Öğretmen, doçent, profesör… - Haber 1Haber 1

Öğretmen, doçent, profesör…

24 Aralık 2010 - 23:17

ABONE OL

Sanat Universitesindeyim, profesör Nezaket Gazıyevanı bekliyorum… Bir gün önce telefon açarak röportajla bağlı randevu almıştım. Aslında röportaj aldığım kişilerle randevu aldığım mekana onlardan once gelmek bende alışkanlık halini almış. Ama beklemekte benim işime olan sorumluluktan haber veriyor, hatta beklediyim dakikalarda röportajın sorularını bir daha kendiliyimde düşünüyor, belki ilaveler ediyor, veya deyişiklikler yapıyorum. Ama bu defa durum farklı, öğrencilerin sesi o kadar yüksek geliyor ki, hatta bu sesden Universite sanki iyi anlamda debeleniyor, öğrencilerin şımarılklığından, kaprislerinden bıkan öğretmenlerin yüksek sesle ders anlatması ve başka neler beni o kadar kendine bağlamış ki, bir anlık nerde ve neden dolayı bu mekanda olduğumu unuttum…

Öğrenci yıllarımı hatırlamıştım, doğru yakın geçmişti, ama galiba özlemiştim…O kadar da yaramaz çocuk olmasam bile yine de kaprislerim de olmamış değildi. Ama ne olur olsun öğretmenlerime hep sayqı duyardım, belki bu yüzden şimdi bile onlar beni unutmuyor…Hayaller aleminde olduğum zaman katı bir ses beni kendime getirdi:
-Buyrun, başlaya biliriz-
Yüzümde kapris bir tebessüm yaranıyor, bir az şımarıklık yaparak:
– Ben hazır – diyorum.
Doğru, artık öğrenci yıllarım geride kalmış, ama ne de olsa yeniden öğretmen karşısındayım.
Nezaket hanımla sohbeti sizlere az sonra anlatacam, şimdilik onun geçdiyi hayat yoluna bakalım.
Özgeçmiş: Nezaket Gazıyeva 12 mart 1939. yılda Baküde doğmuş. 1946-1956. yıllarda Baküde 18 saylı orta okulda eğitim görmüş. 1956-1960. yıllarda Azerbaycan Devlet Tiyatro Enstitünde Oyuncu fakultesinin “Dram ve Sinema Oyuncusu” bölümünde eğitim görmüş. 1962. yıldan bugüne kadar Azerbaycan Devlet Kültür ve Sanat Universitesinde pedagojik faaliyetle uğraşıyor. 1987. sene Leningrad(şimdiki Sankt-Peterburq) Tiyatro, Sinema ve Müzik Enstitünde 2 aylık yönetmenlik kursu geçmiş. Pedagojik faaliyetle uğraştığı 50 yılda genc oyuncu ve yönetmen personellerin erişmesinde çok büyük işler görmüş. Çok sayda tedrisat proqramların, ders ve ilmi-metotiki vesaitlerin müellifidir. Faaliyeti devrinde bir kaç filmde( “Siyah taşlar”, “Sonuncu namaz”, “Şehrin yaz günleri” ve b.) ilginc roller yaratmış. 1986. yıldan “Emek gazisi” ismini almış.
– 50 senelik pedagog faaliyetiniz var. Bu yıllarda binlerce öğrenci eriştirdiniz, şüanda onlardan sizinle aynı görevi taşıyanlar, yani iş arkadaşlığı yaptıklarınız bile var. Bu yüzden sohbete köprü salmak için 50 yıl önceye gezi yapmağa ne dersiniz?
– Doğrusu bana uyar, çünki gezini çok severim, hem de sohbet 50 yıl önceye olan geziden gidiyor. 50 yıl önceni dün gibi hatırlıyorum…1956. yılda Azerbaycan Devlet Tiyatro Enstitünde Oyuncu fakultesinin “Dram ve Sinema Oyuncusu” bölümünü kazandım. Şimdiki Sanat Universitesini kastediyorum. Bilyorsunuz ki, sonradan ismi deyişmiş. Aslında siz benim neden oyuncu olmamın nedenini iyi bilyorsunuz. Bir yıl önce son hazırlık işleri giden “Azerbaycan filmlerinin yaranma tarihinden” isimli II Kitabınıza benim ilk olarak davet aldığım “Siyah taşlar”
