Krizleri fırsata çeviren ülke: Türkiye - Haber 1Haber 1

Krizleri fırsata çeviren ülke: Türkiye

01 Temmuz 2014 - 12:14

ABONE OL

Türkiye, Osmanlı imparatorluğundan devraldığı tarihsel birikim nedeniyle çeşitli etnik gruplar ve mezhep farklılıklarına sahip. Ülkemizde istikrarı bozarak, kargaşa çıkarmak isteyen çevrelerin kaşıyabilecekleri, tahrik edebilecekleri en önemli sosyal fay hatları da bu farklılıklardan oluşuyor. Konuya bu perspektiften yaklaşıldığında dezavantajlı görünen Türkiye’nin, öte yandan bin yıldır bu topraklarda kök salmış büyük bir medeniyete sahip olduğu da unutulmamalı! Doğalgaz, petrol gibi kıymetli madenlerimiz yok ancak kıymetli insan varlığımız var.
Genç nüfusumuz ve girişimciliğimiz önemli. Zaman zaman istikrarsızlığa düşsek de, hızla ayağa kalkabilmekte yetenekliyiz. İnsanımızın dinamik yapısı, çabuk öğrenebilmesi, değişime hızla ayak uydurabilmesi ve müteşebbislik ruhu öne çıkıyor. ağır ekonomik kriziyle sarsıldı. Öte yandan , 6 yıl süren 28 Şubat süreci ile sosyal ve siyasal açıdan dibe vurduk. 2002 yılının sonunda seçimler yapıldı ve 3 Kasım seçimlerinde Türkiye yeniden ayağa kalktı. Tek parti hükümeti; güçlü lideri ve siyasi kadrosuyla istikrar-güven ortamını sağlamayı başardı. Ülkemiz, ekonomide yüksek oranlı büyümeyle ilerlemeye başladı. Makro ekonomik hedeflerde istikrar yakalandı, üretim ve ihracatta rekorlar kırıldı, bütçe açıkları azaldı, kamu borcu dengelerinin aşağılara çekilmesi turizmde, sanayide, tarımda ve üretimde gelişimi tetikledi. Kamu hizmetlerinde olağanüstü iyileşmeler sağlanırken, özel sektörün önü açıldı.
DİKENLİ YOLLARDA BÜYÜME
Peki 2002’den bu yana Türkiye’de yaşanan süreç, dikensiz gül bahçesi miydi? Elbette hayır. Bu dönemde çeşitli darbe planlarına, soruşturmalara, iddianamelere, davalara, yargılamalara ve siyasi suikastlara şahit olduk. Hükümeti yıkmaya yönelik mitingler yapıldı. Gezi olayları yaşandı. Mayıs 2013 tarihi Türkiye üzerinde oynanan oyunların deşifre edilmesi anlamında kritik bir süreçti. Mısır, Ukrayna, Suriye ve son olarak Irak’ta gördüğümüz olaylarda olduğu gibi , Türkiye de karıştırılmak istendi. Ardından dershane tartışmasıyla başlayan, Başbakan ve bakanları tutuklamaya yönelik yargısal darbe girişimleri yaşandı. Yüzlerce gayri yasal veya montaj tapenin ortaya döküldüğü bir dönemde 30 Mart 2014’te yerel seçimleri geride bıraktık. 1 Mayıs’ta Taksim’i yeniden yakıp, yıkma girişimleri sahneye konmaya çalışıldı.
Öte yandan çözüm süreciyle 2 yıla yakın süredir Güney doğumuzda devam eden huzur ortamı sabote edilmeye çalışıldı. Lice’de yol keserek kimlik kontrolü yapma, güvenlik görevlilerine saldırma ve son olarak kutsal bayrağımızı indirmeye yönelik menfur hareketler, Türkiye üzerindeki oyunların son sahneleri oldu. Biz içerde bunları yaşarken Irak, fiili olarak parçalanma sürecine girdi. IŞİD hareketi ve konsolosluğumuzun basılmasının ardından ortaya çıkan gelişmeler önemliydi. Türkiye’nin yaşadığı olayları; Almanya, Hollanda, Avusturya, Fransa ya da İtalya yaşamış olsaydı ayakta kalamazdı. 