Hükümetin “İleri Demokrasi” söylemi bana eski Başbakanlardan Tansu Çiller’in “Haydi Türkiyem İleri” sloganını hatırlatıyor.. Bilindiği gibi hükümetin bir başka sloganı da “durmak yok yola devam…”
Türk siyasetçileri bu ve buna benzer sloganlar kullanmayı seviyor.
Ama içini dolduramadıktan sonra bu sloganların hiçbir değeri yok.
AK Parti’nin 11 yıllık iktidarını Çiller hükümetleriyle kıyaslamaya kalkacak değilim. Hiç şüphesiz, AK Parti Hükümetleri’nin Türkiye demokrasisine, Türk ekonomisine olan katkısı Çiller hükümetlerinin kat kat üzerindedir.
AK Parti’nin 11 yıllık icraatı boyunca alınan mesafeler, bazı alanlarda Cumhuriyet’in 90 yıllık icraatlarının toplamından fazladır.
Ekonominin iyi yönetilmesi, enflasyonun indirilmesi , paradan altı sıfır atılması ve İMF’ye olan borcun ortadan kaldırılmış olması son derece başarılı hamlelerdir.
Hükümetin ilk iki döneminde siyasi açıdan yapılan icraatların toplumsal dönüşüme olan katkılarını ve “vesayet altındaki” Türk demokrasisinin bu boyunduruktan kurtarılmasını söylememiz şarttır. Bunları söylemek her Türk vatandaşı için olmayabilir ama benim için borçtur.
Her fırsatta da söylerim.
Ancak son 2 yılda söylenenlere ve yapılanlara bakınca kendi kendime diyorum ki: “Aynı AK Parti’den ve aynı hükümetten mi söz ediyoruz ?”
Evet. Maalesef aynı parti ve aynı hükümet.
Bir parti hükümeti.
Devletin partisiyle özdeşleştiği bir Ankara Cumhuriyeti.
“AK Parti devletleşiyor” denildiğinde hükümetin kurmayları kızıyordu. Ama öyle oldu.
Biz çok şeyi AK Parti sayesinde geçmişte bıraktık sanıyorduk.
Bırakmamışız.
Kamuda başörtü yasağına, üniversitelerde türban yasağına biz demokratlar karşı çıkmadık mı
yıllarca ? Çıktık. Askeri vesayet rejimine de öyle. 1982 Anayasası’na da öyle. Fişlemelere, vatandaşı ötekileştirmelere… Hepsine…
Ama geçmişte devletin millete yaptığını bugün bu hükümet kendi milletine (veya kendinden olmayanlara) yapıyor eleştirilerine ne diyeceksiniz ?
2004 yılında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararları meğer bu hükümet üyelerinin hepsi birer birer imzalamış.
Cemaatler hükümetin MİT’iyle izlenmiş. Bazı gazeteciler yine MİT’in telekulaklarına takılmış. Takma isimlerle dinlenmiş. Ortaya çıktığında MİT’in yaptığı açıklama hakimler tarafından yalanlanmış. Taraf Muhabiri Mehmet Baransu’nun evinden dinleme cihazları ve kameralar çıkmış. Bunların sadece bir tanesi “ileri demokrasiye sahip” bir ülkede olsa başta İçişleri Bakanı olmak üzere MİT’in başı ve sorumlulukları bulunan herkes ya istifa eder ya da görevden alınır.
Biz bunların “geri demokrasiye sahip” eski Türkiye’de kaldığını sanıyorduk.
Meğer bırakmamışız.
Partilerin kapatılmasına da biz demokratlar, hep birlikte karşı çıkmadık mı ?
AK Parti’nin sudan bahanelerle, gazetelerden kesilmiş, internetten kopyalanmış haberlerle kapatılmak istenmesine karşı çıkmadık mı ?
Çıktık.
Bugün olsa gene çıkarız.
12 Eylül referandumuna birlikte “yetmez ama evet” demedik mi ?
Dedik.
Bugün bizim “evet” dediğimiz o referandum sayesinde “darbecilikten” yargılanan Mustafa Balbay, Anayasa Mahkemesi’ne kişisel olarak başvurma hakkı elde etti ve belki de tahliye edilecek.
Hiçbir demokrat, yasalar sayesinde tahliye olan bir kişi için, bu kim olursa olsun üzülmez.
Çünkü esas olan demokrasinin ta kendisidir. Demokrasinin tezahürüdür.
Yeni bir Anayasayı hala istiyor ve bekliyoruz.
Geçmişte partilerin kapatılmasına karşı çıktığımız gibi bugün de dersanelerin kapatılmasına karşı çıkıyoruz.
Hem serbest piyasanın işleyişine hem hür teşebbüse hem de temel insan haklarına aykırıdır dersanelerin kanun zoruyla kapatılması.
Son zamanlarda atılan adımlara ve yapılan açıklamalara bakınca maalesef içimiz kararıyor.
Bunları dile getirmek ve özgür bir medya olarak eleştiri hakkını kullanmanın adı da maalesef “kara propaganda” oldu.
Yazık.
Biz bunları eskide kaldı sanıyorduk.
“İleri demokrasi” nedir ki ? Demokrasi demokrasidir. İlerisi, gerisi olmaz.
Ben istemiyorum ileri demokrasi.
Bana “gerçek demokrasiyi” verin yeter.
merdiner@gmail.com