filmine nasıl katılmamdan bahs etmiştik. Bir yıl sonra yeniden buluştuk vede bana II Kitabınızı takdim etdiniz, kitaba bakınca “Siyah taşlar” filiminin yaranma tarihinden bahs olunan geniş bir
yazını fark ettim. B ir öğretmen olarak hatırlatmak isterdim sizin yazdığınız 800 sayfalık olan bu kitablar Azerbaycan sineması için çok önemlidir. Bu yüzden size teşekkür ediyorum.
– Sizler sağolun ki, bu projede bana destek verdiniz, sizler konuşmazsa ben nasıl yaza bilirdim ki…İsterdim bir az daha okurlar için bazı şeyler anlatasınız. Çünki oyuncu olmayı hayaline getirmeyen 16 yaşlı genc bir kızın sinemaya gelişi onun hayatının tamamen deyişti.
– Tabii ki, okurlar için bazı şeyler anlatmam iyi olur. 16 yaşım vardı “Siyah taşlar” filmine davet aldığım zaman. Bilyorsunuz ki, film in konusu petrol üzerinde kurulmuş, bu yüzden de “Siyah taşlar” ismi film için seçilmiş. Filmde baş rollerden birine çekildim ve ilk katıldığım film hayatımda büyük deyişiklikler etti. 1960. sene profesör Mehdi Memmedovun kursunu yüksek puanla bitirdim. Yeteneğimi, okuryazarlığımı öngörerek beni eğitim gördüyüm universitede öğretmen olarak işe kabul ettiler. Önce öğretmen, sonra baş öğretmen olarak faaliyete başladım, daha sonra doçent ve nihayet profesör zirvesine yükseldim. Bugüne kadar fəaliyetime hiç ara vermedim, hatta bu yıllarda sayını unuttuğum mezuniyet kurslarım olmuş, sayını unuttuğum öğrencilerim olmuş. Hatta öğrencilerimden benimle çalışanları bile var. Onlar bile artık yaşlanmış, büyük pratik kazanmışlar.
– Bence öğretrmen için en kıymetli ermağan eriştirdiyi öğrencinin yüksek zekayla iş faaliyetinin tanığı olmak.
– Haklısınız, sahiden bu güzel bir duygu. Dün benim eriştirdiyim öğrenci şüanda kendi öğrenci eriştiriyor. Bahs etmişken şüanda çalıştığım tiyatro yönetmenliyi ana bilim dalında iş arkadaşlarımdan iki kişi bir zamanlar öğrencim olmuş, şimdi biri baş öğretmen, obürü profesör. Hep düş ünüyorum, eğer bir kursta 10 kişiden hiç olmazsa 3-ü faaliyeti devrinde sanatkarlık gösteriyorsa o zaman bu iyi bir gösterici. Bildiyiniz gibi şüanda sanat, medeniyet işlerinde çalışan gencler parasal konuda bir çok zorluklarla karşılaşmışlar. Hep düşünüyorum ki, belki bizim nesil çok fedakardı ve bu sanatın fedaileri olduğumuz için maaşımızın ne kadar olması bizi hiç ilgilendirmiyordu. Ama şimdiki devrin gencliği iyi yaşamak istiyor-iyi gözükmek, iyi beslenmek, gezilere gitmek ve b.- aynı zamanda çalıştığı işte iyi para kazanmak istiyor. Doğru şimdiki gencler arasında da fedailer var, ama ne yazık ki, çoğuzaman az para, az maaş onları ruhdan salarak sanattan uzaklaştırıyor.
– Ama itiraf edelim ki sizin devrinizde, hatta geçen yüzyılın ilk yıllarında sanatın zorluklarından korkarak, zorluklara gücü olmadığı için sanatı terk etmişler. Ama sanat, sanat fedailerinin gücüyle yaşamış ve bugünlere çatmış.
