Dünya Türk İş Konseyi’nin (DTİK) son 5 yılda yurt dışında yaşayan üyeleri ve yurt içinden kendilerine; fikir, hizmet ve ürünleriyle yardımcı olanların da katkılarıyla sağladığı, ülke ve ürün tanıtımlarının meyveleri hamdolsun toplanmaya başlandı. İhraç ürünlerimize yönelik talepler, ihracat rakamlarının artışında görülüyor. İş ve tatil için ülkemizi tercih eden turistlerin geldiği ülke çeşitlerinin çoğalması, kalite düzeylerinin yükselmesi ve sayılarındaki artışlar bir yana; Türk Osmanlı ve Anadolu mutfaklarının dikkat çekici yükselişi, beraberinde gelen ve içeriğini oluşturan ürünlere de popülerlik kazandırıyor, onları iç ve dış pazarlarda aranır kılıyor.
Daha önceki yazılarımda da değindiğim üzere; Avrupa’daki Türkiye kökenli insanların gastronomi ile ilgili faaliyetlerde, kendilerinden önce bu konularda etkin olan İtalyanları geride bıraktığı çok net görülüyor. Global markaları satın almada veya yeni markalar yaratmada beklenenin üstünde bir performansa sahip oldukları ortaya çıkıyor. Ancak kendilerinden önce bu işe soyunan İtalyanların, hatta Macarların ana vatanlarındaki hükümetlerin destek politikalarında yer aldıkları, böylelikle hem ülkelerinin dış ticaretini arttırdıkları, hem de ülke tanıtımlarına, turizm faaliyetlerine imkan tanıdıkları malumunuzdur.
Şöyle veya böyle insanımız, ulaşılamaz denilen hedeflere kendi imkanları, sivil toplum yapılanmaları, eş, dost ve hemşerilik ilişkileri ve bir çok özel gayretlerle ulaştılar. Pazarcılıktan, ithalatçılığa, toptancılığa, dağıtımcılığa koştular. Türk bakkallığından, Türk marketçiliğine, imbisçilikten, restaurantçılığa, franchise zincirlerine, pidecilikten Bakery ve pastanelere uzandılar. Evlerinde çoluk çocuk yaptıkları imalatların fabrikalarını kurdular, sadece yaşadıkları şehir ve ülkede kalmayıp diğer AB ülkelerine de girdiler. Sadece yöresel ürünlerde veya kendi mutfaklarında kalmayıp, dünya damak tatlarına da yöneldiler.
Başarı kolay gelmedi, kayıplarda verdiler. Fakat 2. ve 3. kuşaklarını hem aile örf ve adetleriyle, hem de değişik eğitim boyutlarıyla yetiştirdiler. Bugün baktığımızda ise: Birçok yabancı marka taşıyan restaurantın ( İtalyan, Meksikan vs. ), Franchise zincirlerinin (Uzakdoğu, Tavuk, vs. ) sahipleri oldular.
Diğer Avrupa ülkelerine de girdiler, şimdi bu markalarla Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde pazar araştırıyor, partner arıyorlar. Hayırlı olsun, kolay gelsin diyelim.
Türkiye’de ise: Gastronomide son durum fevkalade bir gelişme kaydediyor. Eş ve emsallerine başka ülkelerde rastlayamayacağımız mekanlar peş peşe hizmete giriyor. Yerli ve Yabancı, özel ve resmi gastronomi okulları açılıyor. Gıda üretim sektörü en hızlı büyüyen ve en çok istihdam sağlayan 3. büyük sektör oluyor. Geçmişte gittiğim ülkelerde imrenerek izlediğim Gastro Festivaller semt ve şehirlerimize yayılıyor, amatör- profesyonel yemek yarışmaları düzenleniyor. Gastronomi içerikli İnternet siteleri müthiş bir hızla çoğalırken, dergilere her ay bir yenisi ekleniyor, “Lezzet ve yemek” içerikli gazeteler yayınlanıyor. Ulusal ve yerel TV’lerde aşçı ve gurme programları bir birini izlerken, sadece “Yemek ve lezzet” odaklı özel televizyonlar yayına giriyor. Bu yeni fikirleri, yeni etkinlikleri tetikliyor. Bu ayın 1. günü VAN kentimiz GUINNES Rekorlar Kitabına büyük bir organizasyonla giriyor ve konusunda inşallah rakipsiz, ilk ve tek olacak. Van dünyanın kahvaltı başkenti olacak. Kentin, yurdun ve dünyanın her tarafından gelen 30.000 kişi aynı anda, aynı alanda kahvaltı ederek bir dünya rekoruna imza atacak, Van kenti de adını dünyaya kahvaltısıyla duyuracak. Belki bir kaç sene sonra bir başka ülkenin, bir şehrinde bir “Van Kahvaltı Sofrası” lokantasında yemek yiyor, ülkemize has lezzetleri oradaki insanlarla paylaşıyor olacağız.
Kutlu olsun, afiyet olsun.
Gastronomi
M. Vasfi Pakman
Lezzet Markaları Derneği Başkanı
pakman@turcomoney.com