmaya zorlandık.

1950 yılında Demokrat Parti hareketi ortaya çıktı ve “Yeter, Söz Milletin” dedi. Ve halkın teveccühü ile bunu kısmen başardı. Ama bu da uzun sürmedi. 1960 darbesi ile DP alaşağı edildi ve yeniden vesayet sistemi kuruldu. Sık sık yapılan darbelerle halkın uyanışı hep engellendi. Özal’ı hatırlayalım. Vizyonu sayesinde çok önemli işler başardı. Ama zaman zaman Anayasa mahkemesinin veya cumhurbaşkanının engellemeleri ile durduruldu. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı ilk defa gündeme geldiğinde Sabih Kanadoğlu’nun 367 müdahalesi ile meclisin yetkisi kısıtlandı. Bazen yargı bazen de şahıslar meclis iradesini hiçe saydı. Ve o müdahalelerde hiç kimse “Kuvvetler ayrılığı” ndan bahsetmedi.

İşte 16 Nisan bu vesayet odaklarının ortadan kaldırılması ve halkın egemen olması için atılacak ilk adımdır. Halkoylamasına sunulacak olan anayasa mükemmel olmayabilir. Birçok eksiklikleri de bulunabilir. Ama bunların hepsi zaman içinde giderilebilir. İlk defa halkın seçtiği meclis tarafından oluşturulan bir anayasa metni, doğrudan halkın oyuna sunuluyor. En önemlisi de seçilmişlerin elini kolunu bağlayan vesayet odaklarına son verilmiş oluyor. Gerçek anlamda “Söz Milletin” diyebilmenin yolu açılacak böylece. 16 Nisan’a bir de bu gözle bakmakta yarar var. Dış ve iç vesayetin devam etmesini isteyenler “hayır” diyecekler. Halkın kendi kendisini yönetmesinden yana olanlar da “evet”diyecekler. Karar sizin.

Kemal Çiftçi

k.ciftci@gmail.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.