– Aslında haklısınız, ama bizim devrle bu devri kıyaslamak istemiyorum. Çünki həyat geliştikce, insanların ihtiyacları da gelişiyor. Belki bizim devrde bizim o kadar da ihtiyaclarımız yoktu.. Örnek olarak kendimi göstercem. Ben o devrde yenice evlenmiştim, kocam yönetmen olarak filmler yaratıyor ve bu yüzden iyi para kazanıyordu. Ya ni maddi güvencem iyi olduğu için sanatta hiç bir problemle karşılaşmazdım. 1962. yılda az maaşla yeni işe başladım. Tedricen maaşlara zam yapıldı. Profesör olmama rağmen iki yıl bundan önceye kadar bile az maaş alıyordum. Sonra devletin dikkatiyle maaşlara zam yapıldı, hatta şüanda universite kendi fonundan her ay tüm öğretmenlere yardım ediyor. Aynı zamanda profesör gibi, iş tecrübesinden dolayı da maaşlara zam yapılır. İşte bu yüzden sanatla uğraşanların hayatı bir kadar kolaylaşmış. Tabii ki, bu bizim için iyi, ama universiteni yenice kurtarmış öğrencilerin iyi para kazanması içinse onların bizim kadar tecrübe kazanması lazım. Bizim kadar tecrübe kazanılırsa o zaman iyi para kazanma şansını elde edecekler. 50 il çalışarak şimdi bu yere gelib ula ştım ve şimdi bu sanatın iyi para kazanmasını da öğrendim. I
– Ama düşünüyorum ki, herkes bu sanatın zorluklarına katlaşamaz?
– Tabii ki, kim zorluklara dayana bilirse, yıllarca sabır etmesini bilirse ve nihayet sanatı çok seviyorsa o zaman her şey kazanma gücünde olacak. Çünki dediyim gibi öyleleri var ki sahiden sanatın fedaisi. Şüanda benim tiyatroda çalışan öğrencilerim bile var. Onlardan Azerbaycan Devlet Akademisyen Milli Dram Tiyatrosunda, Genc Seyrciler Tiyatrosunda, Yuğ Tiyatrosunda çalışanları bile var, onların her biri benimle sık sık ünsiyet kurur ve sanatla bağlı sohbetler ediyorlar. İyi para kazanmasalar da sanata olan sebgiden dolayı az maaşa kani olduklarını diyorlar. Bu yüzden sanatı başka bir sanata deyişmeyi hiç düşünmüyorlar. Hatta bu fikirden bile uzaktırlar.
– Öğrencilerinizin ruhdan düşmesi, yani sanatı ne kadar çok sevseler bile bu sanatın geleceyine inanmaması sizi bir öğretmen olarak üzüyor mu?
– Üzmeye bilir mi? Benim büyük ruhla ders anlattığım, sanat için eriştirdiyim öğrenci bu sanata karşı ruhsuz olunca, biganelik gösterince bu beni çok kötü etkiliyor. Mesela sınıf oda sına girince vede öğrencileri görünce artık onların moralinin nasıl olduğunu hiss ediyorum, hatta anlattıklarımı nasıl kafalarına koyduklarını veya sadece gözlerinin bana baktığını, aslındaysa akıllarında sanatla bağlı bir şey olmadığınıl görüyor, hiss ediyorum. Hep düşünüyorum ki, testle sınav vererek universiteyi kazanmak bu sanata çok zarar verdi. Ama eski devrde her şey bir kadar farklıydı. Öğrencinin öğrenci karşısında sorulan sorulara cevab vermesiyle artık o öğrencinin bu sanatta neler edeceyini veya hiç bir şey etmeyeceyini gösteriyordu. Ama şüanda her şey deyişmiş. Bakıyoruz ki, yetenekli öğrenci testten geçemiyor, ama yeteneyi olmayan testten geçiyor. Sonra yeteneyi olmayan öğrenciyle çalışmak zorunda kalıyorsun. Böyıe öğrencilerle çalışmak bir çok zorluklar yaratıyor.
– Şüanda öğrencilerinizin yeteneyi sizi kani ediyor mu?