2 günlük gündemimiz bile bu ülkelerin 1 yıllık gündemine eşit ve bu şartlar altında bile Türkiye ayakta durabiliyor, ekonomi büyümeye devam ediyor. Bahsettiğimiz olumsuz konjonktürün tüm sıkıntılarına rağmen 6 yıl önce patlayan küresel ekonomik krizin sıkıntıları tam olarak geçmemesine rağmen , Türkiye’nin, 2010–2013 arası dönemde ortalama reel yıllık % 6 , 2013’te yüzde 4, ve 2014 ilk çeyrekte yüzde 4.3 seviyesinde büyümesi sağlandı.
KRİZLERE KARŞI ŞERBETLENDİK
Krizleri fırsata çevirip, ayakta kalabilmek önemli bir maharet. Türkiye krizlere karşı adeta şerbetlendi. Son 11 yılda ülkemizin ve hakımızın yaşadığı “Altın dönem” olarak tanımlayabileceğimiz bu dönem, birileri tarafından yeniden zehirlenmek istenebilir, sokaklar terörize edilebilir, yargı üzerinden yeni vesayet rejimleri oluşturulabilir. 2002 yılından başlayıp bugüne ulaşan başarılı gidişatı sekteye uğratmak isteyenlerin planları bugüne kadar tutmadı. Ancak bu hain planların tutması durumunda ülkemiz; Suriye, Irak, Ukrayna gibi perişanlığa sürüklenebilir? Küresel güçlerin oyununa gelen Ukrayna’nın 3 ayda neredeyse topraklarının yarısını kaybettiğini hep birlikte gördük. Aynı şey Irak, Pakistan için de geçerli. Mısır, Suriye ve Libya’nın hali ortada. İslam dünyası Afrika, Kuzey Afrika, Orta Afrika, Orta Doğu enerji bölgeleri Ukrayna, Orta Asya Cumhuriyetleri, Kafkaslar bölgemiz Balkanlar adeta barut fıçısı. Bölgede yaşananlardan mutlaka ders almalıyız. Türkiye sahip olduğu siyasi istikrar ve güven ortamını kaybetmemeli!
Yeni Türkiye ile eski Türkiye’nin farkı şu: Eski Türkiye’de 1923 ile 2002 yılları arasında 79 yılda 58 hükümet değişti ve çoğu koalisyon hükümetleriydi. Bir hükümetin ortalama ömrü 15 aydı , ve bu hükümetler çok büyük ölçüde içeriden ve dışarıdan güç odaklarının vesayeti altındaydı. Her 15 ayda bir devrilen hükümetin olduğu ülkede hangi üretici, ihracatçı, işveren yatırım yapmayı düşünebilir? Hangi yabancı yatırımcı parasını Türkiye’ye getirir? Ama son 11 yıla baktığımızda 3 hükümetin de aynı parti tarafından kurulduğunu ve bu nedenle siyasette ve ekonomide güven ve istikrar ortamının oluştuğunu görüyoruz. 79 yılda ülkemize 5 bin yabancı şirket gelmiş, 15 milyar dolar doğrudan yatırım yapılmış. Oysa son 11 yılda yabancı şirket sayısı 35 bine, yabancı doğrudan yatırım miktarı ise 150 milyar dolara yükseldi. Son 5 yılda 5 milyona yakın yeni istihdam imkanları oluşturuldu. 77 milyon insanımız iş, aş, refah artışı, etkin kaliteli kamu hizmetleri, dik duruş ve dünyada itibarlı bir ülke ve toplum modelini elinde tutmak istiyorsa güven ve istikrar ortamını korumak zorundayız. Ukrayna, Mısır, Libya, Suriye ve Irak’ta olan bitenleri görüp, yeni Türkiye ‘ye sahip çıkmalıyız. Başka bir Türkiye daha yok.

Konuk Yazar
Doç. Dr. Ömer Bolat
bolat@turcomoney.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.