– Şüanda iyi, yetenekli öğrencilerimde var, aynı zamanda orta seviyede bilgisi olan öğrencilerim de var. Hatta çoğunlukla öğrencilerim eğitimini bitirmeden çalışmağa başlamış. Bu bir daha gösteriyor ki sanat fedaileri artık kendi gücünü bu sanatta göstermeye başlamış bile.
– Sovyetler devrinde Moskova eğitim sistemi esastı, bu yüzden Azerbaycan Devl et Medeniet ve Sanat Universitesinde eğitim gören öğrencilerin seviyesi bir kadar küçümsenirdi. Artık her şey geride kalmış, hiç düşünmüyorum ki, şüanda Moskovada eğitim almayı düşünenler bile var?
– Doğru, artık her şey geride kalmış. Özgür olmak, bahımsız devletin vatandaşı olmak çok güzel bur duygu aslında. Şüanda Sanat Universitesinin seviyesi çok yüksek kabul ediliyor. Genellikle Sovyetlet devrinde Moskova eğitim sistemi her zaman örnek olarak dikkatte duruyordu. Yani kuruluşun talebiyle 15 cümhuriyet direk Moskovaya bağımlıydı. Ama o devrde bizim eğitim sistemi hiç de zayıf değil di, aksine çok güclüydü. Şimdi bile daha da güclenmiş, yeni bölümler faaliyete başlamış- televizyon yönetmenliyi, sinema yönetmenliyi, sinema operatöru-öğrencilerin yüksek seviyede olan çekimleri oluyor, aynı zamanda oyuncu gibi, yönetmen olarak da iyi çalışmalar gösterenler oluyor, hatta uluslararası festivallere katılanlar bile oluyor. Aynı zamanda onlarla beraber bir kadar zayıf oku yazması olan öğrenciler var. Buna rağmen benim için bir öğretmen olarak farketmez. Öğrencilerimin yeteneklisi veya yeteneyi olmayana aynı zevkle sanatla bağlı bildiklerimi anlatıyorum. Hatta sanatla bağlı zayıf olan öğrencilerime daha artık zaman ayırarak onlarda sanata karşı isteyi güclendiriyor, sanata karşı ilgilerini çoğaltıyorum. Bunu yapnca nasıl bir deyişiklik olduğunu görüyorum, öğrencile rimin sanata olan hevesi, hevesle sanat uğruna uğraşmaları beni çok sevindiriyor. Doğru, büyük başarılar kazanmasalar bile, hiç olmazsa sanatla bağlı bilgilere sahib olmakla herhangi bir kolektifde çalışmasını bilsinler.
– Eğitim sisteminde deyişik ülke seçimi, yani başka bir ülkede seçtiyin meslek üzere eğitim görmek artık hep gündemde. Şüanda Sanat Universitesinde yabancı ülkelerden olan öğrenciler eğitim görüyor mu?
– Yabancı ülkelerden sayıca çok olan öğrencilerimiz var, esasen Tü ;rkiyeden gelen öğrenciler var ki, onlar hep dikkatimizde. Kardeşlerimizin çocukları ya, şunu hiç unutmuyoruz. Bilyorsunuz ki dil açıdan Türkiyeyle Azerbaycan çok yakın. Bu yüzden hem bizim öğrencilerin Türkiyede eğitim görmesi, hem de Türkiyeden gelen öğrencilerin Azerbaycanda eğitim görmesi hiç bir problem yaratmıyor. Hatta çoğuzaman Sanat Universitesinin öğretmenleri gönderişle Türkiyeye ve ya başka ülkelere çalışmaya gönderiliyor. Bu tabii bir şey ve bütün ülkelerde bu gibi proseslere rastlamak mümkün. Önemli olan, hangı ülkede faaliyet göstermesine bağlı olmayarak çalıştığın mesleği profesyonel formada tebliğ edesin. Sanatta en önemlisi sanatın sırlarına derinden bildik olmak. Eğer sanatı iyi biliyorsan demek onu layıglı tebliğ edeceksin.

ULDUZE QARAQIZI
qaraqızı@rambler.ru

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.